T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Banliyö treni

O da kendini tren sanıyor, hani şu kent içi ulaşımda kullandığımız tren.. dışardan bakıldığında, "gerçek bir tren"den hiç bir farklılığı yok: lokomotifse lokomotif, vagonsa vagon.. ne istersen onda da var! Ama itiraf etmeliyim ki, ona tren olma işlevini yüklemenin sorumluluğu bana ait. Daha şu yakın zamanlara kadar..

Trene binmeyi, bir tren yolculuğu yapmayı isteyen bendim. Her gün yanıbaşımdan geçen banliyö trenini gerçek tren sanan da bendim. Bunun içindir ki, tren yolculuğu yapmayı canım çektiğinde, her gün önünden geçtiğim banliyö istasyonuna uğramaktan kendimi alamadım. Yıllardır o istasyon orada dururdu ve ben bu istasyonun yanından geçerdim. Ama bir kez olsun, bu istasyonun içine girmek, bir bilet almak ve o banliyö treni nereye gidecekse oraya kadar gitmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Ama aklıma gelmeyen başıma geldi.

Kendimi, o in bin tıkırtılarının içinde buluverdim. Banliyö treni ikide bir duruyor. Yolun bir kesiminde hız yapıyor ve o anda gerçek bir trenin çıkardığı bütün sesleri çıkartıyor. Bu yolculuktaki yoldaşım Sezai, birazdan trene binecek olan o yaşlı görünümlü köylüden söz açıyor. O adam, bir elinde, ayaklarından sıkıca tuttuğu tavukla trene doluyor. Tavuk, baş aşağı, şaşkın şaşkın trene ve dünyaya ve yanından geçen pantolonlara, eteklere bakıyor ve tevekkülünü bozmuyor. Tavuğun ayakları naylon bir iple birbirine sıkıca bağlanmış, bunun böyle olduğu tavuk yere, adamın oturduğu tek kişilik kanepenin altına bırakıldığı zaman anlaşılıyor. Adam, tavuğun yanına da, bostandan yeni toplanmış zerzevatını bırakıyor. Zerzevat büyükçe bir çıkının içinde, çıkının bağ yerinden patlıcanın moru, kabağın açık yeşili seçiliyor. Sezai'nin dediğine göre adam konduda yaşayan kızının ziyaretinden dönüyor. Adam her hafta kızına çifte kavrulmuş lokum, annesinin evde yaptığı çöreklerden, mendil, çorap ve nakış örnekleri götürüyor; dönüşte de, kızın bostanındaki taze zerzevattan toplayıp getiriyor. Adamın karısıysa, bu yüzden adama kızıyor. Bunları getirmek için mi gittin sen oraya, diye adama çıkışıyor. Ama tavuk kızından değil, onu yol üstü tesadüfen gördü ve aldı. Tavuktan anladığını düşünüyor ve başkalarının da, onun tavuktan anladığını düşünmesini istiyor. Öyleyse biz de öyle olduğunu düşünelim.

Bu banliyö treninde herkes birbirini tanıyor. Herkes kimin nerde binip nerde ineceğini biliyor. Bizim gibi davetsiz yolculara pek sık rastlanmıyor. Bu trende yabancı olduğunuz hemen farkediliyor. Herkes size yardım etmek için nerdeyse fırsat kolluyor. Size gelince.. siz, elbette, bu trenin yabancısı olduğunuzu kimselere hissettirmek istemiyorsunuz. Nasıl olsa son durakta ineceksiniz. Gideceğiniz yeri ve ineceğiniz istasyonu bilen birinin rahatlığı içinde hem güzergâhı seyrediyor, hem trende olup bitenleri gözlüyorsunuz. Banliyö treni, ancak gerçek trenlerde işitebileceğiniz, o uzun, firaklı, hüzünlü düdüğünü öttürüyor. Siz, menzile doğru puf puf, son sürat yol alıyorsunuz.


1 Kasım 2001
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED