|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Rahmetli Necip Fâzıl, kendinden başka büyük şâir, kendinden başka büyük yazar mevcud olabileceğini hiç düşünmemiştir.. Kendine bu kadar inanan, bu kadar güvenen bir san'at ve fikir adamı zor bulunur.. Akif'i şâir saymaz, Yahyâ Kemal'i küçümsemekten kendini alamazdı.. 1952 yılında Büyük Doğu'yu günlük gazete olarak çıkarmaya başlamıştı. Gazete sermayesinin Adnan Menderes'ten sağlandığı hususu Bâbıâlî'de ağızdan ağıza dolaşan bir söylenti idi.. Nitekim, Üstad, zaman zaman Ankara'ya gider, Menderes'le görüşür, yine İstanbul'a avdet ederdi. Menderes'le görüşürken Tevfik İleri de (o zamanki Millî Eğitim Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, daha sonra Bayındırlık Bakanı) yanlarında bulunurdu.. Günlük gazetenin edebiyat sayfasını o sırada ben idare ediyordum.. Yine bir gün yazıişleri müdürlerini ve sayfa editörlerini topladı.. her birine icabeden tâlimatı verdi ardından da şöyle dedi: "-Bu akşam Ankara'ya gidiyorum.. Başvekille görüşeceğim iki gün sonra dönerim.. Başmakaleyi telefonla yazdırırım.. İkametim uzar, başmakaleyi de yazdıramazsam, eski Büyük Doğular'da çıkan yazılarımdan uygun olanlarını başmakale sütununa koyarsınız.." Üstad böyle derdemez ben hemen ortaya atıldım: -"Eğer siz gecikecek olursanız, başmakaleleri ben yazarım" dedim. Üstâdın suratı alabora oldu. Neye uğradığını şaşırdı. Orada bulunanların hepsi de susuyor, bir bana bir de Necip Bey'e bakıyorlardı. Yazıişleri müdürü, Murad Sertoğlu'nun kayınpederi Selami İzzet Sedes de yüzünde taaccüp ifadesi bana bakıyordu. Üstad, öfke ve hayretle karışık bir sesle bağırdı:
- Anlamadım!..
-Üstadım, dedim, siz merak buyurmayın, başmakale sütununu ben günün maslahatına uygun şekilde doldururum!.." Hemen şunu söyleyeyim ki, ben o sırada 21 yaşındayım, zehir gibi bir kalemim var. 1944'ten beri birçok gazete ve mecmuayı hergün her hafta takibediyorum. Büyüklere okuyorum. Büyük Doğu, Sebilürreşat, Millet, Kızılelma, Orhun, Çınaraltı mecmuâlarını, Tanin, Vatan, Tasvir, Cumhuriyet, Yenisabah gazetelerini okuyorum. Yaşlılara dinletiyorum. Kahvedekilere açıklıyorum. O sebeble dilim ve kalemim gelişmiş. Kendime güveniyorum. Nitekim, Sontelgraf gazetesinde o günlerde günlük fıkralar (köşe yazısı) yazmışım. Yani ortaya dangalakça değil kendime güvenerek çıkıyorum. Yalnız unuttuğum birşey vardı ki, o da karşımdaki zâtın Necip Fazıl Kısakürek olduğu gerçeği idi..
- Demek kendine bu kadar güveniyorsun. Öyle mi?
Demek benim yerime başmakale yazacaksın? demeyi hiç unutmadı.. Allah sana rahmet eylesin aziz üstad senin gibi bu dünyanın sıcağını, soğuğunu görmüş, çilesini çekmiş, idrakin ve hassâsiyetin zirvelerinde dolaşmış dilimizi bütün kudret ve güzelliğiyle temsîl etmiş bir başka âdem gelir mi, bilmiyorum! Sen de niyaz et de Yüce Allah, sana halef olacak bir kalem, bir edib göndersin!..
|
|
|
|
|
|
|