T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Bildiğimiz Dünyanın Sonu"

Wallersteın, "Bildiğimiz Dünyanın Sonu" adlı eserinde mevcut dünya düzenine en fazla 50 yıllık bir ömür biçiyor. Yirmibirinci Yüzyıl'ın ilk yarısının, Yirminci Yüzyıl'da gördüğümüz her şeyden daha güç, daha düzen bozucu, fakat daha açık olacağını söylüyor. Mevcut dünya düzenine en fazla elli yıllık ömür biçmesinin üç öncülü var: Birincisi bütün sistemler gibi tarihsel sistemler de ölümlüdür. Bu noktada İbn Haldun'un medeniyetleri organizmalara benzeten görüşünü hatırlatmakta fayda var. İbn Haldun kendisinden sonra gelecek bütün tarihçileri etkileyen görüşünde "Her medeniyet doğar, gelişir ve ölür" diyordu.

Wallersteın tarihsel sistemlerin çatallanma noktalarına ulaştıkça sonlarının da yaklaştığına dikkat çekerek çatallanma noktasında iki şeyin geçerli olduğuna dikkat çekiyor: Küçük girdiler büyük çıktılar yaratır. Oysa sistemin normal gelişme zamanlarında büyük girdiler küçük çıktılar yaratır. Küçük girdiler yani Japon borsalarında duyulan bir hapşırık sesinden bütün dünyanın ağır gribal enfeksiyona yakalanması. Türkiye Cumhuriyeti'nde havada uçan kitabın nükleer başlıklı füze uçmuşçasına bütün dünyayı ters-yüz etmesi.

Wallersteın'ın üçüncü öncülü ise dünya sisteminin tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiş olduğu. Aydınlanma'nın vazettiği ilerlemenin ahlaki açıdan hiç merhale kat etmediğini 11 Eylül New York dehşetinde bütün boyutlarıyla görmek mümkün oldu. Ahlaki olgunluğun teknik ilerleme ile paralel gitmek yerine tamamen ters kutuplarda bir yol seyrettiğinin ibret verici ifadelerini çoğumuz farketmeden kullandık.

İnsan zihninin en gerçek resimlerinden biri de şok anlarında ortaya çıkar. Şok anında kendimizin bile farkında olmadığı başka bir "kendimize" rastlarız. Bütün tv kanallarında yorumcular "kıyamet gününü" yorumlamak için zihniyetleri, dünya görüşleri ekonomik ve felsefi tercihleri ne olursa olsun aynı ifadeyi kullandılar: "Film gibi."

Film gibi benzetmesinin ardından her yorumcu hafızasının kıvrımlarında kalmış film karelerinden yola çıkarak, halen seyretmekte olduğu "kıyamet günüyle" arasında paralellikler kurmaya çalıştı. O an herkesi ilgilendiren sanki gerçek ile efektin arasındaki fark ya da benzerlikti. Felaketi anlamak için Hollywood filmlerinden referans alınmaya çalışılması terörün seyirlik yanını bütün dehşetiyle ortaya koyuyor. Global dünyada felaket merkezine uzaklık ne noktada olursa olsun naklen tv yayınıyla "sanki içindeymiş gibi" bir heyecan uyandırılıyor. Sanki içindeymiş gibi de, yazık ki insani hassasiyet, empatik birlik yok. Evet ekran başındaki herkes korkuyor ama tıpkı korku filminde hissedilen bir korku gibi. Yaşanılan felaketin boyutları insanları metafizik derinliğe, felsefi çıkarımlara insanlık üzerine düşünmeye sevketmiyor. Ve terör en çok bu noktadan güç buluyor. Kendisini seyrettirebildiği oranda güç kazanıyor. Ekran karşısında raiting rekorları kırdığı oranda, dehşet ve felaket, iktidarının pekiştirmiş oluyor.

Yazıya Wallersteın ile başladım. Çünkü "kıyamet gününün" ilk görüntüleriyle karşılaştığımda aklıma ilk o cümle geldi: "Bildiğimiz Dünyanın Sonu."


14 Eylül 2001
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED