|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir ülke, ben "devlet"im diye, gelirinden daha fazla harcamaya devam ederse, Türkiye gibi iflas etmekten kurtulamaz. Devletin iflası karşısında da "28 Şubatçı"lar bile duramaz. Devlet bir şirket gibi iflas etmez. Devletin iflas edip etmediği parasından belli olur. Parası değer yitiren bir ülke, günden güne yoksullaşır. "İç" düşmanlarla savaşan "28 Şubat" hükümetleri, Türkiye'yi "dış" düşmanlarla yapılan ekonomik yarışta üçüncü kümeye düşürdü. Türkiye savaş yıllarında bile görülmemiş bir ekonomik kriz yaşıyor. Bu yüzden, her gün yüzlerce şirketin kapısına kilit vuruluyor. Şirketleri bir bir iflas eden ülkenin hükümeti "TL'sina itibar kazandırma kampanya"larıyla ayakta kalamaz. AB'ye karşı olan dayatmacılar, Batı standartlarında üretimde yoklar. Ancak onlar yetmiş yıldır, aynı şeyleri söyleyerek, Batılılar gibi tüketmek için çılgınca yarışıyor. Devlet bütün kurum ve kuruluşlarıyla üretmede yok. Tüketmede ise, AB ülkelerinden hiçbir alanda geri kalmıyor. Devlet hem üretmeden tüketmek istiyor, hem de güçlü para peşinde. Ancak ekonomisi daralan ve bütçe açıkları büyüyen bir hükümetin parası hiçbir zaman güçlü olmaz. TL'ye değer kazandırabilmek için "yerli malı kullanma" haftalarına değil, ihracat ve "dış" düşmanlarla sınır ticaretine ihtiyaç var. Türkiye döviz darboğazını aşamazsa doların değerini hiçbir güç sabit tutamaz. Türkiye'deki bütün siyasi ve ekonomik krizler döviz sıkıntısından kaynaklanır. Bir ülkede döviz kıtlığını gidermenin dört ana yolu vardır. 1. İhracat, sınır ticareti ve turizmle döviz gelirlerini artırmak. 2. Yurt dışındaki Osmanlı ve Türk diasporasının tasarruflarını Türkiye'ye çekmek. 3. Yasal düzenlemelerle yabancı sermaye girişini hızlandırmak. 4. Yurt dışındaki özel ve kamu finans kuruluşlarından borçlanmak. Türkiye'nin döviz ihtiyacının borçlanma yoluyla karşılanması, ekonomik krizi daha da derinleştirir. Çünkü bir ülkenin dış ya da iç borçları finans kurumlarının parasıyla ödenmez. Bir ülke borcunu borçla ödemeye kalkarsa, parasının değeriyle birlikte itibarını da koruyamaz. Türkiye'nin ana sorunu başta sınır ticareti olmak üzere, döviz getirici faaliyetleri özendirmedir. Bunun en kestirme ve en kolay yolu da İran, Suriye, Gürcistan, Ermenistan, Bulgaristan ve Yunanistan'la sınır ticaretiyle birlikte turizmi geliştirmektir. Böyle bir gelişme için de "iç" düşmanla birlikte "dış" düşman tanım ve konseptinin bütünüyle değişmesi gerekir. ">Döviz sıkıntısını gidermek için herşeyden önce komşu ülkelerle ticari ilişkiler geliştirilmelidir. Komşu ülkelerle ticaretini geliştiremeyen ülkeler, birbirleriyle olan anlaşmazlıklarını büyütürler. Çünkü karşılıklı alışverişin olmadığı sınırlarda çatışma ve huzursuzluk olur. Esas olan ticarettir. Döviz ticaretin ardından gelir. Para ve insanın olduğu yerde, mayın ve terör olmaz. Dayatmacılığı devlet politikası haline getiren ülkeler yabancı sermaye çekemedikleri gibi, ülke kaynaklarının da yurt dışına çıkmasını hiçbir zaman önleyemezler. Bu yüzden, Türkiye bırakın yabancı sermaye çekmeyi, kendi yatırımcılarının sermayesini bile yurt dışına kaçırıyor. Bir ülkede yaşayan herkesin değerinden emin olduğu paraya para denir. TL gibi, üzerine imzasını atan Merkez Bankası'nın güvenmediği bir paraya Türk toplumu, nasıl güvensin? Parayı para yapan güç, arkasındaki hükümettir. Zayıf hükümetin değerli parası olmaz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |