T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İçimizdeki Amerikalılar!

11 Eylül saldırısının kriminal, askeri ve politik yönlerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan fikir ayrılıklarının devamı olan ve bundan daha keskin bir ayrışmayı temsil eden şey; Türkiye'nin bu olaya yaklaşımının ne olması gerektiğine ilişkin tavsiyelerin farklılığıdır. Aynı zamanda "İslam ve Doğulu" olan "Türk zihni", kompleksleriyle mi, yoksa ait olduğu medeniyetin icabıyla mı hareket edeceği sorusuyla vasıtasız bir şekilde yüzleşti. Kulelerin yerle bir oluşuyla birlikte Amerikalılar dahil bütün dünyanın zihninde çöken idol, bizim zihnimizde de hiç olmazsa normal seviyesine inebilecek mi? Yoksa, Washington'un -şimdilik bizi doğrudan hedef almıyor gibi görünen- öfkesine rağmen, bazılarımızın içinde bulunduğu bu idolü yaşatma gayreti mi galip gelecek?

Bu sorular hala cevap arıyor...

Olayı demokrasinin teröre karşı mücadelesi olarak takdim anlamsız hale geldi çünkü, böyle olmadığını gösteren bir sürü malzemeyi, bizzat Amerika üretti. Bunu, en başta ortalığa bir dizi "Ortadoğulu-müslüman terörist!" resmi yayarak başlattılar. Sonra, Amerikan yönetimin en yetkili ağızları, bu resimlerin yarattığı imaja atıfta bulunarak ortada bir "savaş" olduğunu ve bu savaşın da "İyilerle kötüler, melekle şeytan" arasında olduğunu ilan ettiler. Tanımlama bu özel kelimelerle yapıldıktan sonra, Bush'un "haçlı seferi"nden bahsetmesinin "gaf" olduğuna inanmak tabii ki güçleşti. Üstelik, olayın faillerinin kim olduğu sorusu hala cevaplanamamışken...

Hal böyleyken ve aralarında ABD'nin birinci halkadan müttefiklerinin de bulunduğu bazı devletler bile daha ilk hafta dolmadan muhtemel harekata rezerv koymuşken Türkiye'nin Kamikaze misali ateşe atlamasını tavsiye etmenin anlamı nedir? Anlaşılan, "içimizdeki Amerikalılar" bunu Körfez savaşı zannediyorlar. Öyle zannettikleri için de ABD'ye 11 yıl önce verdiğimiz tadının damaklarda kaldığı anlaşılan desteğin şimdi de düşünmeden, şartsız verilmesini istiyorlar. Bu istedikleri süratte ve kapsamda olmayınca da, Beyaz Saray şahinlerinin ağzıyla, "zaten Türkiye'nin desteğine gerek yok" diyorlar. Gerek yoksa bu telaş ve öfke niye?

Bu bir Körfez savaşı değildir. Körfez Savaşı, küresel bir kanlı şovdu. 11 Eylül günü yaşananlar ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtına yapılan suikastten daha şiddetli bir tetikleyicidir. Hem de, kaç yıl süreceği ve nereye varacağı belli olmayan medeniyet eksenli bir savaşın tetikleyicisidir.

Amerika, başta kendi halkı olmak üzere bütün Batı dünyasını şartladığı "İslami terör"le hesaplaşma adına, Afganistan'a bomba yağdıracak, asker yığacak. Belki yıllar sonra, arkasında belki başka Timothy McVeigh'lerin ya da ABD ile dalaşmaya niyetli bir süper güç namzetinin olduğu anlaşılacak eylemin faturası da böylelikle topyekün İslam dünyasına kesilmiş olacak. İslam dünyasının ve bu arada tabii ki Türkiye'nin omuzlarına taşınması güç bir küresel meşruiyet yükü binecek.

"İçimizdeki Amerikalılar", işte böyle tehlikeli bir oyun için motivasyon üretmeye çalışıyorlar. Dünya sanki, "siyah-beyaz"dan ibaretmiş gibi, herkesi "ya hep", "ya hiç" ten birisini tercihe zorluyorlar. Washington'a karşı, bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi gibi şaşılası isabette tavır sergileyen hükümeti, Kissinger gibilerin düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bir üslupla aşağılıyorlar.

Düşman, dünya kamuoyu tarafından tanımlanmadan yapılacak bir harekat bölgedeki anti-demokratik ve anti-İslam rejimlere, mevcut pozisyonlarını sürdürme ve içteki sistemli baskılarını uluslararası düzenin denetimin dışına çıkarma imkanı tanıyacaktır. Kabil'e düşecek ilk bombanın, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya, Çin'den Hindistan'a kadar; bazen silahlı bazen de demokrasi dışı baskı örnekleriyle dolu kural tanımayan bir müslüman avının startını vereceğini tahmin etmek güç değildir.

Çünkü, bağlantısı ispatlanamamış bir terör eylemini cezalandırmak ve araştırmak adına bile ülkelerin yerle bir edilebildiği dünyada, hukuk ve evrensel demokrasi idealinin lafı olmayacaktır.

Gelelim Türkiye'ye...

ABD'nin "İslami Terör"le mücadelesinden en büyük vazifeyi çıkaracak yerli güçlerin kim olduğu belli değil mi? "İçimizdeki Amerikalılar", bu gerçeği göremeyerek intihar uçaklarının ikiz kuleler ve Pentagon'a düştüğü anda sevinçle ortaya atılıp "yaşasın, çok kutuplu dünya geliyor" diye nara atan 28 Şubat artıklarıyla aynı çizgide saf tutuyorlar.

Amerika'nın müttefiki olmak, hatta bu ülkeyi diğer bütün küresel ve bölgesel işbirliği seçeneklerinin üzerinde görmek bir fikirdir. Ama, ortaya çıkan yeni statükonun gerçek çatışma potansiyelini ıskalayıp, ölçüsüz bir intikamı önerisiyle, Amerikan yönetiminin bile hayal gücünü zorlamak hiç de parlak bir fikir değildir.


25 Eylül 2001
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED