T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Üçüncü ortak

Ekonominin başına getirilen Kemal Derviş'e özellikle medyanın gösterdiği destek ötesi hayranlık nasıl izah edilebilir? Buna benzer tavırları bizde derinden derine işleyen yabancı hayranlığını, kendimize olan öz güven eksikliği gibi şablonları uygulayarak pekala izah etmek mümkün.

Zekeriya Temizel'in bir gün bile devlet hizmeti olmayan birine karşı sorumlu olmayı içine sindiremeyerek istifa etmesiyle Ecevit'in bunca devlet hizmeti ve siyasi deneyimine rağmen tüm inisiyatifi derviş edasıyla bırakması alışık olduğumuz bir tavır mıdır sizce? Cumhurbaşkanı'nın sert eleştirisi karşısında nezaket sınırlarını aştığını düşündüğü için gözyaşı kurumadan kameraların karşısına çıkan Başbakan'ın gösterdiği bu yumuşak başlı tavrı nasıl izah edeceğiz?

Kimi yorumcular Kemal Derviş'in atanmasını, doğrudan adres göstererek ABD'nin hükümetin üçüncü ortağı olarak devreye girmesi şeklinde yorumladılar. Amerika'nın patron olarak vaziyete el koyması medyatik dile bu şekilde tercüme edildi.

Eğer ABD bu denli doğrudan vaziyet edecek şekilde ekonomiye kendi adamını atamışsa bu müdahalenin ekonomik kararlarla sınırlı olmayacağını herkes bilir. Eğer ekonomide yapısal bir değişim olacaksa bu tür değişimler genellikle olağanüstü yönetim biçimleriyle gerçekleştirilir. Ekonomik değişim ve yapılanma kendi kurallarını uygulatacak siyasal şartları beraberinde getirir. Daha doğrusu bu siyasi şartlar oluşmadan ekonomik yapılanmanın, radikal kararların alınması mümkün değildir.

Bundan sonra siyasetin ekonomiye uydurulmasını mı bekleyeceğiz? Daha açık ifade ile siyasi karar mekanizması ne zaman Derviş'e veya onun gibi atanmışlara teslim edilecek? Üçüncü ortak ne zaman resmen ipleri ele alacak? Hatırlarsanız Özal ekonomiyi düzeltmek için atandığında (24 Ocak kararlarının ertesinde) bunun siyasal sonuçları da peşinden geldi. 12 Eylül darbesinin gerçek nedeninin ekonomideki yeniden yapılanmayı sağlayacak siyasal ortamın oluşturulması olduğunu savunanların hiç de bir kenara konulacak bir tezi savunmadıkları daha sonra anlaşıldı. Zira, ekonomide gerçekleştirilecek yapısal değişimin normal şartlarda yerine getirilmesi mümkün değildi.

Nitekim Özal'ı ekonominin başına getiren Demirel siyasi sorumluluğu da başkalarına devretmek zorunda kalacaktı.

İşin trajik tarafı, Ecevit'e muhalefet etme adına ABD'nin doğrudan müdahalesi olarak yorumlanan bu atamaya ve bundan sonra olması muhtemel gelişmelere alkış tutan koroya sözde yerli, İslamcı basında yazan kalemlerin de katılmasıdır. Ecevit'in beceriksizliği başka bir konu, bu ülkenin geçen hafta söz ettiğim, Robert Kaplan'ın deyimiyle "Türkiye'nin IMF'in insafına bırakılamayacak kadar büyük olmasından dolayı Bush yönetiminin doğrudan müdahalesine alkış tutmak başka bir konudur. Sonuçta gelinen ve alkışlanan nokta, tarihinde doğrudan sömürgeleştirilmemiş, kolonyalizm deneyiminden geçmemiş Türkiye'nin postmodern sömürge haline getirilmesidir. Bir tür Osmanlı'nın son dönemlerindeki ekonomik yapının ve dolayısıyla siyasal yapının yarı sömürgeleştirilmesiyle sonuçlanan süreci çağrıştırıyor. Globalleşen ekonomi düzeninin ekonomiye dayattığı şartları karşılamak için bu görüntüye razı olmak zorunda kalma gerekçesini ileri sürenlerle gerçekte bu ülkenin potansiyelini tüketenlerin aynı adresi göstermeleri tesadüfi olması düşünülemez.

Yeni ekonomik programın (Özal örneğinde olduğu gibi) siyasal yapıyı kendine uygun hale getirecek radikal kararları içerip içermediğini bayram sonu ortaya çıkacak.

Siyaset içi kulislerin gösterdiği adres ne olursa olsun sonuçta Kemal Derviş'e gösterilen ilginin kendi iç dinamiğini tüketmiş bir siyasi aklın bitişini temsil etmekten başka bir anlama geldiği söylenemez.

Bu ülkeyi yönetecek siyasi aklın iflası ile siyasi ahlakın tükenmesi bu ülkeyi ayakta tutacak yapıyı çökerten iki temel çözülmedir. Kendileriyle birlikte ülkeyi de tüketen, çürüten, dipsiz bir kuyuya yuvarlayanlarla bu halkı yarasalara benzeten, halkı aydınlatma adına halkın değerlerine savaş açanların aynı kişi ve anlayış sahipleri olması tesadüf olabilir mi?

Kurban Bayramı'nda halkın dayanışması tepedekilerin tüm tükenmişliğine ve çürümüşlüğüne karşın bu toplumun hâlâ sağlam kalabildiğini gösteriyor. Bu toplum yönetenleri olmadan daha iyi kendini idare edebilecek değer ve reflekslerinin bilincinde. Belki de içinde barındırdığı bu değerlerin verdiği özgüvenle hiçbir şey alt üst olmuyor, isyan etmiyor mesela. Tarihî sükunetini koruyor.

İslam âlemine ve yönetim mağduru ülkemin insanlarına hayırlı bayramlar diliyorum.


6 Mart 2001
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED