|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün, liberal bir partinin lideriyle kahvaltı ederken, açıkladığı görüşlerinden, onun da kafası karışıklardan olduğunu fark ettim. New York ve Washington'da meydana gelen olayların anlatıldığı gibi olmasını imkânsız görüyor: "Birbirine yakın saatte, dört uçağı, dört ayrı kentten, dört ayrı terörist timi kaçıracak, dördünün pilotu da kuleyi eylemden haberdar eden düğmeye basamadan teslim olacak... Aklım almıyor..." Ağzından hep rasyonel cümleler duymaya alıştığım liberal siyaset adamı kuşkulu. Onun kafasını karışık görünce bir başka noktayı da ben hatırlattım: "Bizim herşeyi kaydeder ve üzerinde oynamak mümkün değildir diye bildiğimiz karakutuların âkıbetinden haberdarsınız, değil mi? Bulundular, ama kutularda hiçbir kayda rastlanmadığı açıklandı..." Kayıt olsa pilotların kendi aralarında ve kulelerle yaptıkları konuşmalar öğrenilecek; dört uçağın karakutularına karartma uygulanması havacılık tarihinde bir istisna teşkil ediyor... Bu konulara girdiğimiz bir başka ortamda, dostlarımdan biri, "Dördüncü uçaktaki yolcuların cep telefonuyla konuştukları iddiası size de tuhaf gelmiyor mu?" deyiverdi. Öyle ya, diğer üç uçağın yolcularına böyle bir fırsat verilmezken, dördüncü uçaktaki 'eylemciler', kurbanlarına dönüp, "İsterseniz evlerinizi arayabilirsiniz" demişler de, içlerinden CNN programcısı olan bir bayan, Anayasa Mahkemesi'nde savcı olan eşini arayıp vedalaşmış... Uçakların dıştan müdahaleyle değil de, içerideki korsan timi tarafından kaçırılarak ikiz kulelere ve Pentagon'a çarptırıldıklarına dair eldeki tek delil uçaktan telefonla yapıldığı söylenen o görüşme... Bir de, otomobillerin fren sistemine müdahale edilerek eylem yapılmasına benzer bir yolla, uçakların dışarıdan yönlendirilmesini mümkün kılacak şekilde bir teknoloji olup olmadığını bilmiyoruz. Dostuma göre, hedefe vuran üç uçak, dışarıdan kontrollu kullanıldıkları izlenimini veriyor... Liberal politikacı, "Eylemleri pilotlar içerisinde güçlü bir dâhili örgüt yapmıştır" görüşünde... Bir başka dostum, dördüncü uçakla ilgili olarak, ilk gün duyulan, önce kanatlardan birinin alev aldığı haberinin sonradan unutulmaya terkedildiğine dikkat çekti. "Oysa" dedi o dost, "Eğer ilk önce kanat alev almışsa, bu, o uçağın içeriden, yolcular tarafından değil, dışarıdan, muhtemelen bir füze marifetiyle düşürüldüğü anlamına gelir..." Böyle bir durum gerçekten söz konusuysa, eylemlerle ilgili bütün teorileri yeniden gözden geçirmemiz şart... Bir okur, ABD sisteminin adını 'komplocu'ya çıkararak dediklerine dikkat edilmemesini sağladığı Lyndon LaRouche'un eylemle ilgili taze görüşlerini gönderdi bana. LaRouche'un çıkardığı 'Executive Intelligence Review' (EIR) adlı dergiyi yıllardır izlerim; dünyanın ne yöne gittiği hakkındaki öngörüleri hep dikkatimi çeker. Ekonomik kriz yüzünden sessiz sedasız geçtiğimiz 'Para Kurulu' (money board) sisteminin Türkiye'ye dayatılacağını neredeyse iki yıl önce EIR'da okumuştum sözgelimi... 2004 yılındaki başkanlık seçimlerine adaylığını koyacağını şimdiden ilân eden Lyndon LaRouche, 11 Eylül günü, olayın olduğu saatlerde, bir radyoda görüşlerini açıklıyormuş... Daha ilk uçakla birlikte, program sunucusu Jack Stockwell'e, "Göreceksiniz" demiş, "Bu eylemden dolayı Üsame bin Laden suçlanacak..." İyi mi? İkinci kuleye de bir uçak çarptığını duyunca, LaRouche, programcıya, "Bu bir dahili istikrarsızlaştırma operasyonu" tespitini iletmiş, şu sözleri de ekleyerek: "Zaten böyle bir operasyon yapılacağını duymuştuk..." Bu görüşmeden, Amerikalı politikacı ve yayıncı Lyndon LaRouche'un, böyle bir uğursuz gelişme beklentisi içerisinde olduğu anlaşılıyor. "Bin Laden suçlanacak" demesi de, "İstikrarsızlaştırma amaçlı bir dâhili operasyon" teşhisi koyması da o beklenti üzerine oturuyor. ABD'nin George W. Bush ile almakta olduğu yola bakanlar, "Böyle bir gelişme beklenebilir" demekteymişler... Böyle bir eylemi beklediği anlaşılan bir de ülke olduğu ortaya çıktı: İsrail... Şaşırdınız, değil mi? Öyleyse yazacaklarımı okuyun... 'Yüzyılın terör olayı' diye de anılan uçakla saldırıya muhatap olan Dünya Ticaret Merkezi (DTM) bir tür Babil bahçesi gibiydi; hemen her dinden, ırktan, renkten insanın çalıştığı bir yer olduğu için... Düşünün ki, en az 100 Türk'ün çöken ikiz kulelerin enkazı altında kaldığı sanılıyor. Böyle bir mekânda Musevi asıllıların, hatta doğrudan İsrail vatandaşlarının bol miktarda bulunması beklenir. Bu konularda hassasiyeti bilinen İsrail'in kayıplar için gürültü koparması da... 17 Ağustos gecesi Çınarcık'ta bulunan iki elin parmakları kadar az İsrail vatandaşı için deprem sonrası gönderilen özel timleri ve sarf edilen çabayı hatırlayın... Şimdi ise İsrail'den ses çıkmıyor... Eğer doğruysa, İsrail iç istihbarat örgütü 'Shabak' ikiz kulelere yapılacak eylemden önceden haberdarmış ve Ürdün'de çıkan 'el-Watan' gazetesine göre, binalarda çalışan İsraillileri o gün işe gitmemeleri konusunda uyarmış... İsrail'de çıkan Yadiot Ahranot gazetesi ise, o gün New York'ta yapılacak bir Musevi festivaline gitmesi beklenen başbakan Ariel Şaron'un seyahatini de Shabak'ın engellediğini yazmış... CIA ve FBI'nın haber alamadığını Shabak'ın bilmesine ne diyorsunuz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |