T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Manhattan'ın ortasındaki boşluk

Izdırabı duymak için New Yorklu olmak gerekmediğini kendi yaşadığımdan çıkardım. İkiz kulelerin birbiri ardına gelen iki saldırıyla tahribi ve o tahrip sırasında binlerce insanın hayatını kaybetmesi müthiş bir olay. Aradan iki ay geçmesine rağmen, New York'a New Jersey tarafından baktığımda fark ettiğim boşluk gözlerimi sulandırdı. Duygulandığımı anlayan yanımdaki Amerikalı, "Ne kahredici bir his, değil mi?" dedi ve sustu.

Amerika benim ülkem, New York yaşadığım kent, ikiz kuleler hergün gördüğüm binalar değil. Hayatını kaybeden insanlar arasında tanıdıklarım olduğunu da sanmıyorum. Öyle turist tipi olmadığım için, bunca gelip-gidişlerim içerisinde tepesine sadece bir kez çıktım. Bir kaç yıl önce yolum buraya düştüğünde, Hakkı Öcal'ın, Ahmet Tezcan'la beni ünlü kafesine götürdüğünü hatırlıyorum. İkiz kulelerle âşinalığım uzaktan görünen silüetinden…

Manhattan'da işyeri bulunan bir dostum 11 Eylül'den sonraki haftayı evine gitmeden geçirmiş… "Yanık et kokusu hâlâ burnumda…" diye anlattı o ilk günlerin dehşetini. İnsanlar şaşkın, ne yapacağını bilemez haldeymişler. Ne yaptığını bilen tek kişi, krizden 'lider' olarak çıkan New York belediye başkanı Rudolph Guilliani olmuş… Sistem iki dönem başkanlık yapana üçüncü kez aday olma şansı tanımıyor; tanısaymış, oylar ona akarmış …

Buraya geldiğim gün, 11 Eylül'ün bir başka kahramanı olan 'itfaiyeciler' üzerine başlayan tartışmanın ortasına düştüm. İlk kuleye saldırı üzerine bütün güçleriyle kurtarma faaliyetine başlayan itifaiyeciler, ikinci saldırıyla bir süre sonra kuleler çökünce bayağı zâyiât vermişler… 300'den fazla itfaiyeci binalarda mahsur kalarak hayatını kaybetmiş … Geride kalanlar ölen arkadaşlarının aileleri için yardım kampanyası açınca ABD'nin her yanından bir milyar doların üstünde para yağmış… Manhattan'da hangi itfaiye istasyonunun önünden geçsem, bir rahip önderliğinde âyin yapıldığını gördüm… Bağış toplama faaliyeti de sürüyordu.

Tartışma, ikiz kulelerde enkaz kaldırma çalışmaları sırasında, belediye başkanının "Artık size ihtiyaç yok" deyip enkaz kaldırma çalışmalarına katılan itfaiyeci sayısını 25'e indirmesinden çıkmış… Guiliani, "Ben nasılsa gidiyorum, kahramanlarla uğraşmayayım" dememiş, emrindeki polislere itifaiyeci dostlarını tutuklatmış… İtfaiyeciler 'halk kahramanı' ya, verilen emre itaatsizlik etmişler… Sisteme bakın ki, kazan kaldıran itfaiyecilerin hepsi tutuklanıp hapse atılmış. New York itfaiye müdürü Von Essen, emrindekilere sözünü geçiremediği için erken emekliliğini istemiş…

Bir başka önemli konu ise, New York emniyet müdürünün de belediye başkanıyla birlikte görevden ayrılması… Bizim aklımızın pek almayacağı türden işler bunlar. Görevde bulunduğu yedi yıl içerisinde New York gibi bir suç başkentini hizaya getirmiş emniyet müdürü, herkes "Kal" diye ayaklandığı, yeni seçilen belediye başkanı da "Kalmanızı rica ederim" dediği halde, "Ben Guiliani ile geldim, onunla da giderim" deyip ayrılmakta ısrarlı.

Amerika'nın nasıl bir ülke olduğunun belki ipucunu teşkil eder diye kaydediyorum: Emniyet müdürü Bernard Kerik anılarını bir kitapta topladı; kitabın en ilginç satırları annesiyle ilgili. Genç yaşta hastalık sonucu öldüğünü bildiği annesinin sonunu merak eden polis müdürü, anılarıyla ilgili araştırmaları sırasında, hayatının gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmış: Annesi sâbıkalı bir fâhişeymiş ve çıkan bir kavgada hayatını kaybetmiş… Kerik, "Muhtemelen aracısının elinden ölmüş" demekte…

New York'a Cumhuriyetçi Parti'den belediye başkanı seçilen Mike Bloomberg politikaya meraklı medya patronları için iyi bir örnek. İtalya'da başbakanlık koltuğunda oturan Sylvio Berlusconi ülkesinin en büyük medya patronu; kontrol ettiği gazete, dergi, televizyon kanalı ve dağıtım yüzde 80'in üzerinde… İşadamlığından belediye başkanlığına heveslenmiş Mike Bloomberg de bir medya patronu; sahibi olduğu uluslararası tv kanalları var… Berlusconi ile başlayan trend ABD'ye de sıçramış durumda…

11 Eylül sonrasında, en ciddi ilginin havaalanı güvenliğine verildiğini söylemem gerekmez sanırım. ABD'ye gidenler Türkiye'de 11 Eylül öncesinde de sıkı bir aramadan geçirilirlerdi; bu defa arama daha da sıkılaşmış. "Önümdeki yolcunun el çantasında bulunan traş makinasına bile el konuldu" diyeyim de siz sıkılığı anlayın. ABD'deki havaalanlarında ise kuş uçmuyormuş…

Bu kadar sıkı sanılan havaalanı güvenliğinin gevşekliği Amerikalıları da şaşırttı. Bir kaç röntgen cihazından geçilen havaalanlarında tırnak çakısına müsamaha edilmezken, Şikago Havaalanı'nda, güvenlikten sorumlu şirketin cihazları bir yolcunun üzerindeki silâhı tespit edemedi. Bu fiyasko sonrası, Arhenbright adlı güvenlik şirketinin geçmiş dosyaları da açılınca bir dizi tutarsızlık ortaya çıktı. Amerika, boşluklarını yeni yeni keşfediyor…

En rahatsız edici boşluk, özellikle New York'un silüetini bilenler için, ikiz kulelerin bıraktığı… Diş doktorunun elinden geçmiş sağlıklı bir ağızdaki çekilmiş iki diş gibi… 11 Eylül'e kadar dışarıdan pek hissedilmeyen ABD'de bir takım şeylerin yanlış gittiğini herkese hatırlatıyor…

Uzaktan da fark etmiştim, ama New Jersey'den New York'a bakarken, sıradan Amerikalı'nın 11 Eylül duygularını daha iyi anladığımı sanıyorum.


11 Kasım 2001
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED