T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Görkemli bir doğu masalı

Doğu'nun diğer aşk klasiklerinin biraz gölgesinde kalsa da, günümüze tüm ihtişamıyla ulaşan "Mem ile Zin"i, bir de Sadık Yalsızuçanlar yaldızladı

Mem ile Zin'in öyküsü tanıdık bir macera. Leyla ile Kays'ın, Yusuf ile Züleyha'nın, Arzu ile Kamber'in, aşk ateşiyle birbirini yakan Kerem ile Aslı'nın, Romeo ile Juliette'in, Genç Werther ile Lotte'in, Kafka ile Milena'nın öyküsü gibi tanıdık ve trajik. Mezopotamya'nın bu kadim efsanesinde karşımıza çıkan olayda, Nietzsche'nin "her aşk trajiktir" yargısını doğrular. Mem ile Zin, şairin, "Ah mine'l ñaşki ve'l halatihi/ Ahraka kalbi hararatihi' dizelerindeki gibi yakıcı bir öyküdür. Mem u Zin, Ahmed-i Hâni tarafından 17. asrın sonlarında, mesnevi tarzında ve Kürtçe alınır kaleme. Kürtçenin edebi bir eser verebilecek olgunlukta olduğunun ispatı için böyle yapılır. Ve asırlar boyunca da Kürtler tarafından milliyetçi duygularla yüceltilmiş, bir Kürt milliyetçiliği tezi gibi lanse edilmiş. Türk edebiyatçıları tarafından ise görmezden gelinmiş. Eser ve yazar üzerinde yapılmış yığınla inceleme bulunmakta. Tasavvufun hemen bütün unsurlarını içerisinde barındıran bir oluş öyküsü ve tam anlamıyla bir aşk klasiği. Leyla ile Mecnun'dan, Kerem ile Aslı'dan tez olarak da kurgu olarak da farklı değil. Kaynağı Cennette olan ırmakların en nazlısı Dicle'ye Botan Çayının kavuştuğu yerde, Cizre'de geçiyor "Gözyaşlarının Aydınlığında". Hem bir dostluk hem de bir aşk öyküsü. Hem vuslatın hem ayrılığın, hem Tacdin'le Sitti'nin, Hem Mem'le Zin'in öyküsü.

Gözyaşlarının aydınlığında

Sitti ile Zin Botan Beyi'nin kardeşleridir. Aşıkları gündüzünü geceye, gecelerini gündüze çevirecek kadar güzeldirler. Tacdin ile Mem ise iki vefalı dost, iki bükülmez bilek, sarsılmaz yürek... Tabiatla birlikte ruhların uyandığı bir nevruz gününde Sitti ile Zin erkek kılığına, Mem'le Tacdin kadın kılığına girerek halkın arasına karışırlar. Tacdin ile Mem, Sitti ile Zin'i geçtikleri yerlerde bıraktıkları sarhoşluk izlerini takip ederek bulurlar. Aynı kaçınılmaz sarhoşluk onların da kaderidir. Fakat bu kez Sitti ve Zin de göründükleri aynanın sarhoşu olmuşlardır. Ölümle dirim arasında baygın, birbirlerini seyrederler. Yüreklerindeki ateşi kelimelere döküp şiirler okurlar. Haberleşmeleri Hayzebun adındaki kurnaz bir dadı yardımıyla olur. Masalımsı unsurlarla Hayzebun sevdalıları bir yüzük sembolüyle manada birleştirir. Tacdin ile Mem Sitti ile Zin'i istemeye giderler. Tacdin soylu ve zengin olduğu için Sitti'sine kavuşur. Ama Mem ne soylu, ne de zengindir. Boko adındaki bir zalimin telkinlerinden de etkilenerek Botan Beyi Zin'i Mem'e vermez. Mem yanar kavrulur. Istırapta o denli derinleşir ki acısı ışımaya başlar. Yüreği yaradanına döner, 'ölmeden önce ölünüz' sırrına muhatap olur. Botan Beyi'nin ava gittiği bir günde Mem'le Zin buluşur, Bey'in sarayında gün boyunca beraber olurlar. Beraberlikleri onları yaşadıkları alemden uzaklaştırır. Bey'in gür sesiyle kendilerine geldiklerinde ise Tacdin'in evini yakarak beyin dikkatini dağıtan dostluğunun yardımıyla canlarını kurtarabilirler. Fakat Beko'nun şerrinden uzak kalmak mümkün değildir. Mem kendini bir tuzağın eğişinde Botan Beyi ile satranç oynarken bulur. Zin'e takılan gözleri onu yine akıl dairesinden uzaklaştırır ve oyunu kaybeder. Bu kez bahtına zindan düşmüştür.

Ruh bülbülü gülistan ister

Istırabın her çeşidini yaşayıp, aşkını kendi içinde kemale erdiren Mem için fani alemde atacak adım kalmamıştır. Tacdin'in onu kurtarmak için silahını kuşandığı bir günde o da Mecnun gibi adeta ihtiyarıyla ölümü tercih eder ve sevdiğini vuslata davet eder. Zen için gitmemek mümkün değildir. Botan Beyi yaptıklarına pişman olur ve onları aynı kabre gömdürür. Oysa onlar ebedi vuslata ermiş, dilediklerine kavuşmuşlardır. "Nihayet ruh incisi ten sedefinden çıkarak varlık evini yıktı / Viraneye çevirdi / Can kuşu kanatlanmıştı artık / Gözler dünyaya kapanmalıydı / Bahçevan bağı terk edince / Ağaçlar çiçekler yapraklarını dökmez mi / Nergis gözler kapandı / Misk ü amber benler toprağa saçıldı / Yılan gibi kıvrım kıvrım saçlar ayaklar altına serildi / Gül yanağını alı çekildi / Dudakların bal suyu kurudu. Timaş Yayınları /Tel: 0 212 513 84 15

Mem u Zin, Aşk (ınlaşma) öyküsü

Mem u Zin, kendisine o zamanki adıyla Botan (Cizre) havzasını mekan olarak alan bir aşk öyküsü. Sufi şair Ahmed-i Hani'nin kaleminden, insanoğlunun evrensel çabasını, zamansallığı ve mekansallığı aşma gayretini anlatıyor. Modern zamanların yaygın bir illeti olan milliyetçiliğe kurban edilmiş olan bu mitik, bu imgesel öykünün okura sahih yanlarıyla ulaşmasını ötedenberi istiyordum.

Çocukluk belleğimde varolan bu hikaye, öteki tanıdık öyküler gibi, bize tanıdık bir macerayı anlatıyor. Kays ile Leyla'nın, Hüsn ile Aşk'ın ve benzeri öykülerin, bugün artık paslanmış bir dilde, Kürtçedeki versiyonudur. Mem ile Zin'in kişiliğinde, insanın aşkınlaşma çabalarını bu öyküde izleyebiliyoruz. Doğrudan kutsal edebiyattan beslenen, kutsala gönderme yapan bir zihin durumunun ürünü. Olgusal bir öyküleme dili. Manevi olgular kişiler aracılığıyla temsil ediliyor. Metinde, Divan edebiyatının geleneksel mazmunları var. Ölümle birlikte gerçek hayatın başladığı düşüncesi, öykünün kurgusal yapısında belirleyici rol oynuyor. Öykü, bu düşünceyle çatılmış ve görkemli bir sonla taçlanıyor. Mem ile Zin'in edisyonlarında, eserin yapısına aykırı biçimde kürtçü ve türkçü eğilimler etkili olmuştur. Çocukluğumda, dedemden defalarca dinlediğim bu öykünün bu tür arazlardan uzak bir basımını düşlüyordum. Kısmet bugüneymiş. Bendeki nüsha, Varto ve Hınıs'taki medreselerde öğrenim görmüş olan kayınpederimin kitaplığından aldığım osmanlıca kitaplar arasından çıkmıştı.

 
Ankara perdeleri geri sayımda
Ankara Devlet Tiyatroları 'perde' demek için gün sayıyor. Ankara'da sezon 16 Ekim'de, Bir Ölü Evi, Ölüm ve Kız ve Cengizhan'ın Bisikleti'yle başlıyor
Süpürge havalanıyor
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali kapsamında açılan "Kısa Film Öykü Yarışması" için başvurular başladı. Yarışmanın bu yılki teması "namus", türü "komedi" olarak belirlendi. Katılan tüm öykülerin kitaplaştırılacağının açıklandığı yarışma iştirak edeceklerin senaryoların üzerine yazarın kimliğini yazmaması ve kimlik yerine rumuz kullanması gerikyor. Yazarlar, senaryolarını ve bir fotoğraf, adres, (varsa e-mail adresi), telefon, faks numarası, yarım sayfayı geçmeyen özgeçmişlerini koydukları kapalı zarfla "Uçan Süpürge 5. Kadın Filmleri Festivali-Büyükelçi Sokak No:20/4 Kavaklıdere/Ankara" adresine 24 Aralık 2001 tarihine kadar başvuruda bulunabilecekler.
20 Eylül 2001
Perşembe
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED