|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aslında bu yazının başlığı yukardaki ibare değildi ve de olmamalıydı. Ama Özgürlük falan gibi bir başlık koysam, bu ülkede, bu başlık kadar insana itici gelebilecek ikinci bir şey bulmak zordur, çünkü böyle bir başlık insana ister istemez gene mi aynı terane, dedirtir. Bense törensel olmaktan kaçıyorum, törensel olanın yapaylığından uzakta durmak istiyorum. Bu arada, muhtelif vesilelerle kitaplığımda, raflarda bir düzenleme işine girişiyorum. Biliyorsunuz, ben, yazılarımı notlar alarak yazarım. Ama bu notlardan kullanmadıklarım olur, ertelediklerim olur ya da unuttuklarım.. İşte, o notlardan biri böyle elime geçti. Bir başlık kondurmuşum, uzunca bir başlık: "Müslümanca Özgürlüğün Dışavurumunun Görüntüsü". Ama bu kocaman başlığın altına koyduğum not kısa kalmış: 1. Dünyayı terk, 2. Ukbayı terk, 3. Terki terk! Anlıyorum ki, bu notlardan sonra şu mülahazaları ileri süreceğim: İnsan, dünyayı terk edemiyorsa, onun nimetlerini boşlayamıyorsa, onun kölesi olmaya hüküm giyer. Öyleyse ilkin dünyayı terketmesi gerekiyor. Bunu ben söylemiyorum. Bunlar tasavvufun ilkeleri. Ama birinin dünyayı terk ettiğini söyleyebilmesi için veya daha doğrusu böyle bir sözün anlam kazanabilmesi için, bu sözü söyleyenin, terkettiğini söylediği dünyaya malik olması şartı aranır. Yoksa malik olmadığı bir şeyi terkettiğini bildirmenin hiç bir manası yoktur. Saniyen ukbayı terketmek gerekiyor. Çünkü dünyayı terkeden birinin ukbaya (ahırete, öbür dünyanın nimetlerine) meyletmesinin ve öbür dünyanın nimetlerinden yararlanmak için gecesini gündüzüne katıp ibadetiyle meşgul olmasının yolu açılabilir. Eğer ibadet o nimetler uğruna ifa ediliyorsa, onun da kıymeti yok! Ve diyelim ki, kişi bunu da farketti ve bu bağlamda ukbayı da terketti. Ve kendi kendine şöyle düşündü ve dedi ki: görüyor musun, ben ne kadar efendi biriyim, dünyayı terkettim, ukbayı terkettim, kendimi Allah'a verdim! Aslında böyle düşünen biri, farkına varmadan, fakat bu kez arka kapıdan terketme fiiline sahip çıkıyor. Bunu farketmesi gerekiyor. Bunu farkettiği, ancak terki terk etmeye karar verdiğinde anlaşılır. İşte o zaman, böyle biri gerçek özgürlüğüne ulaşır. O noktada, onu ne para pul ihtiyacı, ne öbür dünyada elde edebileceğini düşündüğü mükâfaat, ne kendini adam sanmanın gururu ve kibiri tutar. O noktada o, bütün bunlardan müstağni olarak.... "Olur" diye bitirsem cümlem tamamlanmış olurdu, ama onun tamamlanmasını okuyana bırakıyorum. İslâm'ın dinamik özgürlük-anlayışını içinde yaşadığınız günün, yaşadığınız kesitine yerleştirebilmenizi istiyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |