|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MHP de 'siyasi mevta adayı' olarak 'siyaset avlusu'nun 'musalla taşı'na doğru ilerliyor. Haftasonundaki Kızılcahamam toplantısını heba ettiler. Daha doğrusu, Devlet Bahçeli, 'kalıcı' olabilmek ve 'etkili' kalabilmek için eline geçen altın fırsatı kullanamadı. Yolsuzluklara karşı duyarlılığının -eğer gerçekten varsa- somut göstergesinin Koray Aydın'ı feda edip, kendisini ve partisini 'kurtarmak' olduğunu göremedi. Bu noktadan itibaren, MHP imajı 'ölümcül bir yara' almıştır ve bunu geriye çevirmek artık pek güçtür. Nitekim, kamuoyu yoklamalarında MHP'nin oy oranı 'tempolu' biçimde düşüyor. Bu düşüş, yüzde 5'lere kadar indi. Üstelik, bu oranları gösteren yoklamalar, 'Vurgun Operasyonu'ndan önce. Şimdilik sezilen o ki, 1995-1999 arasında sahnede görünmeme avantajını kullanarak, kendilerinin de beklemediği bir oy oranına ulaşan MHP'ye 'dürüst' oldukları zehabı ile giden oylar, büyük bir ihtimalle dönüp Tayyip Erdoğan ve Ak Parti'ye doğru 'aynı gerekçe'yle yönleniyor. Devlet Bahçeli eline geçen 'altın fırsat'ı niçin kullanamadı? Buna bir sebep 'siyasi acemilik' olabilir. Diğer partilerin sıkça başına gelen bir durumla, ilk kez karşılaşan MHP 'vurgun' yemiş gibi oldu. Kendisi elinde seçimde kullanılmak üzere 'yolsuzluk dosyaları' biriktirmekte olduğu için, 'kendi silahı'yla vurulunca şaşırdı. Bir tür 'ava giden avlanır' hali... Ancak, durum böyle bir 'masumiyet'le açıklanmayacak türden olabilir. Zira Bayındırlık Bakanlığı'ndan iki yıldır 'pis kokular' yükseliyordu. Orada işlerin 'bir tuhaf' gittiğini sağır sultan duymuştu; Devlet Bahçeli'nin duymaması mümkün değildir. Üstelik, parti içi ilişkilerde Koray Aydın'ın MHP Genel Başkanı'na 'herkesten daha yakın' olduğu da iyi biliniyor. Ankara'nın 'dedikodu atelyeleri' belki de buna bakarak, muazzam olarak nitelenen MHP Genel Merkez binası inşaatıyla ilgili haberler üretiyor ve yayıyorlardı. Hal böyle olunca, 'Vurgun Operasyonu' ile birlikte, Bahçeli, 'ilk şaşkınlık' halini atlatınca, 'ikili' bir tutum benimsedi. Birbiriyle çelişik ikili bir tutum... Bir yandan 'ya ticaret ya siyaset' sloganı ile 'dürüstlük' imajını muhafaza etmeye çalışırken, diğer yandan 'yar-i vefakar'ı Koray Aydın'ı muhafaza etmeye yönelik bir tutum. Koray Aydın, Genel Başkanı'ndan aldığı güçle 'istifa etmemekte' direniyor. Tıpkı, bir ara Cumhur Ersümer'in Genel Başkanı'ndan aldığı destekle, istifa etmemekte direnmesi gibi... Bahçeli, bir de konuyu 'dışarı' yayıyor. Olan-bitenin ardında bir 'ANAP komplosu' olabileceği izlenimini yayıyor. Bu, bir yandan parti saflarını 'rakip ortak'a karşı sıklaştırmaya ve 'iç tesanüt'ü sağlamaya yarayabilir; diğer yandan ve daha önemlisi Bülent Ecevit'in hükümetin bozulmasından ödü patladığı için, Başbakan'ın bu zaafı üzerinden oyun kurmaya yarayabilir. Hükümetin 'uyum içinde' çalıştığı masalını yayan ve şu dönemde bir de hükümet sorunu çıkarsa, ekonominin mahvolacağını bir 'şantaj' unsuru olarak kullanan Bülent Ecevit, Bahçeli'nin manipülasyonuna gerçekten yatkın. Bahçeli'nin bu 'hesabı' pekala tutuyor. Bunu, Başbakan'ın basındaki 'zabıt katipleri'nin 'dürüst Bahçeli'yi arkalamalarından anlayabiliyoruz. Ancak, çamurlar içinde debelenen 'Ankara siyaseti'nin 'dar açısı'na saplanmadan, 'geniş açılı objektif'ten Türkiye'nin bütününe bakıldığında, ne MHP'nin, ne ANAP'ın, ne DSP'nin ve dolayısıyla Ecevit hükümetinin istikbali hiç parlak görünmüyor. Yılın ilk üç çeyreğinde, Türkiye'nin eksi yüzde 12 dolayında bir büyüme hızı ortaya koyduğu Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklandı. Koca cumhuriyet tarihinde ancak bir dünya savaşı ortamında söz konusu olabilen 'kıtlık yıllarının ekonomisi'ni, Türkiye, 2001 yılında bu hükümetle başardı! Önceki gün açıklanan Ağustos ayı enflasyon rakamları, hesaplanan yüzde 2'nin üzerinde çıktı. Tüketici fiyatları yüzde 2.9, toptan eşya fiyatları ise yüzde 3.5 oranında arttı. Star gazetesinde, bugüne kadar ekonomi tahlillerinde isabet kaydetmesiyle dikkat çeken Salih Neftçi şöyle yazıyor: "Ağustos ayında gerçekleşen enflasyondan anlıyoruz ki Eylül-Kasım döneminde enflasyonun yüzde 2 civarına inmesi çok ama çok düşük bir olasılık. Daha gerçekçi bir beklenti şu: TEFE enflasyonu Eylül-Ekim'de 3 civarında. Tüketici fiyatlarındaki enflasyon ise yüzde 4'e yakın gerçekleşebilir. Yani ekonomi yönetimince beklenenin iki misline yakın. Bunlar iyimser tahminlerdir... Yüzde 12 küçülen bir ekonomide enflasyon olabilir mi? Yüzde 12 gibi akıl almaz bir oranda küçülen bir ekonomide kim hangi malı satabiliyor ki sattığı mala zam yapabilsin? İşini kaybeden milyonlar hangi patrona gitsin, ücretine zam istesin?... Vatandaşın biriken kızgınlığı... Yapılamayan harcamalar... Yay geriliyor. Esas enflasyon yay boşaldığı zaman ortaya çıkacak..." Sonuç olarak, ekonominin umutla beklenen 'cicim ayları' Ağustos'la birlikte bitti. IMF programının bu hükümetle yerine getirilmesi ve uygulanabilmesi imkansız hale geldi. Koalisyonun sözde 'uyumlu' cicim ayları da, MHP'nin de bir 'yolsuzluk operasyonu'nun 'nişan tahtası' haline gelmesiyle, 'uzatma dakikaları'nı oynuyor. Önümüzde öyle bir üç ay var ki, bu iş ya 'karakolda bitecek' veya 'seçim tüneli'ne girilecek ve başta iktidar partileri, mevcutların önemli bölümünün 'tasfiyesi' gündemde olacak. Başka bir yol görebiliyor musunuz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |