T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Küreselleşme değil, jeopolitik kıskaç

Afganistan'ın haritadaki konumuna bir göz atanlar, ABD'nin yeni güç jeopolitiğini anlamakta zorluk çekmeyeceklerdir. Sanki, dünyadaki 'örgütlü' güç odaklarından tamamen bağımsız, başınabuyruk bir gelişme varmış ve bu tüm yerküreyi bugünkünden daha olumlu bir alana çekiyormuş gibi bir hava estiriliyor.

Kelimelerin büyüsüne kapılmış toplumlar iflah olmazlar. Gerçek bir içerikten yoksun modernleşme kelimesinden sonra, son on yılda yeni bir putumuz oldu: Küreselleşme. Sanki, dünyadaki 'örgütlü' güç odaklarından tamamen bağımsız, başınabuyruk bir gelişme varmış ve bu tüm yerküreyi bugünkünden daha olumlu bir alana çekiyormuş gibi bir hava estiriliyor. Kapitalist sistemin, birey ve grupların iradesini aşan bir dinamiği var elbette; ama bu, özellikle güçlü sermaye ve siyaset odaklarının sistemin mantığı üzerinde etkili olmalarına engel değildir.

Mesela Amerikan iktidar seçkinleri (power elite) bugün yeni bir güç jeopolitiği üreterek mallar, sermaye ve teknolojik yenilikler üzerindeki dinamik denetimin, ülkelerin kaynakları üzerindeki statik denetimin yerini almasını istiyor. Statik denetimin büyük maliyetini bugüne kadar ABD tekbaşına ödüyordu. Şimdi hem masrafları kısma, bir kısmını yeni süpergüç adaylarına kaydırma; hem de denetim sistemini etkinleştirerek sürdürme zamanıdır.

Bağımlılık oluşturuluyor

John Agnew'un işaret ettiği gibi, küreselleşme kendi kendine meydana gelen bir olay, doğal bir gelişme; hele hele 1980lerde birçok hükümetin uyguladığı neoliberal politikaların sonucu olan bir gelişme değildir. Şu anki küreselleşmenin kökenleri Soğuk Savaş jeopolitiğinde aranmalıdır. ABD hükümeti bu süreçte bir yandan Batı Avrupa (ve Japon) ekonomilerini canlandırırken, bir yandan da Sovyet tarzı ekonomik planlamaya karşı çıktı. Bunları, dünya ticaretinin ve uluslararası sermaye akımlarının önündeki engelleri azaltmaya yönelik bir "hür dünya ekonomisi"ni teşvik suretiyle gerçekleştirdi. Böyle bir siyasi yönlendirme olmasaydı, sadece teknolojik ve ekonomik gelişimin seyriyle bugünkü muazzam küresel ekonomik karşılıklı-bağımlılık meydana gelemezdi.

Amerikan eliti mal/sermaye/teknoloji akımları üzerinde etkin ve dinamik bir denetim kuramadıkça yeni süpergüç adaylarının ihtiraslarını dizginleyemez. Büyük güçler günümüzde ne denli kibar ilişkiler içinde gözükürlerse gözüksünler, ilişkilerinin esasını hasımlık oluşturur.

Tietung Su, 1938, 1960 ve 1990 yıllarına ait dünya ticaret ağlarının yapısal analizini yaparak büyük güçler arası hasımlığın üç mantığı olduğu sonucuna varıyor:

1. 'Hayat sahaları' üzerindeki hasımlık.
2. Küresel hakimiyete dair hasımlık.
3. Emperyal müdahale mantığı.

Bu üç hasımlık mantığı birbirine bağlıdır ve birindeki değişmeler diğerlerini etkilemektedir.

Pentagon'un 1994-99 malî yılları için hazırladığı Savunma Planlama Rehberi, soğuk savaş sonrası dönem için iki potansiyel rakip belirlemektedir: Japonya ile Almanya. Raporun bu iki devlet/toplum sistemiyle alakalı tesbiti şu: "Bu gibi büyük sanayi ülkelerinin çıkarlarını yeterince hesaba katmalıyız ki onları bizim liderliğimize meydan okumaktan veya kurulu siyasî ve iktisadî düzeni devirmekten alıkoyabilelim. Potansiyel rakipleri daha büyük bir bölgesel veya küresel rol peşinde koşmaktan caydırmalıyız."

ABD'nin temel korkusu, Almanya ve/veya Japonya'nın çokyönlü güvenlik ve ekonomi düzenlemelerinden koparak başınabuyruk yürümeye meyletmeleridir. Çok-kutuplu bir dünya tehlike ve istikrarsızlık kaynağıdır. Brzezinsky'nin deyişiyle, "kontrolden çıkmış"tır. Huntington, aslında bu bir bakıma Batı-içi hasımlık ve denetimsizliğin uzun zaman dünya gündemine getirilmemesi için "medeniyetler çatışması" tezini tezgâha sürdü. Açık seçik dile getirdiği maksadı, Batı dünyasını "kendi medeniyeti içinde birliğe," Doğu ve Güneybatı Asya'da "askerî avantajlarını sürdürmeye," ve "diğer medeniyetler arasındaki fark ve çatışmaları körüklemek suretiyle onların genişlemelerini sekteye uğratmaya" çağırmaktı. Kendisinden 94 yıl önce Joseph Chamberlain "Teutonik ırk ile Anglo-Sakson ırkının iki büyük dalı (yani Almanya ile İngiltere/ABD arasında) aşağı yukarı aynı maksatla üçlü bir ittifak önermişti. Ne var ki hiçbir fikrî ve siyasî çaba, hayat sahasını genişletme arzusundaki Teutonik ırkın meydan okumasını engelleyemedi.Yirminci yüzyılın iki büyük dünya savaşı, bu meydan okumanın neticesidir.

Jeopolitik meydan okuma

ABD ile Japonya arasında 60 yıl kadar önce cereyan eden ve gelecekte de edebilecek olan kapışmanın sebebi Japonya'nın "ekonomik" ihtiyacı, ABD'ninse "jeopolitik" ihtiyacıdır. Japonya'nın özerk bir güç olma, başta petrol olmak üzere her türlü hammaddenin Japonya'ya aktarımını her şart altında teminata bağlamak suretiyle ekonomik olarak kendine yetme arayışı ABD tarafından jeopolitik bir meydan okuma olarak anlaşılmaktadır.

ABD bu yüzden Japonya'nın 1920-40 döneminde ekonomik ihtiyaçtan doğan imparatorluğunu imha etmek mecburiyetinde kalmıştı. ABD ile Japonya arasında meydana gelen Pasifik Savaşı'na yol açan "sınır uyuşmazlığı"nın Filipinler olduğunu hatırlayalım. General MacArthur'a göre, Filipin adaları ile Singapur petrol, kauçuk, kinin, kereste ve kalay yolunu güneye doğru koruma altına alan bir barikat oluşturmaktaydı. Afganistan'ın haritadaki konumuna bir göz atanlar, ABD'nin yeni güç jeopolitiğini anlamakta zorluk çekmeyeceklerdir.

KÜRT FIKRALARI

Geçen haftaki fıkralarımız sayfa editörünün çengeline takılmış olacak ki, en sona koyduğum Kürt fıkrası yayınlanmadı. Elif Yılmaz haklı olarak hangisinin Kürt fıkrası olduğunu anlamadığını yazıyor. Çağrı Poyraz ise daha 'derin' şeylerden söz ediyor. Biraz kulak verelim: "İslamcılık maceramızın on küsur yıllık pek cafcaflı döneminde bu ülke esasen kültürel olanı, ki bence bizzat reel olanı, değil; siyasi olanı, süfli olanı tartışıp durduk. Binlerce insan bu yolda zayi edildi.

(Oysa) Anadolu insanının her şeyden ziyade vekar ve asalete ihtiyacı vardır. Köke ve bu kök üzerinde yeşerme azmine. Ekonomi de, siyaset de bir üstyapı meselesidir... Ümidim, mizahın her dem hamsi kokmadığı bir ülkedir. Renklerin bulunduğu, yerlinin güçlü olduğu bir ülke!.." Belirtmeye gerek yok ki, hamsi kokan mizah hep yanıbaşımızda olacaktır.

Maksadımız hamsiye muhalefet değil, mizah ortamını zenginleştirmektir. Temel'e kaş çatan, Ofli Hoca'nın hışmına uğrayabilir! Bu girizgâhdan sonra, birkaç fıkra anlatalım. Okuyuculardan fıkra geldikçe, yöre yöre anlatmaya devam edeceğiz.

HÜSEYİN'İ KİM VURDU?

Londra'da tanıştığım bir Musullu Arap, bana ilginç bir soru yöneltti: Kürtler niçin Sünni? Niçin tarih boyunca Arap ve Fars unsur Şii olmuş da, Kürtler genellikle uzak durmuşlar? Doğrusu bildiğim, hatta üzerinde düşündüğüm bir konu değildi bu. Bak, sana anlatayım dedi: Şiiler Irak'ta ilk propagandalarını yaparken Araplar arasında hızla taraftar bulmuş, fakat Kürtler'den hiç kimseyi çembere alamamışlar. Biri kendilerine akıl vermiş. Bu adamlarla tek tek uğraşamazsınız. Bir Kürt ağasını Şii yapabilirseniz, iş tamam, hepsi sizin mezhebe geçerler. Bunun üzerine Hasan Ağa'ya gitmişler; bakmışlar ki bayağı yaşlı, söylenenleri anlayacak gibi değil. İyisi mi oğullarını kafalayalım. Büyük oğlanı "örgüt evine" davet etmişler. Kardaşım olmadan gelmem, demiş. Peki, beraber gelin. Gitmişler. Küçük kardeşi avluda bekletip, büyüğü iç odaya almışlar. Açıkça tekliften önce birazcık yoklamak istemişler: "Ömer Ağam, sence Hazreti Hüseyin'i kim öldürdü?" Ağa'nın kafası karışmış. Kardaşıma sorim, gelim, demiş. Avluya çıkınca, kardeşinin kulağına eğilip: "Ola Mıho, hadi kaçah. Bunlar Hıso diye birini vurmişlar, bizim boynumuza atacaklar!"

SOĞANIN CÜCÜĞÜ

İki Ağrılı'ya piyangodan 500'er milyar ikramiye çıkmış. Bir televizyon programına konuk olmuşlar. Spiker talihlilerden birine sormuş:

-Bu parayla ne yapmayı düşünüyorsunuz?
-Melmeketin bütün soğanlarını alacam, hepsinin cücügünü çıkartıp yiyecem.
Spiker şaşkın bir halde ikincisine yönelmiş:
-Peki, siz ne yapacaksınız?
İkinci talihli son derece kızgın, adeta burnundan soluyarak:
-İt ogli it, melmekette alacak şey mi bırakti?


11 Kasım 2001
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED