|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hepimiz biliyoruz ki, "değişim" yine kapımızı çalmakta.. "Siyasi tarih"ten de biliyoruz ki, değişime karşı direndiğimiz zaman, dış konjonktür bizi "zorla" değiştirdi.. Ayrıca bu gerçek, sadece Türkiye için geçerli değil.. Üzerinde güneş batmayan imparatorlukların ve uzay yarışına katılacak kadar gelişmiş "ideolojik süper devlet"lerin bile, dünya konjonktürü tarafından nasıl eritilip, yok edildiklerini gördük.. Yani çaremiz yok.. Modern, çağdaş, hukukun üstün olduğu, dünyayla uyumlu, hesaplı, şeffaf bir devlet ve toplum olmak zorundayız.. "Serbest piyasa ekonomisi" ve "çoğulcu demokrasi", bu düzenin temel direkleri olmak zorunda.. Türk halkı da, dünya da, bu değişimi bekliyor, istiyor.. Ama biz Türkler, bunu nasıl yapacağımızı ve değişime nereden başlayacağımızı tam bilemiyoruz.. Bir başka mesele veya ön-şart da şu: -Türkiye 2000'li yıllardaki değişim projesinin, bir askeri müdahale ile ve bir cunta eliyle yapılmayacağını da kabullenmek zorunda.. Bir askeri müdahale, Türkiye'yi iyice rayından çıkartır.. Hem Batı ile ilişkiler kopar, hem de ekonomi, gerekenin tam tersi yöndeki, bir içe-dönüklüğe girer.. Yani "değişim projesi", mümkün olduğunca "parlamento-içi"nde ve "demokratik-hukuki yapı" çerçevesinde hazırlanıp, uygulanmalı.. Biliyoruz ki, değişimi engelleyen siyasi yapının bir ucunda, "liderler oligarşisi" var.. "Siyaset ağaları", değişimle birlikte kendilerinin de değiştirileceğini, biliyor.. Bunlar başarısız yönetimleri ve kötü bağlantıları ile, hem krizleri sürekli üretiyorlar, hem de kokuşmuşluğu, demokrasinin ve sivilliğin bir mütemmim cüzü gibi gösteriyorlar.. Çözüm üretebilecek ve alternatif olacak kadroların sivrilmesine, izin vermiyorlar.. "Temiz Türkiye" özlemini engelliyorlar.. Yani somut bir gerçek var.. Bugün hala "Etibank-Sabah Dosyası"nın failleri, savcılığa ifade vermiyorlarsa ve diğer banka boşaltıcıları, cezaevlerinde tutuluyorsa, bunda bir yanlışlık vardır.. Birbirlerine dayalı olarak ayakta duran iskambil kağıtları gibi, mevcut "koalisyonun ortakları" ile "Dinç Bilgin ve yoldaşları", birbirlerini ayakta tutmaktadır.. Bu durumda, hukuku ve temizliği seslendiren Cumhurbaşkanı Sezer de, ekonomik krize Amerika'da kaynak arayan Kemal Derviş de, sadece birer görüntü dolgusu, birer figüran konumuna sokulmak istenmektedir. Çünkü "değişim"in önemli adımı "temizlik", "hukukun üstünlüğü" ve "kanunlar önündeki eşitlik"tir.. Bankaları boşaltanların siyasetçiler tarafından korunduğu, medyanın kokuşmuşlukla özdeş olduğu, "laikliği korumak" gerekçesi ile kamu kaynaklarının hortumlandığı bir toplumda, halkın siyasete ve adalete güveni kalmaz. Arkasında güven olmayan siyasi kadrolar, "değişim"i de gerçekleştiremez, "statüko"yu bile koruyamaz.. Nitekim durum bu merkezdedir.. Türkiye geriye gitmektedir.. Oysa yetişmiş, yurdu ve dünyayı tanıyan, yetenekli kadroları vardır Türkiye'nin.. "Liderler oligarşisi"nin susturduğu şu andaki Millet Meclisi'nden, en az 4-5 tane, yeni ve çözüm üretebilecek hükûmetler çıkabilir. Bu bakımdan, çeşitli maddi ve manevi baskılar ve sıkıntılar altındaki halk "artık yeter" demeden, temsili demokrasinin temel oyuncuları olan milletvekilleri, liderlerine "artık yeter" diyebilmelidir. Türkiye, "değişim"i anayasal demokrasinin araçları ile gerçekleştiremeyen, Yugoslavya'ya, Endonezya'ya veya Pakistan'a benzememelidir. Ya da, uzaya gidecek kadar gelişmişken, değişime ayak uyduramadığı için bir "Berlin Duvarı"nın yıkılması ile çöküp, dağılan Sovyetler'in serüveninden, ders alınmalıdır.. Bilelim ki "dönüşü olmayan nokta"yı geçtik.. Ya "değişeceğiz", ya da "değiştirileceğiz".. Düğmeye artık "biz" basmalıyız. ŞAKA
Cami ve mihrap!..
"Birinci 28 Şubat"ta, işadamları ve medya, Orgeneral Çevik Bir'in Washington temaslarını izlerdi.. "İkinci 28 Şubat" sürecinde ise, Kemal Derviş'in Washington temasları izleniyor.. Garip olan şu: İki dönemde de, Dışişleri Bakanı İsmail Cem eşlik ederdi "as-star"lara.. Acaba Amerikalılar bu duruma bakıp, "cami yıkılmış ama mihrap yerinde" diyorlar mı? GÜZELLİK UYKUSU MU?
Haydi milletvekilleri.. Silkinin biraz!..
Haydi milletvekillerimiz!.. Silkinin artık.. İtibarınızdan başka kaybedecek neyiniz kaldı ki? Sizin teslimiyetiniz ve suskunluğunuz sonucu, ülkeyi babalarının malı gibi hesapsızca kullanıp, kötü yöneten liderleriniz, devleti de, ekonomiyi de, halkı da, dibe vurdurdu.. Sonuçta, "siyasetçi"nin güvenilirliği kalmadı.. Toplumda en "itibarsız meslek", bütün anketlerde "siyasetçilik" olarak görünüyor.. Eğer Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu değiştirilmez ve "siyaset"i bu "liderler oligarşisi" temsil etmeyi sürdürürse, sokağa çıkacak haliniz de, yüzünüz de kalmayacak.. Haydi milletvekillerimiz.. Silkinin artık! "Ulusal egemenlik", sizi by-pass eden liderler oligarşisi tarafından, gasp edilmiştir. Sizler, sadece grup toplantılarında kukla gibi oturtulup, liderleri alkışlayan birer konu mankeni konumuna sokulmak isteniliyorsunuz.. DSP'nin grubu, Ecevit'ten daha sağlıksız bir görünüm veriyor.. Mesut Yılmaz'lı bir ANAP, Dinç Bilgin'li bir "Sabah"a çok benziyor.. Daha ne bekliyorsunuz? Siz "millet"in mi, yoksa "liderler oligarşisi"nin mi vekillerisiniz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |