T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Washington gerçekleri, Ankara yanılgıları

ATC yani İngilizce açılışıyla American Turkish Council yani Amerikan Türk Konseyi toplantıları genellikle mart ayının son haftasında Washington'da yapılır. Her yılın mart ayının sonunda, Amerikan başkentine Türkiye'den bakanlar, siyasiler, üst düzey Genelkurmay yetkilisi komutanlar, üst düzey bürokratlar, iş adamları, akademisyenler vs. akar. Türkiye ile ilgili Amerikalı muhatapları ile çeşitli panellerde, seminerlerde, ikili görüşmelerde biraraya gelirler.

2001'in ATC toplantısı, hiç kuşkusuz, bugüne kadar yapılanların en kalabalığı. ATC'nin 2001 toplantısındaki "izdiham"ın en önemli sebebi, iki kelimeye sığıyor: Kemal Derviş. Ya da "ekonomik kriz". Zaten, Kemal Derviş'i, bundan bir ay önce Amerika'da itibarlı ama sakin bir hayat yaşarken, birdenbire Türkiye'nin siyaset sahnesine -belki de siyaset ufuklarına- taşıyan "ekonomik kriz" oldu. Bülent Ecevit başkanlığındaki "üçlü koalisyon" hükümetinin, Türkiye'yi getirip tarihinin en feci krizlerinden birine toslatması söz konusu olmasaydı; Türkiye, Mart 2001'de Kemal Derviş'le de tanışmayacaktı.

Kemal Derviş, Türkiye'de birçok çevrede "Amerika'nın adamı" olarak algılanıyor. Bu, doğru degil. "Ekonomik kriz" sonucunda dara düşülünce, Washington'dan "ithal" edilmiş olmasına bakılıyor. Oysa, Derviş'in 1970'lerde "beyin göçü"nün bir ürünü olarak, Türkiye'den Amerikan başkentine "ihraç" edilmiş olması unutuluyor. Kemal Derviş, "Türk malı" ve Türkiye'nin uluslararası alanda sayıları çok da olmayan "parlak" ve "başarılı ürün"lerinden biri.

Elbette ki, Washington'da yaşadığı uzun yıllar içinde, Amerika'nın birçok ileri gelen teknokratı ile tanışıklığı var. En azından Amerikalılar, kendi ülkelerinde uzun yıllar çalışmış biriyle iş yapmanın "psikolojik rahatlığı"nı edinebilirler. Ancak, her kim, Kemal Derviş'in Türkiye'ye gelişini, Türkiye'yi krizden çekip çıkartmak için iyiden iyiye tasarlanmış bir "Amerikan planı" olduğunu düşünüyorsa, fena halde yanılıyor demektir.

Bu yanılgı, bir başka yanılgıya eşlik ediyor. O da, Kemal Derviş'in mutlaka -"Amerikan planı"nın bir parçası olduğuna ilişkin mantığın sonucu olarak- Washington'dan bir çuval dolarla döneceğine ilişkin. Böyle bir şey de olmayacak.

Çünkü, Amerika diye soyut ve "tekil" bir olgu yok. Amerika, çeşitli "Amerikalar"dan meydana geliyor ve karar verme süreçleri hayli karmaşık bir ülke. Şu andaki Amerika, "Cumhuriyetçiler"in Washington'da yeni yeni yerleştikleri bir Amerika.

Yeni, yeni yerleşiyorlar; yani Amerikan Yönetimi tam anlamıyla oturmuş değil. Washington'daki popüler deyimle, henüz, "transition" yani "geçiş" halinde. Bu olgu, temel konularda "yeni Amerikan politikası"nın oluşmamış olmasına işaret ediyor.

Yine de elde bazı "veriler" mevcut. Amerikan Yönetimi'nin en "güçlü adamı", Başkan Yardımcısı Dick Cheney. Ünlü bir Amerikalı gözlemci, bana, "Cheney'i bir Başbakan olarak algılayabilirsiniz" dedi. Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve yardımcısı Paul Wolfowitz ile birlikte bir "ekip" oluşturuyor. Bu "ekip", iki konuda "sert" politikaları ile temayüz ediyor. Irak ve Rusya. Irak'a ilişkin yaklaşımları, "Baba Bush döneminde yarım bırakılan işi tamamlamak" yani "Saddam'ı devirmek." Bunun araçlarını daha oluşturmamış durumdalar.

Bu "ekip"ten farklı eğilimlere sahip olan kişi, Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Ulusal Güvenlik Danışmanı Condaleeza Rice. Rice, Sovyet uzmanı ve genellikle dış politika yönetimi konusunda bu "ekip" nezdinde bir "çaylak" sayılıyor. Powell ise, önce Rumsfeld'in, daha sonra Cheney'in Savunma Bakanlığı dönemlerinde, bu "ekip"i yakından tanıyan birisinin benzetmesiyle "karşılarında "hazırolda" durmaya alışmış bir asker." Bu benzetme, "geçiş" bitip; yönetim oturduktan sonra, dış politikanın dizginlerinin Powell'ın elinden kaçacağı ve bu "ekip" tarafından belirleneceğini vurgulamak için yapıldı.

"Soğuk Savaşçılar" diye nitelenen bu "ekip", Rusya'ya karşı "tecrit politikası" gütmekte kararlı gözüküyor. Rusya'nın kendisini "süperdevlet"miş gibi takdim etmesine izin vermeye niyetleri yok. Putin'in homurdanmalarını da, deyim uygunsa, pek sallamıyorlar.

Bu "ekip", aynı zamanda, "Amerikan petrol lobisi"nin çıkarlarını yansıtıyor ve İran'a ilişkin olarak, politika değiştirmenin yollarını arıyor. Irak ve İran'ı müştereken hedef alan Clinton döneminin "dual containment" yani "çifte tecrit" politikası, artık terkedildi ve Irak, tek bırakıldı.

Bir başka ve belki de Türkiye açısından en ilginç özelliklerinin başında, Filistin-İsrail çatışmasına Clinton kadar dahil olmayacakları ve öyle ateşli "İsrail yandaşlığı" yapmayacak olmaları geliyor. Bir Amerikali Yahudi uzmanın bana aktardığı şu bilgi dikkat çekici: "Bunların Yahudilere hiçbir borçları yok. Yahudi oyu almadılar. Zaten yeni yönetim kadroları içinde Yahudi oranı bir hayli düşük."

Bütün bunları anlatmamız;

Ecevit'in "Irak aşkı", Mesut Yılmaz'ın "Rusya bağlantıları"nın Türk dış politikasına damgasını vurduğu bir hükümet modeline, yeni Amerikan yönetiminin Kemal Derviş hatırına dolarları boca edeceği saflığına kimse düşmesin diye. Üstelik, İsrail ile yakınlık, Washington'da eskisi kadar para da etmeyecek…


27 Mart 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED