T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Savaş tamtamları çalarken...

Savaş, eğer içinde yer almazsanız, izlemesi keyif de verebilen bir olaydır. Türkiye, girmediği İkinci Dünya Savaşı'nı, o sırada pek az kişide ve evde bulunan radyo aracılığıyla izledi. O günleri yaşayanlar, 'koltuk stratejisti' denilebilecek tiplerin, müttefik güçlerin itilâf devletleri karşısındaki durumunu harita üzerinde izah ettiklerini hatırlar. Türkiye o savaşa girmedi, ama silâh altına alınanlar dört-beş yılı bulan uzun dönem askerlik yaptılar. Türkiye yokluklarla karşılaştı, hemen her temel ihtiyaç maddesi karneye bağlandı.

Geçmişi hatırlamamın sebebi, iyice ısınmaya başlayan ve savaş tamtamlarının daha güçlü duyulduğu günümüz ortamında, televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler... Bazısı meslekten kurmay, bazısı 'koltuk stratejisti' kişiler, ellerinde birer çubuk, harita üzerinde olası bir savaşın nasıl yürütüleceğini anlatıyorlar... Söyledikleri özetle şu: "Bu savaş öncekilerden çok farklı olacak..." Post-modern dönemin savaşının da kuralsız-ilkesiz olması doğal zaten. Bilinen bir şey de, taraflar arasında güç eşitliği bulunmadığı... Amerika ve müttefikleri silâh ve teçhizat yönünden akıl almaz bir güce sahipler; Afganların elinde ise ilkel çakaralmazlar var... Aradaki fark o kadar büyük ki, savaşa, başlamadan bitti gözüyle bile bakabiliriz.

Benzer bir rahatlığı, 'dünyanın iki süpergücünden biri' oldukları dönemde, Afganistan'ı işgal ettikleri 1979 yılında, Ruslar da duyuyordu. İlkel insanlardı Afganlar onların gözünde ve uzun süre dayanmaları mümkün değildi. Afgan direnişi on yıl sürdü ve bittiğinde Sovyetler Birliği'nin sonunu getirdi. Afganistan, işgalci devletin 'süpergüç' statüsüne ve ideolojisi komünizme mezar oldu.

Bugün benzer bir sonucun söz konusu olacağını iddia etmiyorum; bu dönemin ve savaşan tarafların şartları elbette farklı. Ancak, savaşın, koltukta oturarak verilen stratejik izahlar kadar kolay olmayacağı da belli. Afganistan'ın tepesine yağdırılacak bombaların yağdıranlara nasıl döneceğini tahmin etmek de zor. Şu sıralarda ilk sıcak çatışmalara dair haberlerin geldiği Afganistan'daki savaş, dünyayı, herkesin herkesten kuşku duyduğu, yaşaması zor bir mekâna döndürecek bir ilk adım olabilir...

Bir an için, direnen Afganistan'ın direncinin öyle uzun yıllar değil de sadece birkaç saat sürdüğünü düşünelim. Yağan bombalarla yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesi ve bunun da ülkeyi dize getirmesi mümkün olsun... Şimdilerde ulusalcı duygularla öç alınmasını isteyen Amerikan ve müttefik kamuoyu, herşey olup bittikten sonra savaşın acı faturasını içlerine sindirebilecekler mi bakalım? Adaletsiz ve hukuk tanımayan bir öç alma savaşı, savaşa katılanların bile vicdanlarını kanatacaktır.

Özellikle ABD ve İngiltere'de, "Afganistan'a mutlaka müdahale edilsin" görüşünde olanların oranı bayağı yüksek: Yüzde 88... Ancak, bu kadar çok insan, en yetkili ağızların "Uzun yıllar sürecek" diye bildirdiği ve süre olarak "En az on yıl" açıklamasını yaptığı türden sürekli bir savaşın kendilerine nasıl bir mâliyet çıkaracağını anlıyorlar mı acaba? İkinci Dünya Savaşı, sürdüğü yıllar içerisinde, katılan ülkelerin ekonomilerine nasıl bir darbe vurdu? Beşeri kayıplar ne kadardı? Demokratik hak ve özgürlüklerin korunduğu sistemler yerlerini olağanüstü hal ve sıkıyönetim uygulamalarına bıraktıklarında insanların başlarına neler geldi? Bir savaşın ülkelerin başına açtığı rahnelerin derinliğini görmek için, Afganistan'daki on yıl süren savaşın sonunda (1989) havlu atan Ruslar'ın başına gelene bakmak yeterli. Gerçi 'sendromu' geride bırakmışa benziyorlar ama, Vietnam, Amerikalılar'ı uzak diyarlarda mâceralara girmekten geri tutacak kadar acı bir savaş deneyimi...

Daha önemlisi de, cepheleşmeye zorlanan dünyada ABD'nin yanında yer almaktan başka çaresi bulunmayan ülkelerde kamuoylarının verdiği tepki. ABD'de "Afganistan'ı vuralım" diyenler kadar kalabalık (yüzde 88) bir kitle, Türkiye'de "Savaş olmasın" diyor. Böyle isteksiz girilen bir savaş ortamında hükümetlerin hali nice olur?

Apar topar girilen ve on yıl kadar sürebilecek bir savaşta, 'geri bir uygarlığı' dize getirmek umulurken, adaletsiz ve hukuk tanımayan anlayışın kendisi dize gelip övündüğü uygarlığı 'geri' hale gelmesin?

Hayır, öyle bir durumla karşılaşılsa bile, emin olun, keyif duyacak değilim...


25 Eylül 2001
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED