T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ankara şahinleri-AB gerçekleri

Kıbrıs konusunda birdenbire önce Dışişleri Bakanı İsmail Cem gürledi; arkasından dün hükümetin bilinen 'Kıbrıs şahini' Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel. İlki, bizim 'Kıbrıs Rum Yönetimi' demeyi tercih ettiğimiz, tüm dünyanın 'Kıbrıs Cumhuriyeti' tüzel kişiliği ile tanıdığı 'antite'nin AB üyeliğine kabul edilmesi halinde; Türkiye'nin tepkisinin 'sınırları olmayacağı'nı ilan etti. Bizim KKTC demeyi tercih ettiğimiz ve bizden başka kimsenin tanımadığı , tüm dünyanın ise Kuzey Kıbrıs olarak anladığı 'antite'nin Türkiye tarafından 'ilhak edileceği'ni ima etti. İkincisi, ise Kıbrıs Rum Yönetimi'ni 'kara para ve terörizm destekçisi bir merkez' olarak ilan etti ve 'propaganda savaşı'nı tırmandırdı.

Bu beyanların bir başka anlamı ise şu: Türkiye, 'KKTC ile entegrasyon' veya 'AB ile entegrasyon' ile karşı karşıya kalırsa, KKTC'yi seçer; yani Avrupa'dan vazgeçer.

Gerçekten mi? Türkiye, derin bir 'yönetim krizi' ve buna paralel bir 'ekonomik kriz' altındayken, Avrupa ile bütünleşmek gibi bir 'tarihi perspektifi'ni Kıbrıs konusundaki anlaşmazlık nedeniyle terkedebilir mi?

Dikkat edilmesi gereken, Kıbrıs konusundaki bu 'şahin' tavrın, Afganistan'a asker gönderme kararının hemen ardından gelmesi. Dolayısıyla, Türkiye'deki 'esas karar merkezi', Batı dünyası -özellikle Amerika- açısından büyük değer ve anlam taşıyan bu 'siyasi hamlesi'ni, Kıbrıs ve muhtemelen AGSK konularında Avrupa Birliği'ne yönelik önemli bir 'koz' ve hatta 'şantaj' haline dönüştürme eğiliminde.

Bu zaviyeden bakılınca, Cem ve Gürel'in ağzından ortaya konulan tavır, Türkiye'nin 'AB perspektifi'nden vazgeçmekten ziyade, bu perspektifi elde etmek için eline geçirdiği 'koz' ile 'şantaj' yoluna başvurduğu izlenimine yol açıyor.

Tutar mı?

Tutmaz. Bir kere özellikle Batı medyasında 'artık Bülent Ecevit'in yolcu edilmesi gerektiği'ne ilişkin giderek artan haber-yorumlara dikkat. Tipik ama her zaman sonuç vermeyen Amerikan mantığı ile Kıbrıs sorununu, 'kalıcı çözüm'e ulaştırmak için 'Kıbrıs fatihi' Bülent Ecevit'in 'en geçerli' iktidar formülü olduğu düşünülmüştü. Ancak, 11 Eylül 2001'in değiştirdiği 'uluslararası parametreler'de, ne Kıbrıs'ın Bülent Ecevit döneminde çözüme ulaşabileceği ve dolayısıyla Türkiye'nin AB entegrasyonunun mümkün olabileceği ve ne de Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi hedef alan Irak'a yönelik bir operasyonun Bülent Ecevit iktidarı altındaki bir Türkiye ile yürütülemeyeceği düşüncesinin Batı Dünyası'na egemen olduğu seziliyor. Kıbrıs'ın AB üyeliğine ve Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakerelerine başlamasına sıra geldiği vakit, Bülent Ecevit'in iktidarda bulunmayacağı anlaşılıyor. Bu çerçevede, Ecevit'in 'evlad-ı maneviye'si Şükrü Sina Gürel'in ve hatta 'şahin' söyleme dilini kaptıran İsmail Cem'in 'istikbali' garanti gözükmüyor.

'Ankara şahinleri'nin bu 'şantaj politikası'nın niçin 'tutmayacağı' ve tutmasının mümkün olamayacağını, AB'nin Türkiye'yi de içine alarak 'genişlemesi'nin ateşli yandaşı sayılan Genişlemeden Sorumlu AB Komisyoneri Günther Verheugen'in Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung'a Ekim ayının son haftasında verdiği mülakattan açıkça anlayabiliriz. İşte sorular ve cevaplardan bölümler:

- Türkiye'nin üyelik başvurusu bile şimdi yeni bir ışık altında mütalaa ediliyor. Terörizme karşı savaşla birlikte, Türkiye, yeniden stratejik ve güvenilir bir müttefik olarak niteleniyor. Bunun sonucu olarak Ankara şimdi AB'ye daha hızlı bir katılmayı umabilir mi?

- Türkiye'nin durumdan yararlanmaya çalıştığı izlenimini almadım ve böyle yapacağını ummuyorum. Türkiye, diğer ülkelerin yerine getirmeye mecbur olduğu şartları aynen -işin doğrusu bu- yerine getirmek zorundadır. Aksi halde, Avrupa entegrasyon sürecinin tümü itibar kaybeder. İnsanların bu yönde yorumlar yapıp durumu ölçmek istediğini işittiğim vakit, hayallere kapılmamalarını söylüyorum. Stratejik yardım güvencesi verilmesi karşılığında Türkiye'nin (AB'ye) katılım şartlarını gevşeteceğimize dair bir karşılıklı anlaşma olmayacaktır.

- AB genişlemesi Türkiye'nin bir kez daha sahneye çıkacağı Kıbrıs ihtilafı nedeniyle başarısızlığa uğrayabilir. Kıbrıssız bir genişleme hala düşünülebilir mi?

- Hayır özellikle Yunan parlamentosundaki durumdan ötürü. Ya Kıbrıs'ı da içine alacak bir genişleme olacaktır veya bir süre için hiçbir genişleme olmayacaktır.

- Hedef alınan genişleme tarihinde işlerin yoluna girmiş olacağını düşünüyor musunuz?

- Umudumu yitirmedim. Birleşik bir Kıbrıs'ın AB üyeliği hem Türkiye ve hem de Kıbrıslı Türklere büyük avantajlar vaadediyor. Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunu, BM önerileri zemininde görüşmelere geri dönmeye ikna etmek için çalışmaktan öteye birşey yapamayız. Fırsat penceresi hala açık ama yavaş yavaş kapanmaya başlıyor. Kıbrıs'ın katılım müzakerelerinde gayet iyi ilerliyoruz ve bu süreci yavaşlatmaya hiç kimsenin niyeti yok. Muhtemelen 2002'nin ikinci yarısında müzakereleri tamamlayacağız. Karar anı, o dönemde olacak.

- Açıkçası, AB, hiçbirşey yapmadan, farkında olduğu büyük bir soruna doğru yol alıyor.

- Sorunun farkında ve bir süredir böyle. Bunun için birşeyler yapıyor. Bu sorundan daha fazla, siyasi olarak ilgilendiğimiz başka hiçbir sorun yok. Baskı araçları ortada. Aday üye olarak tanıyarak, Helsinki'de Türkiye'ye fantastik bir teklif yaptık. Türkiye teklifi kabul etti ve reform sürecini harekete geçirdi. İnsanları, bu eylemi kozmetik sanmamaları konusunda uyarıyorum. Türk halkına verdikleri söze bağlı kalmaları için bir şans vermek istedik… Kıbrıs sorununu olumlu yönde etkilemek için elimizdeki en iyi enstrüman budur.

İşte Kıbrıs konusunda 'Ankara şahinleri'nin 'şantaj politikası' ve işte 'AB gerçekleri'…


6 Kasım 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED