|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumhuriyet bayramlarında atılan nutuklara, yapılan tatsız tuzsuz tartışmalara ve artık dinleyiciyi iyice usandıran savunmalara bakınca bir arpa boyu yol bile alamadığımız kanaati pekişiyor. Zaten bayramlar bazı özel olayların hatırlanması, muhasebenin yapılması için değil mi? Bu bakımdan Cumhuriyet Bayramı'nda küçük bir muhasebenin yapılması gayet normal; işin anlaşılmaz yanı bunun ne kadar yüzeysel, sıradan ve temelsiz yapılıyor olmasıdır. Devlet erkanının cumhuriyet demeçlerinden çıkarılabilen özgün bir şey var mı? Ana tema şu: Cumhuriyet çok zor şartlar altında ilan edilmiş, dünyanın en kötü yönetim sistemi olan saltanat ve hilafete son verilmiş, cumhuriyet bir çağdaşlaşma ve modernleşme hareketidir, Cumhuriyet döneminde çok büyük yenilikler gerçekleştirildi, Cumhuriyet ilan edilirken bir toplu iğne bile yapamıyorduk şimdi tüm dünyaya sattığımız sanayi ürünlerimiz var, cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma oranı çok düşüktü şimdi ise dünya ortalamasının üzerine çıktık, toplumumuz gerici ve çok dışı rejimden kurtularak çağdaşlar sınıfına katıldı vs... Bütün bunları sağlayan cumhuriyet olduğu için gururlanmalı ve öğünmeliyiz. Ama hala cumhuriyete karşı olanlar varmış, bu bakımdan cumhuriyetin tehlikede olduğu asla unutulmamalı, ipler gevşek tutulmamalıdır... Bütün bu söylenenlerde gerçeklik payı olduğu kesin. Ama bir rejim kendisini meşrulaştırırken ve savunurken devamlı bunları vatandaşın önüne sürerse orada ciddi bir sorunun olduğunu peşinen kabul etmiş olur. Cumhuriyet ilan edileli yetmiş sekiz yıl olmuş; hâlâ bir meşruiyet problemi ve kurumlaşma sıkıntısı yaşandığı intibaı veriliyor. Cumhuriyetin aslı nedir?
Önce şurasından bakalım, "cumhuriyet"ın aslı, özü nedir? Türkiye'de bu alandaki tartışmanın yanlışlığı bu noktada başlıyor. Cumhuriyet çağdaşlaşmadır, modernleşmedir, demokrasidir vs gibi hiç ilgisi olmayan bir tanım yapılıyor. Elbette cumhuriyetin modernlik, çağdaşlık ve yenilik boyutu var. Ama "cumhuriyet" en basit anlamıyla siyasal iktidarın bir aileye, saltanata, bir gruba ait olmaması demektir. Bu kavramın Batı dillerindeki karşılığı olan "res publica" herhangi birine ait olmayan, herkesin, kamunun malı olan demektir. Bu kavram dilimize "cumhuriyet" olarak çevrildi ve "cumhur"a ait olan, toplumun çoğunluğuyla ilgili olan anlamında kullanıldı, fakat bu yanlış bir isimlendirmedir. Siyasal iktidarın saltanata/hanedana ait olmaması zorunlu olarak "cumhuriyet"i gündeme getirmiştir ve saltanata ait olmama cumhuriyet olarak anlaşılmıştır. Bu anlamda, Türkiye'de iktidarın Osmanlı hanedanına yeniden teslim edilmesi gerektiğini savunan bir tek kişi var mı? Osmanlı saltanat ailesine mensup olanlar bile saltanat değil "cumhuriyet" diyorlar. Tehlikede olan ne?
Peki bu anlamda bir tehlikeden söz edilemeyeceğine göre sorun nerede? Sorun cumhuriyetle birlikte tek parti döneminin şartlarında uygulamaya çalışılan birtakım politikaların çok partili dönemde, halka ve demokratik sisteme rağmen sürdürülmek istenmesinin yarattığı çatışmadan yatıyor. Şunu demek istiyoruz; Türkiye'de kimsenin cumhuriyetle ilgili bir sorunu yok. Cumhuriyetin dışında bir rejim düşünüyor da değildir. Ama cumhuriyetle birlikte tek parti döneminde halka rağmen gerçekleştirilen uygulamaları halkın istemediği, çok partili dönemde gayet açık şekilde ortaya çıkmıştır. Normalde halkın tasvip etmediği ve onaylamadığı politikaların terk edilmesi ve tüm halkı sisteme katacak politikaların yürürlüğe sokulması gerekiyordu. Ama bu olmadı. Bugün "cumhuriyet tehlikede" diyenler, tek parti dönemindeki halkın ekseriyetinin tasvip etmediği bazı uygulamaların demokratik sistemle birlikte uygulama imkanı bulamadığından terk edilmek istenmesine işaret etmektedirler. Bunların terkedilmesi ve yerine halkın eğilimlerine ve isteklerine uygun olanların ikame edilmesi gerekiyor. İşte tehlike olarak görülen budur. Bu tartışma kaçınılmaz olarak cumhuriyet ve demokrasi tartışmasına dönmektedir. 1950 öncesinin cumhuriyeti anti-demokratik bir cumhuriyetti. Bu tarihten sonra ise demokratik bir cumhuriyete dönüşme yönünde çabalar gösteriliyor. Cumhuriyet demokratikleştikçe, yani halka yayıldıkça, halkla paylaşıldıkça tek parti döneminin yapısından uzaklaşmak zorunda kalmaktadır. Cumhuriyetin tehlikede olduğunu ileri sürenlerden hiçbiri niçin darbeleri tartışmazlar? Darbeler bu tehlikenin somutlaşmış şekli değil midir? Tartışmanın halk kesimleri arasında yapılması sorun değil, ama bu tartışmaya devlet eliti de katılınca ve bu elit tercihini tek parti dönemindeki otoriter cumhuriyet uygulamasından yana koyunca sorun orada çıkıyor. Pekçok devlet elitinin çok partili demokrasiye geçilen 1950 tarihinden sonraki gelişmeleri cumhuriyet için bir gerileme ve tehdit olarak sunmaları gerçekten, demokratik cumhuriyet özlemi duyanlar için büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu tartışmalar Türkiye'de cumhuriyetin bir tek parti cumhuriyeti mi, yoksa demokratik cumhuriyet mi olacağı noktasında düğümlenmektedir. Tehlikede olan 78 yıllık cumhuriyet değil, tek parti döneminin politikalarıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |