|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önce Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olmadığına dair bir kararı Anayasa Mahkemesi'nden çıkarttılar. Şimdi ise, üzerine çullanarak onu bitirmeğe uğraşıyorlar. Muhakkak devrede yeni bir andıç vardır. Ve tabiî ki derin devlete hizmete amade bir kısım basın. Adam, şıkır şıkır Star televizyonunda oynuyor. Herhalde Tayyip Erdoğan iktidara gelse, keyfi kaçar diye düşünüyor. Çünkü, devletten beslenmeğe fena alışmış. İrtica iddialarının arkasında hep bu avantaları sürdürme çabası mevcut. 28 Şubat dalgası biraz dinince, ortaya malı hamuduyla götürenler çıkmadı mı? AK Parti hedefte
Kamuoyu araştırmaları, AK Partiyi birinci gösterdikçe, oylarını aşağılara çekmek için üzerlerine bir şaibe yapıştırmaya çalışıyorlar. Peki, küçük tasarruf sahiplerinin aleyhine, gizli kâr transferi yapıldığı iddiaları niçin tetkik edilmiyor? Sermaye Piyasası Kurulu ipe un mu seriyor? Ak Parti'nin üzerine sadece yolsuzluk iddiaları ile gitmek yeterli değil. Hem Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olduğu havasını yayacaklar; hem de, bazı milletvekillerinin eski sözlerinden dolayı, bir ihtimal, parti aleyhinde Anayasa Mahkemesi'nde dava açacaklar. Dünkü Star gazetesinde ilgi çekici bir habere rastladık. Refah ve Fazilet davalarında, Anayasa Mahkemesi'ne önemli deliller sunan Ergun Poyraz adında bir şahıs bu defa da, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener ve Zeki Ergezen'in bazı cümlelerini suç delili olarak Yargıtay Savcısı Kanadaoğlu'na vermeğe hazırlanıyormuş. Mesela Bülent Arınç, "Afganistan'daki cihad şerefimizdir" demiş. Arınç belli ki bu sözü, Sovyet işgaline direnen Afganlılar için sarf etmiş. Ama, isterlerse, allayıp pullarlar ve bambaşka bir anlam çıkarabilirler. Kaldı ki, bundan yıllar önce, özellikle 1980'li yıllarda, İran devriminin tesiri altında, İslam devletini de savunmuş olabilirler. Bugün farklı bir çizgiyi benimseyip, "Avrupa'da ne kadar özgürlük varsa, benim ülkemde de olsun" diyenlere, mürteci damgasını yapıştırmak için, halâ eski defterleri karıştırmanın bir alemi var mı? Umutsuzluk
Saadet ve Ak Partileri devre dışı bıraktığınız takdirde, vatandaşı da umutsuz bir perişanlığa mahkûm edersiniz. Genelkurmay Başkanı'nın çare diye gördüğü (Radikal gazetesine göre sıcak baktığı) formül, Ecevit'in yerine Hüsamettin Özkan'ın gelmesi. Peki Özkan hakkında, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in tanzim ettiği "fezleke" veyahut suç duyurusu ne olacak? Mevcut iktidar döneminde gelişen yolsuzluklar hep, zirvedeki önemli isimlerin göz yumması veyahut teşviki ile gerçekleşmedi mi? Radikal, Hüsamettin Özkan'ı "Yenilik" diye sunuyor. Ağlar mısınız yoksa güler misiniz! Vatandaşa sorsanız, "İstemem, teşekkür ederim" cevabını verecek. Ama, toplum mühendisleri, siyaseti de kendi menfaatlerine uygun bir biçimde şekillendirme çabasındalar. Hadiseler arzu ettiği istikamette gelişirse, bizimki de, daha neşeli bir biçimde oynayacak. Günün birinde seçim olmayacak mı? İşte o gün, yapanın yanında kâr kalmadığını göreceğiz. İktidar partilerinin hiç biri barajı aşamaz. Memleket mi yönetiliyor, yoksa domino mu oynanıyor? Bir taşı kaldırıp yerine bir diğerini süreceksiniz. Eski ayları kırpıp yıldız yapacaksınız. Milletin ümit bağladığı yıldızları da, yalan yanlış iddialarla, iftiralarla, baskılarla söndürmeğe çalışacaksınız. Arayış
İki gün önceki makalemde, vatandaşın kanını tutuşturacak bir liderden söz etmiştim. Bu sözü sadece Tayyip Erdoğan için sarf etmedim. Keşke başkaları da çıksa. Hasan Celal Güzel gibi, Sami Selçuk gibi, İlhan Kesici gibi. Yazıcıoğlu gibi. Besim Tibuk gibi. Keşke bu kişiler en azından milletvekili olsalar da, Türkiye'nin önünde yeni ufuklar açılsa. Partiler arasında ittifakları mümkün hale getirip, erken seçime bir an önce gitmek gerekir. Sonra da, cesaretle devr-i sabık yaratmak gerekir. Hırsızlık yapanlardan veyahut yolsuzluklara göz yumanlardan mutlaka hesap sorulmalı. Peki erken seçimin önü nasıl açılır? Milletvekillerinin özlük haklarıyla ilgili Anayasa değişikliği Meclis'e geldiğinde, konuyu referanduma sürükleyecek bir oy oranında kalındığı takdirde (367'nin altında) genel seçim de gündeme gelebilecektir. Uzlaşma Komisyonu'nda, AK Parti ve Saadet Parti temsilcileri, tek maddelik Anayasa değişikliğini imzalamadılar. Milletvekillerinin özlük haklarını düzenleyen maddenin yanı sıra, ilk paketten düşen üç maddenin de yeniden ele alınmasını istediler. Ayrıca, "Siyasi yasakların kaldırılmasını" talep ettiler. Öz ve söz
Maalesef, bazı genel başkanların özü ile sözü birbirini tutmuyor. Avrupa Birliği'ne uyum sağlamak için, Mesut Yılmaz, Terörle Mücadele Yasası'nın 7 ve 8'inci maddelerinin, Türk Ceza Kanunu'nun 159'uncu ve 312'nci maddesinin değiştirilmesi gerektiğini hem biliyor; hem de, bu özgürlükleri savunmuyor muydu? Ama, fiiliyatta, hiçbir adım atılmıyor. Peki, Tansu Çiller, "Referanduma gidilsin, böylece erken seçimin önü açılır" demiyor muydu? DYP niçin, milletvekillerinin özlük haklarını düzenleyen Anayasa değişikliğini imzaladı? Hemen sebebini söyleyelim: Siyasi yasakların kalkmasını savunan Saadet ve AK Parti'nin pazarlık gücünü kırmak için. Mesut Yılmaz ve iktidar ortağı diğer partilerin, 312'nci madde değişikliğine yanaşmamalarının sebebi de aynı: 312'nci madde değiştiği takdirde, otomatik olarak bu maddeden mahkûmiyet giyenlerin mağduriyetleri ve siyasi yasakları sona erecek. Yasaksız ve centilmence bir yarışı göze alamıyorlar. Milletin selâmetini düşünen yok. Ekonomi
Türkiye'de hiçbir zaman değişim arzusu bu denli kuvvetli olmamıştı. Şu ekonomik tabloya bir göz atın. Türkiye borç batağında boğuluyor. 55-56-57'nci hükûmetler döneminde (1. 7. 1997 ile 31. 9. 2001 arası) 51 ayda toplam, 117 milyar dolar iç ve dış borç faizi için para ödedik. Ödediğimiz faiz, her yıl, halâ katlanarak artıyor. 1997 yılı sonunda iç borç stoğu 30 milyar dolardı; 2001 yılı, Eylül sonu itibariyle iç borç stoğumuz 68 milyar dolara yükseldi. (Kuru 1 milyon 532 bin liradan hesaplarsak, iç borç stoğu 105,7 katrilyon lira.) 2001 Bütçesi'ne göre, yıl sonuna kadar, 41 katrilyon lira faiz ödeyeceğiz. Buna mukabil, 2001 yılı yatırım harcamaları ancak, 3 katrilyon 749 trilyon lira. 2001 için, vergi gelirleri 37,7 katrilyon, faiz giderleri 41 katrilyon. Bunca sıkıntı çekilmiş olmasına rağmen, enflasyon oranı da düşmedi. Faizler halâ yüksek. Dolar almış başını gidiyor. Borsa göçmüş. Moraller sıfır. Ve bize yenilik diye ne sunuyorlar dersiniz: "Ecevit ile olmuyorsa, bir adet Hüsamettin Özkan verelim." Teşekkür ederiz. Üstü sizde kalsın.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |