T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
 
Prof. Dr. Esfender Korkmaz:
Bu kriz sosyetik iktisatçıların iflası

Yalılarda oturan, halkın tüketim alışkanlığını, tasarruf eğilimini, inancını bilmeyen, Türkiye'yi tanımayan sosyetik iktisatçıların verdiği akıllar bu krizi hazırladı. Medyada, bürokraside ve akademi dünyasında oluşan elit grup bu felaketlerin hazırlayıcısı.

Bir kriz tarifi yapalım. Nedir bu başımıza gelenler?

Krizin tek nedeni var o da uygulanan kur politikası. Olaya tersten bakacak olursak eğer 2000 yılında enflasyon oranı yüzde 20 ya da 25 çıksaydı hiçbir şekilde kriz olmazdı.

Emin misiniz?

Olmazdı... Hedef enflasyona göre kuru belirledi. Enflasyon yüzde 20, kur da yüzde 20 olsaydı bir sorun olmazdı ama bu sefer kur, nominal çapa olarak kullanılmamış olurdu. Dış açık da olmazdı... Ekonomi yönetimi enflasyonun yüzde 30'lar civarında çıkacağını tahmin ediyordu, kuru yüzde 20 civarında tuttu ki frenleme etkisi yapsın. Bu standartlarda cari açığın, 2.8 milyar dolar olması hedefleniyordu. Ama enflasyon yüzde 40'a çıkınca, cari açık 10 milyar dolara ulaştı. Cari açığın artması neticesinde dövize artan talep de devalüasyonu zorladı... Ayrıca, bankaların döviz pozisyon açıkları arttı. Bankalar kurların baskı altında tutulmasından yararlanıp dışarıdan daha çok borçlandı. Krizin nedenini herhangi bir arızi olayda aramaya gerek yok. Gerekçesi, kurların nominal çapa olarak kullanılmasıdır. Dünyanın birçok yerinde böyle olmuştur. Bunun böyle sonuçlar doğuracağını söyleyenlerin başında da ben gelirim.

Peki serbest kur uygulaması krizin etkilerini giderici bir sonuç doğurur mu?

Ben gerçekçi kurdan yanayım. Çünkü, döviz Türkiye'nin yumuşak karnı olmuştur. Ne zaman baskı altında tutmuşsak patlak verir. Gerçekçi kur enflasyonu takip eden kurdur...

Enflasyon da kuru takip etmiyor mu?

Tabii, kur ve enflasyon birbirini etkiliyor. Ama gerçekçi kurda enflasyonu bir yılda frenlemek yerine üç-beş yılda kontrol altına almak yöntemi uygulanmış olur. Çünkü, Türkiye'de enflasyon kurla frenlenmez. Çünkü 30 yıllık bir kronik enflasyon var. Bunu sadece para ve kur politikasıyla çözemeyiz...

Derviş'in acil eylem planı, finans piyasalarını ıslah etmek amacını taşıdığına göre yine dönüp dolaşıp konuştuğumuz konu bu ama...

Evet, öncelikli önlemlerde bir yapısal reform çağrışımı yok. Belki özelleştirme var ama o da zaten Türkiye'nin bugünkü meselesi değil, başlanılmış ve bitirilmemiş bir iş. Bankaların idaresinin birleştirilmesi de öyle. Bunlara zarar doğuracak görev verilmeyeceği geçen yıl da söylenmişti. Devletin yapılanması, oligopol piyasaların kırılması ve siyasi demokrasinin getirilmesine yönelik bir adım atacağını zannetmiyorum. Onu aşar da zaten...

Kriz çıktı çıkalı para yok. Nerede bu para? Kimin cebinde?

Parayı döviz ve Türk Lirası olarak düşünmek lazım. Kimse dövizini bozdurmak ve kullanmak istemiyor. Aslına, döviz fiyatına Merkez Bankası'nın müdahale etmesi lazım. Bunlar hep iki uçta oynuyorlar. Ya tam baskı altına almak ya da tam serbest bırakmak. Ama, dövizdeki spekülatif hareketleri önlemek Merkez Bankası'nın görevidir. Bana göre doların bugün normal olarak 850 bin lira olması lazımdır. Merkez Bankası bu rakamı, piyasa işlemleri yaparak er ya da geç 850 bin liraya indirecektir. Bu rakamın üstü spekülatiftir. Faiz de 70-80'de sabitlenir. Yani bu rakamlarda istikrar bulur. Ondan sonra, enflasyon oranında artmaya devam eder. Türk Lirası da repoda, faiz mevduatında... Dövizler de yastık altına girmeye başladı.

Türkiye yeniden, eski dolarlı faizli günlere mi dönüyor?

Faizden para kazanma dönemi bence bitti. Çapalı kur döneminde enflasyon ertelenmiş oldu. Yeni dönemde faizler spekülatif hareketlerle, rant dönemini başlatacak kadar artmaz. Çünkü, Hazine'nin bu faizi verecek gücü kalmadı, bütçenin imkanı kalmadı. Tabii burada Hazine'nin borçlanma yönteminin ne olacağı önem kazanıyor. Benim önerim eskiye dönmemek için Hazine'nin üç beş ay döviz hamili senet çıkarmasıdır...

Erbakan hepsinden farklıydı

Erbakan TL'yi dolara bağlamak istiyordu. Bir lira bir dolar. Bunun olamayacağını anlattık, kabul etti. Bir daha da bu konudan söz etmedi. Başbakanların hepsiyle görüşmüşümdür ama Erbakan'ın bu konudaki titizliği benim üzerinde önemli bir etki yapmıştır.

Ekonomideki fiyaskoda kim daha çok suçlu? IMF mi, biz mi?

İkimiz de çuvalladık. Ama biz daha çok çuvalladık. Başlangıçta birtakım tartışmalar oluyordu. Bu iktisatçılardan paracı olanlar, Türkiye'nin istikrarını önemli ölçüde bozanlar bir de bunlardır. Bunlar, yüzde 30 enflasyon olsun kurları yüzde 15 seviyesinde tutalım diye kıyametleri kopardılar. Merkez Bankası Başkanı, Hazine Müsteşarı kıyametleri kopardılar. Bizimkiler, IMF'den önce bunu istiyordu. "Döviz bizim yumuşak karnımızdır, kuru çapa olarak kullanamayız" deselerdi IMF ikna olurdu. Yoksa, IMF'nin düşündüğü borç ödeme kapasitemizin artmasıdır, o kadar. Ama biz kraldan çok kralcı kesildik. Bunun nedeni de Türkiye'yi tanımayan iktisatçılar. Ben bunlara, sosyetik iktisatçılar diyorum. Yalılarda oturuyorlar, halkın tüketim alışkanlığını, tasarruf eğilimini, inancını bilmiyor. Gerek medyada, gerek bürokraside ve gerekse akademi dünyasında böyle bir elit grup oluşmuş, bunlar bu felaketlerin hazırlayıcısı. Kur felaketini getiren de bunlar. Hep aynı grup... Kemal Derviş de öyle. Yeni Demokrasi Hareketi'nin temsilcileri bunlar.

Siz de sosyetik iktisatçılar da aynı şeyleri okutuyorsunuz. Bu fark niye?

Hepsi bankaların yönetim kurullarında da ondan. Ben değilim. Bir adam banka yönetim kurulundaysa finans sektörünün aleyhine söz söyleyebilir mi?

Türkiye'yi krizden çıkarmak için "kurtacırı para" ne kadar sizce?

30 milyar dolar... Bu paranın bir kısmı kamu bankalarına kullanılacak, bir kısmı da bankacılık sistemine.

     
Aslan Başer Kafaoğlu:
100 milyar doları zıkkımlanmışlar!

İşin vahametini anlatmıyorlar. 55, 56, ve 57. Hükümetler zamanında ne paralar gitmiş. 40 milyar dolar içeriden, 40 milyar dolar dışarıdan para alınmış. 20 milyar dolar görev zararı... Etti mi 100 milyar dolar. Bu para gitmiş. Bu parayı yemişler, zıkkımlanmışlar.
Ekonomik krizden ne anladınız?

Bu krizi anlatmak için 1994'den söze başlamak lazım. O zaman bir günde dolar 14 liradan 42 liraya çıktı. 5 Nisan'da çaresi bulundu. Çare, bu durumda faizi yükseltmektir. Bunu yaptığınız zaman sıcak para gelir ve dövizin artışı yavaşlar, durur. Tansu Hanım da böyle yaptı. O zaman herkes memnundu. Yahu yapmayın devlet bu faizleri ödeyemez. Dinletemedik. 1998 geldi, devlet bütçeye çiftçiye, esnafa verilecek paraları koyamadı. Yani meşhur görev zararlarını ödememeye başladı. 1997'ye kadar ödenmiş. Sonra şu laflar dolaşmaya başladı: 15 milyar dolar dış kredi alıp iç borcu dış borçla değiştirmeli. Daha o zamandan Süleyman Demirel'in ağzında bu laf vardı. Bunu alabilmek için de bazı teşebbüslere girdi olmadı. IMF'nin, Amerika'nın gözüne girerek bu arayı bulma fikri gelişti. Hâlâ da program budur.

Sayın Derviş'in programı da bu mudur?

Evet budur. Yani, hâlâ Süleyman Bey'in verdiği akılla uğraşıyorlar...

Aman Süleyman Bey'i karıştırmayalım. Şimdi gelip, "madem ben batırdım imkan verin kurtarayım" demesin?

Yok, yapamaz kaçacak delik arıyor.

Türkiye yeniden dolarize mi oluyor?

Bırakın böyle lafları. Mesele şudur: Türkiye iyi kötü cari açığını 'Milli Gelir'inin yüzde 1,5 seviyesinde tutuyordu. Bu oranı koruyan bir ekonomiye de dışarıdan para verilir. Ama bunu uygulamadılar, sonunda Amerika'nın himayesine girdik.

Battık mı?

Battık ve tek kurtuluş kendimize güvenmek...

Güvenelim tamam da... Kendimize güvenmek bir ekonomik enstrüman mıdır?

Kendimize değil, dışarıdan gelecek paraya güveniyoruz. Atatürk döneminin iktisat politikalarına dönelim...

Aman üstad, o günkü iktisatla bugünkü bir mi! Globalleşme, sermaye vs.vs.

Hiç, hiç, hiç farketmez.

Nasıl farketmez. Atatürk, İnönü'nün kafasına Anayasa kitabını atsaydı kimin umurunda olurdu. Bugün öyle mi?

Bugün de olmazdı, ekonominin batacağı vardı battı. Ekonomin hapı yutmuş da ondan oluyor. Para piyasası hiç hassas değildir. Yanılıyorsunuz... 10 senedir Japonya, hiç gelişmeden duruyor. Japonya'da mevduat faizi kaç?

Bilmem...

Bir tahmin et yahu...

Yüzde 5 mi?

Sıfır, sıfır... Bak, bu bir durgunluktur ama bir şey olmuyor. Japon Başbakanı'na üç kere tahkikat açıldı yine bir şey olmuyor. Senin ekonomin b..ktan da o yüzden kriz oluyor. Niye Amerika bir şey olunca faizi indirip hemen düzeltiyor. Şap hastalığı çıktı İngiltere Almanya'da hayvancılık ölüyor ama Alman parasına hiçbir şey olmuyor. Bakın, meselenin vahametini anlatmıyorlar....

Siz anlatın...

55, 56, ve 57. Hükümetler zamanında ne paralar gitmiş. 40 milyar dolar içeriden 40 milyar dolar dışarıdan para alınmış. 20 milyar dolar görev zararı... Etti mi 100 milyar dolar. Bu para gitmiş.

Peki kedi nerede, ciğer nerede?

Tabii öyle. Bakın Atatürk zamanında sadece 30 milyon dolar borçlanmışız.

Ama, o kadarcık para bugün ne işe yarar?

Bırak şimdi, onu söylemiyorum. O, 30 milyon doların kuruş kuruş nereye gittiği belli, onu diyeceğim. Sümerbank, Karabük Demir Çelik kurulmuş. Peki sen 100 milyar dolarla ne yaptın? Hiçbirşey. Bu parayı yemişler, zıkkımlanmışlar. Bir ekonominin altı sağlamsa bankaları da sağlam olur. Senin fabrikan fabrika değilse, senin hastanen hastane değilse, senin ineğin inek değilse, banka sisteminin ayakta durabilmesi zaten mucizedir. Ekonomik kalkınma öyle mübarek birşeydir ki... Bakın, laik bir insan olmama rağmen mübarek diyorum..

Deyin canım ne olacak, laikliğe aykırı değil...

Öyle mübarek bir şeydir ki, iş o kalkınmanın anahtarını bulabilmekte. Üretmek lazım, üretmek.

Bu Yeni Zelanda'ya bile yapılmadı

Atamaların Amerika'dan yapıldığı o kadar belli ki Amerikan Sefiri liderleri tek tek uyarıyor. Çok utanç verici bir şey. Türkiye bugün müstemlekeden kötü durumda. Amerika'nın bugün yaptığını İngiliz Kralı 50 sene evvel, Yeni Zelanda'da yapamazdı.

Şu anda öncelikli hedef ne olmalıdır? Doları stabilize etmek mi, görev zararlarını kapatmak mı? Ne?

En öncelikli hedef banka sistemini işletmektir. Sistem kilitlenmiş görünüyor. Bunun nedeni de hükümetin görev zararlarını bankalara ödeyemeyişidir. Görev zararını da bankaların eski yönetimlerine yıkıyorlar. Bu hükümet şirret bir hükümettir...

Düşük kur nedeniyle bankaların açık pozisyonda kalmaları vs. etkili olmadı mı?

Bu zaten çok vardı kıymet-i harbiyesi yok. Asıl önemlisi ithalat arttı memleket sanayisi durdu. Bankalardan çok sanayi zarar gördü. Fabrikalar yabancıların eline geçti. Türk sanayii , Türk tarımı kendi vatanında vatansız gibi oldu.

Sizin Kemal Derviş'ten beklentiniz nedir? Vaadedilen paraları getirebilir mi?

Hiçbir şey beklemiyorum. Paraları getirir bu seneyi kurtarır. Ya gelecek sene! Bakın sorun Türkiye'nin olduğundan çok borçlandırılmasıdır zaten. Düşünebiliyor musunuz? Bütçe Kanunu'na göre bir Devlet Bakanı Türkiye'yi istediği kadar borçlandırabilir. Türkiye böyle borçlanıyor. Ne Meclis ne, Bakanlar Kurulu... Bu yetki, Amerikan Cumhurbaşkanı'nda İngiliz Kraliçesi'nde yok.

Bu işlerden kim kârlı çıkıyor?

Krizlerde bir kısım kazanır, bir kısım kaybeder. Türkiye öyle değil, herkes kaybediyor. Çünkü yabancılar, Türkiye'de birçok önemli fabrikayı satın alan yabancı yatırımcılar kazanıyor.

19 Mart 2001
Pazartesi
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED