|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de hakim siyasi otoritenin hak ihlallerine karşı özellikle muhafazakar kesimin çekingen davranmasının temelinde muhalefet tecrübesinin eksikliği yatar. İslam tarihine göz attığımızda görülür ki geniş Sünni kitlelerle hakim otoritenin temel tercihleri arasında belli bir paralellik her zaman var olagelmiştir. Zaman zaman problemler yaşanmış olmakla birlikte bunlar, yönetenlerle yönetilenler arasındaki temel tercihlerdeki farklılıktan değil, yönetim anlayışından doğmuş ve bu da süreklilik göstermemiştir. Bu sebeple Sünni kitlelerin hakim otoriteye bakışıyla mesela Şia'nın bakışı hiçbir zaman bir olmamıştır. Özellikle Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti'nin doğup gelişmesinde var olan gaza ruhu bu paralelliğin pekişmesinde ve bunun sonucu olarak devlet-millet bütünleşmesinin sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Öte yandan İslam hukukunun devlet başkanına mutlak bir yetki alanı tanımamış olması, fiili zorlamaların ilmiyenin her zaman olmasa da zaman zaman hayli etkili olan muhalefet duvarına çarpması, mutlak monarşinin ve sınırsız yetkili monarkların ortaya çıkmasına imkan tanımamıştır. Çıktığında da ilmiyenin muhalefeti belli bir süreç içinde etkisini göstermiştir. Bir anlamda ilmiye yönetimin gereği gibi adil olmadığı dönemlerde halk adına muhalefet görevini üstlenmişlerdir. Ve bu tür bir yönetim şekli kesintisiz on üç asır sürmüştür. Bin üç yüz senelik bir süre millet hayatı için bile hayli uzun bir süredir ve belli alışkanlıkların milletlerin ruhunun derinliklerine işlemesi için yeterlidir. Milletimizde hâlâ var olan devletin adeta kutsal bir varlık olduğu kabulü böyle uzun bir beraberliğin doğurduğu bir kabüldür. Şimdi kabul etmek gerekir ki yönetenlerle yönetilenler arasındaki temel tercihlerde var olan on üç asırlık uyum, Tanzimat'la başlayan modernleşme süreciyle birlikte büyük yara almıştır. Ne var ki milletle hakim otorite arasında süregelen on üç asırlık beraberliğin hemen sona ermesi ve milletin etkili bir muhalefet alışkanlığı edinmesi kolay değildir. Yöneticilerin milleti muhalefet safına itme "gayretlerine" rağmen kolay değildir. Çünkü hâlâ ruhumuzun derinliklerinde devlete yönelik "kutsal" aşkımızın izleri vardır. Halbuki Şii dünyada çok az istisna dışında iktidara gelmemiş, iktidarla paralellikler kuramamış olmanın doğurduğu etkili bir muhalefet alışkanlığı vardır. Bunu Şia'nın alt gruplarında da müşahede etmek mümkündür. Gazi Mahallesi'nde en ufak olayda kamu gücüne karşı gösterilen şiddetli tepki ile, söz gelimi başörtüsüne hürriyet yürüyüşüne katılanların kamu gücüne gösterdiği yumuşaklık ve haklarının alınması karşısında sergiledikleri uysallık birincilerin cesur ikincilerin korkak olmasından kaynaklanmıyor. Aradaki fark birinin bin dört yüz yıldır sahip olduğu muhalefet alışkanlığı ile diğerinin henüz böyle bir muhalefetin emekleme safhasında olmasından kaynaklanıyor. Tabiatıyla muhalefet alışkanlığının olmamasında Sünni dünyada kökleşmiş bulunan cemaat ve tarikat anlayışının ferdiyetçiliği büyük ölçüde öldürmesinin de rolü var. Ancak bu ayrı bir yazı konusudur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |