|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Okulda da, hep "çağ"ları öğrenmeye çalışmaz mıydık?.. Örneğin tarih dersindeki "ezber" konuları arasında, "Orta Çağ ne zaman başladı, ne zaman bitti" sorusunun cevabı da yok muydu? "Biz"e göre de, onlara göre de, Orta Çağ'ın başlangıcı, Batı Roma'nın bitişi olan M.S. 476'ydı.. Bize göre Orta Çağ'ın bitişi, İstanbul'un Fethi (veya Doğu Roma'nın bitişi) tarihi olan 1453'tü.. "Onlar" ise genellikle, matbaanın Batı'daki icadı olan 1450 tarihini verirlerdi Orta Çağ'ın bitiş noktası olarak.. "Yeni Çağ"ın bitimi ise, Fransız İhtilali'nin tarihi olan 1789'du.. Aradan zaman geçip, "tarih"in bir dersten öteye de içerikleri olduğunu öğrendiğimizde, bu "çağlar"ın, uygarlıklara göre göreceli anlamlar taşıdığını da fark ettik.. Örneğin "Batı" için matbaanın icadı, bir dönüm noktası olabilirdi 1492 tarihinde.. Ama, Çinliler için komikti bu.. Çünkü matbaa, çok uzun dönemler önce, zaten Çin'de vardı.. Ama yaşadığımız bu dönemde, durum farklı.. Adına "Globalleşme" mi, yoksa "Bilgi ve İletişim Modeli" mi desek, bilemiyoruz.. "Çağ Dönümü" denilen olguları, bütün kıtalar, bütün uygarlıklar ve tüm insanlık, aynı anda yaşıyor.. Bu açıdan, hepimiz "9 Kasım 1989" ile "11 Eylül 2001" arasında yaşanılan "Çağ"a bir isim bulmaya çalışmalıyız.. 9 Kasım 1989.. Yani, Berlin Duvarı'nın yıkıldığı tarih.. Berlin Duvarı'nın yıkılması ertesinde tanık olduğumuz gelişmeleri şöyle bir gözden geçirin.. Savaşların, CNN'den naklen yayınlanmasını.. Sovyetler'in çöküşünü.. Amerika'nın tek süper-devlet olmasını.. "Globalleşme"nin beraberinde getirdiği "yükselen değerler"i.. Yugoslavya'nın bombalanmasını.. Berlin Duvarı'nın yıkılması ile New York ve Washington'daki binaların terörist saldırılarla yıkılması arasında geçen "12 yıl", tarihin en hızlı, en yoğunlaştırılmış "çağ"ıdır.. Bizden sonraki kuşakların çocukları için, tarihin bu kadar hızlanması ve çağların böylesine kısalması, belli ki, ezberlenecek konuların artması dolayısıyla, sıkıntılar yaratacak.. Zaten okul çocuklarının işi zorlaştı.. Eskiden "Ülkeler" denilince, coğrafya dersinde Sovyetler'in başkenti olarak Moskova bilinirdi, bu da yeterdi.. Şimdi Vilnius'u da, Bakü'yü de, Duşanbe'yi de ezberlemek zorundalar.. Yugoslavya bir taneydi eskiden.. Şimdi Slovenya'yı mı, Hırvatistan'ı mı, Bosna'yı mı, Kosova'yı mı öğrenecekler?.. 1975'e kadar "iki Vietnam", 1990'a kadar da "iki Almanya" vardı.. 11 Eylül 2001 sonrasında başlayan "çağ", kimbilir kısa süre içinde ne tür değişiklikler getirecek her coğrafyadaki insanlara?.. Çin de, Rusya da, Pakistan da, Türkiye de, Amerika, Hindistan veya Avustralya gibi, Afganistan'ın bombalanmasına onay verdiklerine ya da katıldıklarına göre, bu yeni çağ, çok farklı bir dünyayı işaret ediyor. Özetle, anakronik düşünmeyelim.. Yani yeni dünyayı, "11 Eylül öncesi"nin şartları içinde değerlendirmeyelim.. Saddam da, Miloşeviç de, yaşadıkları dünyayı 9 Kasım 1989 öncesi şartlarda değerlendirdiler.. Şimdi biri Lahey'de, diğeri Bağdat'ta tutuklu veya tutuklu gibi..
ŞAKA
Hasta mıyım?
Adam doktora gitti.. -Hastayım, dedi.. Doktor adamı muayene etti.. Sonra, reçetesini yazıp, adama anlattı.. -Üç ilaç yazdım size.. Kırmızı hapı bir bardak suyla sabahları, mavi hapı bir bardak suyla öğle vakti, yeşil hapı da bir bardak suyla akşamları alacaksınız.. Adam panik içinde sordu.. -Çok mu hastayım doktor? Doktor güldü.. -Hayır.. Siz yeterli miktarda su içmiyorsunuz, dedi.. NOT- Bu doktor Türkiye'yi muayene etse, "Siz yeterli miktarda seçim yapmıyorsunuz" derdi..
YETER ARTIK
Müzelik ideolojiler, kafa karıştırıyor!..
Çinli, Mısırlı veya İtalyan olsaydık, düne takılı kalmaktan, bugüne bir türlü gelemeyişimizi anlardık.. Arkamızda, öyle binlerce yıllık, yerleşik bir tarih yok oysa. Biz "Anadolu Türkleri", yeni bir uygarlığın insanlarıyız bu topraklarda.. Düşünün ki, İstanbul'da Ayasofya Kilisesi'nin ilk yapılışında veya Jüstinyen döneminde bugünkü yapımı ortaya çıktığında, bizler henüz Asya bozkırlarındaydık.. Osmanoğlu Söğüt'e yerleştiğinde, Dante "Yeni Hayat"ı yazmıştı.. Lizbon'da, Oksford'da, Orleans'da üniversiteler kurulmuştu.. Giotto, Paduva'daki yapıları resimlemişti.. Paris'te "Müzisyenler Locası" kurulmuştu.. Ama biz nedense, 21'inci yüzyılda durgunlaştık.. "Dün"ü tartışmaktan, bir türlü bugüne ve yarına gelemiyoruz.. "Göreceli kısa" olan tarihimizin eskisine de, yakınına da takılmış biçimde, bir türlü bugünün gereklerini yapamıyoruz.. Daha da kötüsü, müzelik olmuş ideolojileri, sanki yaşıyorlarmış gibi, hayatımıza uyarlamaya çalışıyoruz.. Yani bu durum, can sıkıcı oluyor!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |