T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Ankara lirası'nın itibarı…

Ankara, dünyada eşi, benzeri olmayan bir başkent. Ülkesinin geri kalanıyla ve ülke gerçekleriyle ilişkilerini kesmiş, 'siyasi entrika' ve 'siyasi dedikodu' üreten ve bunun 'ticaretini' yapan bir tuhaf bürokratik mekan…

Ankara, sağlıklı bir bünyenin üzerine oturan taşınamayacak ağırlıkta kocaman bir kafaya benziyor. Kafa kocaman ama içindeki beyin, kafanın büyüklüğüyle ters orantılı olarak küçük. Üzerinde taşıdığı Ankara gibi koca kafalı görüntüsüyle, Türkiye, bu yüzden bir 'spastik çocuğu' andırıyor.

Netice itibarıyla, Ankara'dan ya akıl almaz bir 'düşünce kısırlığı' veya 'hayatla' ve dolayısıyla 'gerçeklerle' kopukluğu nedeniyle saçma sapan 'kararlar' çıkıyor. 'Türk Lirası'na itibar kazandırma' kampanyası bunlardan biri. Sürekli olarak, bu 'kampanya'nın Ankara Ticaret Odası tarafından başlatıldığı vurgulanıyor. Doğru değil. Ankara Ticaret Odası'ndan önce, Doğu Perinçek'in İşçi Partisi 'afişleme' ve basın duyurularıyla bu 'kampanya'yı açmıştı. Perinçek'in ülke ve dünya gerçeklerinin tümüyle dışında bambaşka bir gezegende yaşadığı malum. Böyle bir çevrenin başlattığı 'kampanya'nın 'ciddiyeti'nin ne olacağı da ortada. Bununla birlikte, 'ekonomiye aykırı' böyle bir kampanyaya itibar edenin, bir başka yerin değil, Ankara'nın ticaret odası olmasının, bir kenara not edilmesi gerekiyor.

Doğu Perinçek'in başlattığı herhangi bir kampanyaya aklı başında, sağlıklı hiç kimsenin katıldığı bugüne dek görülmemişti. Tek istisnası bu. Katılanlar da ilginç. Ankara Ticaret Odası. Ardından Başbakan Bülent Ecevit ve Diyanet İşleri Başkanlığı. Biraraya gelenlere bakın; Nuh'un gemisi! Bu bir 'Ankara kampanyası'…

Ankara, nereden baksanız başkent. 'Siyasi kararlar'ın alındığı merkez. Konu, Diyanet İşleri Başkanlığı'na intikal edince, 'cuma hutbesi'ne dönüştürüldü ve Türkiye sathında böylece yaygınlaştırıldı. İşte Ankara'nın Türkiye'yi 'spastikleştirmesi'nin bir somut örneği…

Türkiye'nin Ankara'dan çıkan kararlara maruz kalmasına rağmen, bunları 'yememesi'nin bir örneği ise beklenebileceği gibi İstanbul'dan geldi. Sultanahmet Camii'ndeki cuma hutbesinde, cemaat, 'Türkiye'yi bu hale getirenlerin isimlerinin de cuma hutbesinde okunmasını' istemiş.

Eğer 'dini ekonomi siyasetine alet ederseniz', işin boyutları böyle genişler işte…

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığına göre, Türkiye, Şubat ayından yani 'kriz'den beri yüzde 11.8 küçülmüş. Bu, İkinci Dünya Savaşı'nın o kıtlık ve yokluk yıllarından, 1945'ten beri en büyük yoksullaşma… Hani 'vatandaş dili'nde 'geldi İsmet, kesildi kısmet' diye özdeyiş haline gelen o yıllardaki durumdan beri yaşanan en vahim çöküntü. İsmet Paşa'nın bugün 76 yaşına gelen öğrencisi Bülent Ecevit'in Başbakanlığı'na rastlıyor. Koalisyonun sağı, solu ise yolsuzluklarla sarsılıyor. Bu Bülent Ecevit, 'ulusal paranın ulusun onuru' olduğunu söyleyerek, 'kampanya'ya 'hükümet mührü' vuruyor.

Peki, 'ulusun onuru'nu iki paralık edip, Asaf Savaş Akat'ın deyimiyle 'dandik para' haline getirenler kim? Başta kendisi değil mi? Bu işin 'siyasi sorumluluğu' yok mu? Sultanahmet Camii'nin cuma cemaatinin talebi bu bakımdan yerindedir.

Ayrıca işin ucunda büyük bir tutarsızlık söz konusu. İlter Türkmen'in ardarda yazdığı bilgece yazılardan biri olan dünkü Hürriyet'teki sütununda işaret ettiği gibi, hükümetin bizzat kendisi dolarizasyonu destekliyor. Hem dolara endekslenmiş tahvilleri iç piyasaya sürüyor ve dış seyahat harçlarını 50 dolar olarak saptıyor; hem de sonra çıkıp 'Türk parasına itibar kampanyası'na ilk imzayı, söz konusu kararların sorumlusu olması gereken Başbakan Ecevit atıyor.

Bu kadar saçmalık, ancak Ankara 2001'den sadır olabilir…

Bu arada, bizim 'Ekonomiden sorumlu Süper Bakan'ımız Kemal Derviş ne yapıyor? Niçin ağzını açmıyor?

Kemal Derviş'in bir dönem yakın dostu olan birisinden dinlemiştim; Kemal Derviş, bakanlık görevini üstlendiğinde bu dostu ile telefonda görüşmüş. Dostu, kendisine 'Kemal, iyi ki geldin. Bütün milletimiz gibi ben de seni heyecanla bekliyordum. Üç kuruş tasarrufumuz var, dolara mı yatıralım; Türk Lirası'nda mı tutalım diye tereddütteyim. Madem ki geldin, altından kalkamadığımız bu sorunun cevabını artık buluruz' demiş. Derviş, buna karşılık, 'Tabii, Türk Lirası'nda' der demez; dostu, 'Bunu senden duyduğum çok iyi oldu. Bayram tatili biter bitmez dolara kaçacağım' karşılığını vermiş. Kemal Derviş, alıngan bir ses tonu ile 'Niye böyle söylüyorsun' diye sorduğunda ise, 'Bu ülkede ekonomiyi yönetenler ne diyorsa, tersini yapmak doğru olur' cevabını almış…

Kemal Derviş'in bu dostu, 'Türk parasına itibar kampanyası'na Ecevit'in dahil olması ve cuma hutbesi konusu olması üzerine, bana, 'Kemal Derviş, Dünya Bankası'ndan aldığı 400 bin dolar emeklilik ücretini ne zaman Türkiye'ye getirip Türk Lirası'na çevirirse; veya Ecevit, kendi Ekonomi Bakanı'ndan bunu açıkça ne zaman isterse, ben o zaman bu kampanyanın ciddiyetine inanırım' dedi.

Ekonomiyi yöneten Kemal Derviş, kendi likid varlığını Türk Lirası'na çevirmezse, hiç kimse bu 'Ankara kampanyası'na beyhude yere bel bağlamasın. Yarın pazartesi. Piyasalar açılıyor. Ankara'yı bırakın; İstanbul'a bakın…


2 Eylül 2001
Pazar
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED