T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yerinde say!

Hasan Pulur, 25 Mart Pazar günü Milliyet'teki yazısında bir "taşlama" çevresinde gelişen tartışmaları anlatmış.
"Bir soğan soyulurken yaşarıyor da
gözler,
Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler
Hayadan eser yoktur, nafile bütün
sözler
Beyhude inat etme, salla hemen
başını
Gerdan kır, belini bük, al gitsin
maaşını"

gibisinden hicivler içeren manzûmenin, bazılarının sandığı gibi, Şair Eşref'e ait olmadığını yazıyor Sayın Pulur. Yazısından öğrendiğimize göre, Antalya Defterdarı merhum Abdullah Çağlayan, sözü edilen taşlamayı, 1943 yılında kaleme almış ve manzumesi, "memurları fena yola sevk ve hükümet aleyhine tahrik mahiyetinde" görülerek hakkında soruşturma açılmış. O sırada yedek subay olan Çağlayan, kendisinin bu manzumeyle ahlâksızlığı tahrik değil, tam aksine memurları "dürüst ahlaklı ve yurdun nizamlarına hürmetkâr olmaya" teşvik ettiğini söylemiş ve soruşturmayı yürüten Afyon Cumhuriyet Savcısı İlhan Dizdar da "takipsizlik kararı" vermiş. Hasan Pulur 58 yıllık taşlamadan "Tam bugüne uygun!" dedirtecek alıntılarla süslediği yazısını şu uyarıyla bitirmiş:

"Aman haaa!

2001 yılının savcısı, 1943 yılının savcısı kadar hoşgörülü olmayabilir."

1943 yılının savcısını, bu kararından ötürü alkışlamak, bugünün savcısı hakkında kaygı duymak anlaşılabilir bir durum. Fakat savcının "şiir, mizah, edebi sanat eseri" diye takipsizlik kararı verdiği dâvânın, mahkemeye intikal etmiş olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir.

1933 yılında, Namdar Rahmi Karatay, bir yandan Onuncu Yıl Marşı'nı söylerken, bir yandan da:

"Başta kavak yelleri estiği günler hani?

Umduğumuz neşeler, şerefler, ünler

hani?

Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani?

Servi gibi ümitler döndü birer iğdeye,

Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği

Niğde'ye!

diye başlayan "taşlamalar" yazmaktadır. Altı bentten oluşan Geçti Bor'un Pazarı, dönemin ünlü mizah dergisi Akbaba'da yayınlanır ve büyük ilgi görür.

Namdar Rahmi Karatay'ın Bursa Okullarından Yetişenler Derneği'nce yayına hazırlanan Geçti Bor'un Pazarı (Ankara, 1954) adlı kitabının önsözünden şu satırları aktarıyorum: "(Denizli'den bir öğretmen) "Senin bütün şiirlerin bizim defterlerimizde yazılıdır, hattâ Salla Başını, Al Maaşını dönemli şiirine Tahir Hayrettin de bir hayli mısralar katmış." dedi. Bu söz büyük bir karanlığı aydınlatıverdi, çünkü benim olmıyan bu destan için beni karakollarda dolaştırmışlar, polislerle evimi arattırmışlardı. O manzumede hakikaten nefis parçalar vardı, hep benim sanıyorlardı (....) ili malmüdürlüğünden bir gencinmiş, diyorlardı; meğer o harikulâde mısralar benim Afyon'da arkadaşım olan Tahir Hayrettin'inmiş, fakat halk onları hâlâ bana isnat etmekte devam etmektedir."

Namdar Rahmi'nin naklettiği konuşma, 1942 yılından hocalığa başladığı Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü'nde cereyan etmiştir. Hasan Pulur'un sözünü ettiği Abdullah Çağlayan imzalı taşlama ile Afyonlu Tahir Hayrettin'in taşlaması arasında bir ilgi var mı bilmiyorum. Ama yukarıda koyu harflerle vurguladığım iki cümlenin çok önemli olduğunu biliyorum. Hasan Pulur'un bu "önem"i kavrayabileceğinden kuşkulu olduğumu da belirtmeliyim.


27 Mart 2001
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED