|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
WASHINGTON- Yılda bir kez yapılan ve herhalde ekonomik krizden ziyade 'Kemal Derviş formulü' sebebiyle bu yıl olağanüstü rağbet gören ATC (American-Turkish Concil - Amerikan-Türk Konseyi) toplantısına katılan doğru sözlülüğüyle tanınmış bir milletvekili şu samimi görüşünü aktardı: "Vatandaşın seçme hakkı gibi seçtiğini yerinden etme hakkı da bulunsa, bugünkü Meclis'te pek az adam kalırdı." Buralara kadar yolumuzu düşüren Türkiye'nin sorunu, büyük ihtimalle, milletvekilinin değindiği tespitte yatıyor: Vatandaşın tercihini birebir Meclis'e yansıtmasına sistem izin vermiyor; liderlerin elleriyle seçtikleri milletvekilleri ise kısa sürede gözden düşüyor. Gözden düşen sadece onlar olsa yine iyi; üç tam bir yarı müdahalede görüldüğü gibi, Türkiye'de sistem tıkanıklığı ancak kılıçla açılabiliyor... ATC'nin 1700 kişi olduğu söylenen kalabalığı arasında dolaşırken, özellikle Türkiye'yi tanıyan ve yakından izleyen Amerikalıların sistemin özüne yönelik sorgulamalarının cevapsız kaldığını fark ettim. Yolsuzlukların üzerine gidilmeyişinin, ekonominin dibe vuruşunun, fukaralığın azmasının, medyada yaşanan köklü altüst oluşun sebepleri, eğer sorular ustaca formüle edilirse, doğrudan sistemle irtibatlanabiliyor. Toplumda kökü bulunmayan politikacıları önce yolsuzluğa, sonra da etraflarındakilerin yolsuzluklarına göz yummaya iten 'etmen' neyse, IMF imzalı ekonomik tedbirler paketinin duvara toslamasına yol açan da o... 12 Eylül öncesinden belleklerimize çakılı kalmış 'kısır döngü' manzarası, aslına bakılırsa, bugün için de geçerli... Tek fark, sahneye âniden giriveren bir umut: "Washington'dan gelen kurtarıcı", hep kurtarılmayı bekleyen bir topluma, ihtiyacı olan sıcak para desteğine sahip tek başkentten bir 'armağan' imiş gibi duruyor. Kemal Derviş'in, elinde sihirli değnek olmadığını söylemesine, uluslararası arenada destek arayışına çıkması da gerçeği söylediğine işaret etmesine rağmen, kitleler, kendi kafalarında oluşturdukları 'kurtarıcı' figürüne, kendi istedikleri misyonu biçtiler bile... Bu durum politikacıların işine de geliyor. Kendilerini ayakta ve hâlâ siyasi sistem içinde tutan, hiçbirinin asla itiraf etmeyeceği, ancak lisân-ı hâl ile verip durdukları bir mesaj: Mevcut sistem ıslah edilemez... Şişirilmiş, hormonlu beklentilerle paketlenmiş Kemal Derviş'in bu gizli mesajın geçerliliğini ispatlayacağından eminler... Washington'da yapılan ATC toplantısı buna imkân da sağlıyor... Geçmiş deneylerden de biliyoruz: Politikacılar, sonunda sisteme radikal müdahalelere yol açacağını da bilseler, bu tür ayak oyunlarından bir türlü vazgeçmiyorlar. Sistemle birlikte kendileri de duvara toslayacak olsalar bile... Bütün umutları, bir kaç sıyrıkla atlatacakları 'kılıçlı çözüm' sayesinde kendilerinin 'mazlum ve mağdur' duruma düşmeleri... Önlerinde, yedi kez gidip sekizinci kez geri dönmüş, siyasi yasaklılıktan Çankaya'ya yükselmiş bir örnek duruyor zaten... Kemal Derviş, siyasete girmiş bir başka 'radikal' unsur olarak hem farklı bir açılımı, hem de klasik 'tehlikeli' yaklaşımı temsil ediyor. Zorladığı siyasi dönüşümü sağlayacak yasal değişiklikler gerçekleşir, onun tarzında yeni siyaset meraklıları sisteme dahil olursa 'kısır döngü' çemberi kırılabilir; bu, Derviş'i bir fırsata dönüştürüyor... Ancak 'tehlike' de ortada: Bildik ayak oyunları sonucu belirler ve Derviş formulünün başarısızlığı tescil edilirse, bu, geçmişte böyle durumlarda tanık olunan bildik formülün uygulamaya konulmasını kolaylaştırır da... Buradaki büyük çoğunluk, Kemal Derviş sayesinde Türkiye'ye açılacak destek kapısının genişliğini merak eder ve kulaklarını bu amaç doğrultusunda finans kuruluşları istikametinde konuşlandırırken, nedense, ben, "Ya bu formül tutmazsa?" tereddüdünün doğal sonucu olarak "Derviş'ten sonra ne?" sorusuna cevap arıyorum... Mâlum, bu tür sorulara cevap da Washington'da veriliyor...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |