|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir metnin yorumuyla ya da bir olayın ve/veya olgunun yorumu arasındaki fark belki "yorumlanan" açısından bakıldıkta dikkate alınmayı hak eder ve fakat "yorum"un tabiatı üzerinde düşünmeyi meslek edinmişler için yorum yorumdur. Böyle söylemekle "yorumlanan"ın mahiyeti önemsizdir denmiş olmuyor; aksine konusu ne olursa olsun yorum yapmanın kendisine mahsûs bir ciddiyetinin, kendisine mahsûs bir mesûliyetinin bulunduğu tebarüz ettirilmek isteniyor. Bir olayın yorumu, o olayın anlaşılmasından çok, o olay hakkındaki yorumların hâsıl edeceği çıkarların manipülasyonuna hizmet ediyorsa, piyasaya düşmüş yorumlara talip olacakların temkini elden bırakmamaları, hiç değilse adına "yorum" denen şeyin bir iradenin, hem de kuvvetli bir iradenin mahsûlü olduğunu düşünmesi icap etmez mi? Hiç kuşkusuz ki bu, kendisini aptal yerine koymak isteyenlere itiraz etmeyi akıl edenlerin takip edebilecekleri bir yoldur. Çünkü piyasaya sürülen yorumlar, hiçbir zaman laf olsun diye piyasaya sürülüyor değildir; hakkında konuşulan olayın açıklanması (açık kılınması) ise zaten amaçlanıyor da değildir! Olayı ya da metni açıklamak, açık kılmak amacı taşıyor görünen -'görünmek' ne kelime, bizâtihi bunu amaç edindiği iddiasıyla ortaya atılan- bütün yorumların, o olayın açığa çıkma ihtimallerini bertaraf etmek için ortaya atıldığı, her açıklama evresinde olayın üzerinin kapatıldığı, böylelikle muhataplara tanınan tercih hakkının ancak perdelerin miktarını artırmak kaydıyla tanındığı/tanınacağı aslâ akıldan çıkarılmamalıdır. Cılız (!) yorumların "komplo teorisi" olmakla suçlanmaları, kendi karşıtlarına bu vasfın yakıştırılmaması içindir. Yorumun taraftarlarının azlığı, -belki garip gelecek ama- o yorumun doğruluğu için dikkate değer bir kıstas olabilecekken, herkesin kolaylıkla kabul ettiği/edebileceği yorumların yanlışlığı için onların "herkesçe" kabul edilebilecek bir mahiyet taşıması yeter de artar bile! Sözümona medyanın üstlendiği "doğru/gerçek haber", "doğru/gerçek bilgi", "doğru/gerçek yorum" gibi lafazanlıklar, akl-ı selîm sahiplerinin bu başlıklar altında yazılıp çizilenleri ciddiye almamaları bakımından yeterli birer itiraf olarak telakki edilmelidir. "Toplumsal hafıza" masalı, adı üstünde bir masaldır! Toplumun herşeyi unuttuğundan, sözgelimi bizde (!) toplumsal hafızanın zayıf olduğundan şikayet edenleri ciddiye almamak için, herşeyden evvel 'toplum' denen şeyin bir hafızası olmadığını bilmek kâfidir. Ortada 'hafıza' filan olmadığı bilindiğinde, söylenenlerin, yazılıp çizilenlerin geçici bir süre için söylenecekleri, yazılıp çizilecekleri de bilinmiş olur. Binaenaleyh olayların kalıcılıkları, olaylara ilişkin yorumların kalıcılıklarıyla orantılıdır. Olaylar, o olaylara ilişkin yorumlar aracılığıyla simgeleştirilebildikleri ölçüde yaşama hak ve imkânına kavuştuklarından, olayın kendisi değil, o olaya atıf yapmayı mümkün kılan simgelerin devrede tutulacağı, böylece simgelerin olayların yerine geçeceği, adına 'hafıza' denen haznenin de en nihayet bu birkaç kelimeden ibaret simgelerle manipüle edileceği tabiidir. Bütün bu açıklamaların bir kıymet-i hakikiyesi olup olmadığını merak edeceklerin, Batı basınının ABD'de vukû bulan saldırıyla ilgili olarak iki gündür yaptığı yayınlarda İslâm, Kur'an, Cihad, Radikalizm, Fundemantalizm, Demokrasi, Özgürlük, Medenî Dünya, vb. sözcükler aracılığıyla nasıl hedef şaşırttıklarını, kendi halklarını nasıl da acımasızca bir hayaller dünyasında yaşattıklarını görmeleri gerek! Taliban.. Usame b. Ladin... Gözü dönmüş müslümanların medenî dünyaya başlattığı savaş... vs. Bütün bunlar iğrenç bir medya savaşı aracılığıyla tüketisiye kullanılmakta ve pek tabii ki asla tükenmemekte... Bu karmaşada kime, nasıl anlatılabilir ki olay hakkında yapılan bütün piyasa yorumlarının, olayın anlaşılmasına mânî olmak maksadıyla yapıldığı ve bir ay geçmeden hemen hiçbirinin bir bilgi değeri taşımayacağı?!? Anlatılamaz! Evet, olup bitenlerin İslâm'la ve müslümanlarla ciddiye alınabilecek hiç ama hiçbir alâka ve irtibatının olmayıp ABD'nin kendi yaşadığı iç sorunların (!) bir neticesi olduğu ve bu saldırının asıl sorumluların öyle birkaç isimle ve zâten kendi kontrollerindeki bir iki yapay örgütçükle irtibatlandırılamayacağı bu hengâmade kimseye anlatılamayacaktır. Medya bombardımanın yoğunluğu ve yol açabileceği felâketlerin büyüklüğü, inanın olanların kendisi kadar, hatta kendisinden daha dehşet verici! Bir düşünsenize, sözümona dünyanın patronu güya Afganistan'ı bir tehdid olarak algılıyor da ona karşı savaş açmayı düşünüyor?!? Durum bu sefer gerçekten de vâhim!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |