|
|
|
|
Kemal Derviş gerçekten dudak okumada iddia edildiği gibi "Boş vere vere hükümetin canına okumuşlar. Söyle Ecevit'e lütfen bu haliyle uğraşamam" dedi mi demedi mi? Bu aslında Derviş'in hükümet, daha özelde de Ecevit hakkında ne düşündüğü ile ilgili bir konu. Yani birlikte çalışacağı ekibi nasıl değerlendiriyor, bir kademe ilerde de bu ekiple başarılı çalışma yapıp yapamayacağına inanıyor mu? Bir bakıma Derviş'in başarı ihtimalinde en kritik sorulardan birisi bu. Bir bakıma, Derviş'in konumuna ilişkin siyaset dışı proje ihtimallerini besleyecek veya durduracak olan da bu. Bu sözler, Derviş'in içinde yer aldığı hükümeti beğenmediğini ortaya koyuyor. Ecevit'i de "kendisiyle uğraşılamayacak durumda" görüyor. Ancak Derviş, dudak okuma ile ortaya konan bu sözleri yalanlıyor. Peki bu yalanlama, gerçek anlamda ne kadar Derviş'in düşüncelerini yansıtıyor? Bunu tahlil etmeye çalışalım: Ecevit'le Derviş ilk defa Başbakanlık'ta, Derviş'in devlet bakanı olarak kamuoyuna takdim edildiği basın açıklamasında göründüler. Orada Derviş, bir ara Ecevit'in omuzuna elini koydu. Ve Ecevit'ten bahsederken "Bülent Ecevit" şeklinde söze başladı, sonra sözünü "Sayın Bülent Ecevit" diye düzeltti. Her iki davranış Amerikan usulü bir samimiyet, bir senli-benlilik tarzı olabileceği gibi, bir yaşlı insana gösterilecek saygı, zevahiri kurtaracak bir nezaket kaygısı da olabilir. Vücut dilinin de, kendiliğinden kullanılan sözcüklerin de bir halet-i ruhiyeyi yansıttığı biliniyor. Acaba bu ilk sinyal neye işaretti? Peki acaba, şu birkaç günlük ilişkiden sonra Derviş'in hükümetin işleyişine ve bizzat Ecevit'in performansına ilişkin ilk intibaları nelerdir? Ecevit'i çok başarılı, fizik ve ruhi durumu itibariyle başbakanlığı evirip çevirecek nitelikte mi buluyor? 14 aylık bir ekonomik program uygulaması ve bunun krizle sonuçlanmasından sonra, bizzat kendisinin göreve davet edilmesini, mevcut hükümetin başarılı olduğunun bir göstergesi olarak mı görüyor? Mesela Asaf Savaş Akat'la, Hurşit Güneş'le yaptığı değerlendirmelerde, bu sayın profesörlerle hangi görüşleri paylaşıyor? Bu sayın profesörlerin kendisine "Hükümet çok başarılıydı, ama sizi çağırarak bu başarılı gidişi devam ettirmek istediler" şeklinde abuk bir mantığı seslendirdiklerini düşünmek mümkün değil. Kendisinin de onlara "haklısınız, hükümet çok başarılı ama biz de ucundan kıyısından bu başarıya katkıda bulunacağız" demediğinden adımız gibi emin olabiliriz. Gelirken kendisine "Mesih-Kurtarıcı" gibi olağanüstü sıfatlar yükleyen bir toplumsal zemin ile karşılaşan bir kişi, herhalde bu ülkede bir şeylerin iyi gitmediğini, bunun sorumlusunun da mevcut hükümet olduğunu, bu hükümetin başının da Ecevit olduğunu düşünecek durumdadır. Öyleyse Kemal Derviş'in, üstlendiği misyon gereği bazı şeyleri doğru okuyabildiğini varsayarsak, ister seslendirsin isterse seslendirmesin hükümetin zaafına ilişkin bir düşüncesinin bulunması kadar tabii bir durum olamaz. Buradan çıkan sonuçlar şunlardır: -Kemal Derviş, başarısızlığı kanıtlanmış bir hükümete monte olmuştur. -Buna rağmen görev kabul ettiğine göre, tek başına hemen hiç değişmemiş, başarısız bir hükümetin açıklarını kapatabileceğine inanmış olmak durumundadır. Bu kendisinde sihirli bir güç bulunduğuna da inanması demektir. -Eğer böyle değilse, -ki böyle olmaması beklenir- ya "Sen başarırsın, zorlukları düşünme" tarzında bir dolduruşa gelmiştir, ya da daha başka misyonların sahibidir. -Başka misyonlardan söz edince ise akla, Amerika'nın hesapları gelmektedir. Amerika'nın kasanın ağzını açması, Irak politikasında düzeltme ve Kemal Derviş'in ekonomi patronluğu... Bunlar birbirinin uzantısı mıdır? -Ve bir başka misyon: İster zayıflatılmış bir siyasi zemine uysun, ister Ecevit'ten sonrası sisli olan DSP'ye uysun bir siyasi aktör üretme projesinin aktörlüğü... Dün de Kemal Derviş'ten söz ederken "ilk izlenimlerim"den söz ettim ve genelde olumlu kanaatler belirttim. Bugün de Kemal Derviş'in bir saf tarafı bulunduğu izlenimimi belirtmek istiyorum. "Dolduruş" demeyeyim ama, kendisine ülkesi için bir görev çağrısı söz konusu olduğunda insan biraz da hesapsız davranabilir. Başka hesapları da hesap etmeyebilir. Ama hesap içindeki hesap, kendisini sonunda hiç beklemediği limanlara sürükleyebilir. Keşke Kemal Derviş, daha güçlü bir siyasi zeminde göreve çağırılsaydı. Keşke siyaset düşünüyorsa, daha kendi inisiyatifine bağlı bir siyasi mücadeleye atılsaydı. Bu sürecin içinden siyasetçi Kemal Derviş çıkarsa, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarında şaibe tartışmalarından geçilmeyen bir siyasi zemin doğması kaçınılmaz olacaktır. Kemal Derviş'in konumu son derece sıkıntılı bir konumdur vesselam.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |