T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İlahiyat öğrencilerinin dramı

Bir ülkenin kötü yönetildiğini ortaya koyan muhtelif göstergeler vardır. Ekonomik gösterge bunlardan birisi mesela. Ekonomi herkesin günlük hayatını yakından ilgilendirdiğinden bu göstergedeki menfi değişimler derhal farkedilir ve bunun unutturulması mümkün değildir. Hiç şüphe yok, Türkiye ekonomik bakımından çok kötü yönetiliyor. Enflasyon oranı senelerdir çok yüksek, işsizlik oranı had safhada, ücretler insanca bir yaşamı mümkün kılacak seviyenin hayli altında. Aşevlerinin önündeki kuyruklar hiçbir dönemde olmayan bir uzunlukta, Halk Ekmek'ten 100 bin lira daha ucuza ekmek almak için insanlar uzak mesafelerden gelip 3-4 saat bekliyorlar. Bütün bu menfiliklerin gözlerden gizlenmesi veya unutturulması mümkün mü?

Ama bütün göstergeler böyle değil. Söz gelimi bir yönetimin hukuka bağlılığını ortaya koyan hukuki göstergeler. Bir ülkede hukuk hakimiyetinin bulunmaması, temel hak ve hürriyetleri teminat altına alan mevzuatın yetersizliği, adil yargının, şikayet hakkının önemli eksiklikler taşıması, bunlar da kötü yönetimin bir göstergesi. Ancak bunlar ekonomik göstergeler gibi bütün kitlenin dikkatini üzerine çekmiyor, belli bir süre çekse de sürekli çekemiyor. Ateş düştüğü yeri yakar misali bu göstergelerden daha çok hukuksuzluğun mağdurları haberdar oluyorlar: Yazdığı yazıdan mahkum olan yazarlar, gördüğü işkenceden mağdur olan şahıslar, üniversitesinde sokulmayan öğrenciler, giriş imtihanına alınmayan lise mezunları, yok yere göreviyle ilişkisi kesilen memurlar, puan oyunlarıyla okuma hakları ellerinden alınanlar. Sözü başörtüsü mağdurlarına getirmek istiyorum, haklarında birçok kereler yazdığım mağdurlara.

Kabul edelim başörtüsü mağdurlarını biraz kanıksadık, ekonomik sıkıntılar gibi gündemimizi doldurmuyor, medyada yer işgal etmiyorlar artık. Biz kanıksadık ama onlar kanıksamadı; bu acıyı her gün çok canlı yaşıyorlar. Ya okullarına giremiyorlar, ya da girerken çok büyük bir bedel ödüyorlar. Bir üniversite kampüsünün kapısına sabahları yolunuz düşüyorsa yürek sızlatan bir manzarayla mutlaka karşılaşırsınız. Başı kapalı bir genç kız kapıya kadar gelir, orada bir köşeye çekilir, utana sıkıla başını açar, eşarbının altına bone türü bir şey takmışsa onu çıkarır, saçlarına eliyle bir çeki düzen verir, eşarbını ve bonesini çantasına koyar ve "aydınlanmak" üzere sınıfının yolunu tutar. Bu kampüs kapısı Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü gibi bazan çok işlek bir caddenin üzerinde de olabilir. O zaman bu "çağdaş" görünüme bürünme işlemi binlerce kişinin önünde yapılıyor. Okul çıkışında da bu işlem tersine çalışıyor. İşte kanıksadığımız manzara bu...

Şimdi problem Marmara ve Ankara İlahiyat Fakülteleri'nde yoğun bir biçimde yaşanıyor; yüzlerce öğrenci başları örtük olduğu için okullarına giremiyorlar. Henüz diğer fakültelerin "çağdaşlaşma" ameliyesine alışmadıklarından kapı önünde bekleşiyorlar. Girdiklerinde örtünmenin gerekli olduğunu öğreniyorlar, orada bir problem yok. Ancak öğrendiklerini uygulamak istediklerinde problem çıkıyor. Gerçi örtünmenin İlahiyat veya Tıp öğrenimi görmekle bir ilgisi yok. Tıp Fakültesi öğrencisinin de dilediği gibi giyinme, dininin gereklerini yerine getirme hakkı var, İlahiyat öğrencisinin de. Ancak dini kuralların öğretiminin yapıldığı bir fakültede bu yasak daha sakil kaçıyor.

Beni en çok rahatsız eden husus böyle bir yasağa, böyle bir insan hakları ihlaline üniversitelerin ve öğretim üyelerinin alet olması. Ülkemizin ufkunu aydınlatacak olan öğretim üyelerinden bahsediyorum netice itibariyle...


6 Kasım 2001
Salı
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED