T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Doğu'dan Batı'ya giden kervan

Araplar'ın sekiz yüzyıl kaldıkları İspanya'dan Afrika'ya çekilmelerinden sonra Müslümanlar'ın Avrupa'ya açılan kapısı Balkanlar oldu. Osmanlılar 1354'te ayak bastıkları Doğu Avrupa'ya bir daha geri dönmemek üzere yerleştiler.

Kırk yıl önce Anadolu'dan Avrupa ülkelerine yapılan işçi göçü, Türkler'in Avrupa'daki varlıklarını iyice perçinledi. Anadolu insanı sürekli Doğu'dan Batı'ya gitmiş, Batı'dan Doğu'ya gitmek, Türkler'e suların yokuşa akması gibi gelmiş.

Tarih boyunca Anadolu insanının gözü Asya'da değil, Avrupa'da olmuş. Onlar Avrupa'ya giderek Asya'yı yeniden bulabileceklerine inanmışlar. Avrupa'da olmak, Türkler için, Asya'yı güvenceye almanın yolu olmuş. Avrupa'da olmadan Asya'da olunamaz diye düşünmüşler.

Ülkelerin şeffaflaşması, Türkiye'deki bütün kurum ve kuruluşları, devlet yönetiminden üniversite yönetimine kadar her alanda Avrupa'da olmanın gereğini yerine getirmeye zorluyor. Ayrıca Türkiye'deki bütün kesimlerin Avrupa Birliği'ne üye olmak istemeleri, Türkler'in tarih içindeki Doğu'dan Batı'ya yürüyüşlerinin yeniden başladığını gösteriyor.

Türk ve İslam dünyasının globalleşen Batı'ya karşı glokalleşebilmesi için, Avrupa standartlarında ürün, hizmet ve bilgi üretmesini öğrenmesi gerekir. Pazarda payı olmayan ülkelerin uluslararası sorunların çözüldüğü masada yeri olmaz.

Amerika'ya yapılan intihar saldırısından Batılılar, Türk ve İslam dünyasıyla sağlıklı bir ilişki kurmadan, dünya barışına giden yolun açılamayacağını gördüler. Artık Batılı uzmanlar, Müslümanlar'ın yardımı olmadan, bütünüyle çekildikleri Asya'da kendilerine bir ayak yeri bulamayacaklarını söylüyorlar.

Bu köşede zaman zaman Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmasını, Anadolu insanına tarihin kendisine yüklediği bir sorumluluk olarak vurgulandı. Türkiye'yi bütün kurum ve kuruluşlarıyla iflas ettiren "28 Şubat" süreci, Avrupa Birliği'nin Doğu'dan Batı'ya doğru uzun bir yürüyüşe çıkan Anadolu insanı için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Bir toplum ya da bir ülke ekonomik sosyal ve kültürel açıdan bir hamle, bir sıçrama yapmak istiyorsa, üretkenliği kendisinden daha büyük ülkelerle işbirliği yapmak zorundadır. Bunun için, Anadolu'da büyük yerin sorunları gibi, fırsatları da büyük olur, denilir.

Son yıllardaki gelişmeler, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasının gerekli, ancak hiçbir zaman yeterli olmadığını gösteriyor. Artık Atlantik'in Doğu yakasında olmak, Türkiye'yi bir dünya devleti yapmaz. Güç Atlantik'in Batı yakasında, oradan da Pasifik yakasına doğru kayıyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olması, artık Anadolu insanına büyük bir dinamizm sağlamaz. Türkiye'nin zaten her Avrupa ülkesinde bir Anadolu'su var. Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlar'ın sayısı pekçok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha büyük.

Anadolu insanı geçmişte Viyana'da yarım bıraktığı fethi, altmışlı yıllarda yaptığı işgücü göçüyle tamamladı.

Yeni hedef Atlantik'ten Pasifik olmalıdır.

Asya'dan Avrupa'ya giden kervan durmamalı.


11 Kasım 2001
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED