T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Aradığınız adam ben değilim Oktay Bey!

19 Ekim 2001 tarihli, "Biz yazsak Talibancı derler" başlıklı yazımda Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'ye bir not düşmüş ve şöyle demiştim:

"Çirkin oldukları için Afgan erkeklerinin öldürülmesi gerektiğini savunan ve bunu güya 'mizah çerçevesine oturtan' meslektaşınızla ilgili bir 'kınama' cezası düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız, neden? Bir başvurunun tebellüğ etmesini bekliyorsanız, bu satırlar aynı zamanda bir 'başvuru'dur..."

Şikayete konu olan kişi, Serdar Turgut.

Oktay Ekşi'yle aynı gazetede yazıyor.

Aynı mevkutede olmaları hasebiyle, mutlaka birbirlerinden haberdardırlar.

Öyle düşünüyordum.

Oktay Ekşi sabah gazeteyi açtığında, Serdar Turgut'un Afgan erkeklerinin öldürülmesine cevaz veren yazısıyla karşılaşacak ve tıpkı bu satırların yazarına olduğu gibi, ağır bir "dumur" vaziyeti yaşayacak...

Kimbilir, ülkemizde adi ve şen'i ırkçılığı tecziye eden yasalar olmadığı için, belki de konuyu Basın Konseyi'ne taşıyıp, meslektaşı hakkında bir "kınama" cezası çıkaracak...

Öyle umuyordum.

Çünkü, Serdar Turgut, seçilmiş beyaz benzerleri gibi, "refahı bloke ederek" yaşamaya alışmış, daha da kötüsü, bunu "hak" olarak benimsemiş bir arkadaşımız. Bunun, "öteki"nin yokluğu üzerine bina edilmiş bir refah olduğunda kimsenin kuşkusu yok. Bu nedenle, uzunca bir süre "ara-rejim" modelini savunan yazılar yazdı. Ama hiçbiri, şikâyete konu olan satırlar kadar çirkin, mütecaviz ve hastalıklı değildi.

Beni rahatsız eden bir yazının, "insan" olması hasebiyle Oktay Ekşi'yi de rahatsız edeceğini düşünüyordum.

Hâlâ öyle düşünüyorum.

Basın Konseyi Sözleşmesi'ne göre, üyelerin (ve tabii başkanlık makamını işgal edenlerin) re'sen soruşturma açma yetkisi var mı, bilmiyorum.

Bilmek de istemiyorum.

Ama, konu Mehmet. E. Yavuz, Yıldırım Türker, Nuray Mert ve Akit Medya Kritik editörü tarafından dile getirildiği halde, Basın Konseyi'nin Serdar Turgut hakkında herhangi bir işlem yapmadığını çok iyi biliyorum.

Nitekim, geçtiğimiz günlerde Basın Konseyi adına bir zat aradı.

Genel Sekreter Dr. Vedat Demir.

Son derece kibar bir bey...

Benden, Serdar Turgut'un ilgili yazısının fotokopisiyle birlikte, bir "şikâyetname" göndermemi istedi.

"Bunu yapamam" dedim, "Benden, hiç de hazzetmediğim sevimsiz bir işe alet olmamı istiyorsunuz. Serdar Turgut'un yazısını en iyi bilebilecek kişi Oktay Ekşi'dir, ona sorunuz."

Vedat Demir, bunun mümkün görünmediğini, "direkt başvuru" olmaksızın işlem yapamayacaklarını söyledi. Ben de, Basın Konseyi'ne başvurmayı, hele "Mehmet E. Yavuz" imzalı bir şikâyetnamenin kayıtlara geçmesini, bende saklı gerekçelerle zül addettiğimi, dolayısıyla beni "meslektaşını jurnalleyen gazeteci" pozisyonuna düşürecek bu girişimden, yine bende saklı gerekçelerle sarfı nazan ettiğimi bildirdim.

"Hiç olmazsa yazının yayınlandığı tarihi söyleyin" dedi Vedat Demir.

Yazının tarihini söyledim ve karşılıklı iyi niyet dilekleriyle telefonu kapattık.

Ve dün, Basın Konseyi'nden bir faks mesajı aldım:

Özetle diyorlar ki, "19 Ekim 2001 tarihli yazınızla ilgili olarak yapılan incelemede, yazıda geçen ifadelerinizin Basın Konseyi Sözleşmesi'ne göre bir başvuru olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır."

Çok umurumdaydı.

Ben, defaatle belirttiğim gibi, bir şikâyet başvurusunda bulunmamıştım oysa.

Sadece Oktay Ekşi'nin vicdanına seslenmiştim.

Basın Konseyi'nin "ilgisine" muhatap olduktan sonra, şimdi bundan da vazgeçiyorum.


6 Kasım 2001
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED