|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Siyasi partiler, bir ülkenin seçme ve seçilme yaşına gelmiş kesimlerinin "devlet"in yönetimine katılma istek ve arzularından doğmuştur. İster temsili, isterse katılımcı olsun, siyasi partiler olmadan "demokratik mekanizma"yı işletmek mümkün değildir. Yüzelli yıl önce Amerika dışında, dünyanın hiçbir ülkesinde bugünkü anlamda siyasi parti yoktu. Fransız siyaset bilimcisi Maurice Duverger, demokratik yönetimlerde siyasi partilerin önemini anlatmak için "Partisiz bir rejim tutucu bir rejim olmak zorundadır" diyor. Gerçekten partisiz ya da "tek" partili bir yönetim statükocu olmakla kalmaz, Türkiye'de olduğu gibi, dayatmacı olmaktan da kurtulamaz. İster silahlı, isterse silahsız darbeyle gelsin dayatmacı yönetimler baskı ve şiddete inanır ve dayanır. Zora başvurmadan, dünyanın hiçbir ülkesinde dayatmacılar iktidar olamaz. Bu yüzden "28 Şubat" sürecinde açıkca ortaya çıktığı gibi, dayatmacılar iktidar olmak için, yolsuzluk dahil her yolu mübah görür. Yolsuzluklarla birlikte haksızlıkların sel suyu gibi, bütün Türkiye'yi sarması, yeni siyasi partilerin kurulmasına yol açtı. Mevcut partiler, demokratik cephe yerine, dayatmacı cephede yer aldıkları için, Türkiye'de yeni siyasi oluşumlar birbirini izleyecektir. Yeni siyasi partilerin başarısı, ilkeli, etik kurallara bağlı olup olmamalarına göre değişecektir. Yeni kurulan AK Parti'nin programını tartışırken, Yönetim Bilimleri'ndeki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Bilal Eryılmaz, "artık siyasi partilerin, kurucu yönetici ve üyelerinin, örgüte katılmadan önce siyasi etiğe uygun davranacaklarına dair yemin etmeleri gerektiğini" söyledi. Bugüne kadar siyasi parti mensuplarından "servet beyanı" ve "Meclis andı" dışında ciddi bir "yemin" ya da "söz" istenmiyordu. AK Parti'nin yönetici, kurucu ve üyelerinden "siyasi" etiğe bağlı kalacaklarına dair yazılı bir "söz" alması, siyasette yeni bir değişim ve dönüşümün başlangıcı olabilir. "Demokrasinin demokratikleşmesi" siyasi partilerin "açıklık" ve "dürüstlük"le birlikte her türlü haksızlık ve her türlü yolsuzluğa içtenlikle karşı çıkmalarına bağlıdır. Yolsuzluğun zararlı ve yıkıcı olduğunu herkes bilir. Ancak siyaseti bir hizmet değil de, bir çıkar sağlama yarışı olarak gören hiçbir politikacı yolsuzluktan kendini kurtaramaz. Oysa kamuoyunda "yemin" ettiği bilinen bir siyasi, kendinde yolsuzluk yapacak gücü kolay kolay bulamaz. Son yolsuzluk operasyonları da açıkca gösterdi ki, siyasi partiler "dayatmacılık"la birlikte "yolsuzluk"a karşı da açıkca savaş ilan etmedikçe, giderek derinleşen "ekonomik" ve "siyasi" bunalımların üstesinden gelemez. Her bir siyasi partinin bir "etik" kurulu olduğu gibi, bir de "yolsuzluk" kurulu olmalıdır. Etiği etiksizlik olanlar, yolsuzluklarla mücadele edemezler.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |