T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Son mektubu, yazarken ben...

Amerikan Başkanları, hergün, dünyadaki çeşitli devletlerin yöneticilerine, çeşitli mektuplar gönderir..

Bizde Ecevit'in eline "şu Telekom'u artık özelleştirin" içerikli Bush mektubu verildiği sırada, Yugoslav Devlet Başkanı Kostunica'ya da, Bush'un bir mektubu iletilmişti..

Bush bu mektupta, "Miloşeviç'i savaş suçlusu olarak yargılamazsak, Yugoslavya'ya Amerikan yardımı gelmez" diyordu..

Amerikan Başkanları, günümüzün Roma İmparatorları gibidir.. Bazan İsrail Başbakanı Sharon'a "Barış süreci artık başlasın", bazan Çin lideri Zemin'e "Casus uçağımızı geri verin" diye yazarlar..

Amerikan Başkanı'ndan mektup alan herkes, önünü ilikleyip, mektubu dikkatle okur..

Çünkü Amerikan Başkanı, bir ülkeye mektup göndermenin işe yaramayacağı kararına varınca, savaş uçakları ve bombalar gönderir..

İşte Kaddafi'nin, Saddam'ın, Miloşeviç'in durumları..

Tabiî ki, bu iyi bir durum değil..

"Tek süper-güçlü dünya"dan önce, Sovyet Amerikan dengesi vardı..

Herkes, kendi "nüfuz bölgesi"ndeki liderlere mektup gönderirdi..

Örneğin Moskova, bu mektuplar işe yaramayınca, Macaristan'a (1965), Çekoslovakya'ya (1968) tanklarını göndermişti. Polonya'da, Baltık Cumhuriyetleri'nde, "Kızıl Ordu" kullanılarak, bu ülkelerin iç-politikalarına müdahale edilmişti 1980'li yıllar boyunca..

Türkiye de, 1965'te Başkan Johnson'dan Kıbrıs konulu uyarı mektubunu almış ve bunun üzerine, dönemin Başbakanı İsmet İnönü, "yeni bir dünya kurulur.. Biz de bu yeni dünyada yerimizi alırız" dememiş miydi?

Rahmetli İnönü'nün isteği veya öngörüsü, kısmen doğru çıktı..

"Yeni bir dünya" kuruldu..

Ama bu dünya, tam anlamı ile "Amerikan Dünyası" oldu..

Türkiye'nin içine girebileceği "öbür dünya" kalmadı..

Hatırlayın eski Başkan Clinton'ın Türkiye'ye yaptığı ziyareti..

Clinton, TBMM'de, 1999 sonunda yaptığı konuşmada, bizim "seçilmişler"e (ve Mesut Yılmaz'a da) hedefler göstermemiş miydi?

- Çalışınız.. Hiç dinlenmeyiniz.. Gerekli reformları hemen yapınız, hukuku ve demokrasiyi egemen kılınız, dememiş miydi?

Bizim seçilmişler, Clinton'u o kadar benimsediler ki, sonunda O'nu da "bizden biri" zanneder hale geldiler..

Kürsüde ve seçim kampanyalarında ne sözler söylenir, büyükler ne direktifler verir bizde..

Daha ötesi var mı?

Atatürk, tarihi bir direktif vermiş..

- Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılacak, ulaşınız!.

Bizimkiler, işi oluruna bırakıp, "nasıl olsa birgün ulaşırız" diyerek, çağdaş uygarlığa erişmeyi, vadesi olmayan bir senet haline dönüştürmediler mi?

Ama, Amerikan Başkanları, farklı bir politik ortamdan geliyor.. Orada, politikacının sözü, senet anlamını taşıyor..

Kennedy, Amerikalılar'a "aya gitmeyi" vaad etmişti.. Sonunda gittiler.. Şimdi Mars'a da gidiyorlar..

Clinton, "bütçe fazlası olacak" dedi.. Şimdi Bush, bütçe fazlasını, vergi iadesi ile mükellefe geri vermeye çalışıyor..

Siz istediğiniz kadar, Amerikan Başkanı mektup gönderince "bağımsızlığımız elden gitti" deyin..

İşte gördük hepimiz..

Başkan Bush'un mektubu gelince, o gece "Telekom Krizi" çözüldü..

Yarın bakarsınız Başkan Bush, Ecevit'e yeni bir mektup yazar..

- Hemen Sema Pişkinsüt'ten özür dileyin, der..

Böyle bir şey olursa, hiç şaşırmayın..

Ecevit, hemen Semai Sütüpişkin Bey'e gider..

ŞAKA

Tarihî yanılgılar...

Meğer Mesut Yılmaz, Moskova ziyareti sırasında, Çernomirdin'in "Gazprom Başkanı" olduğunu bilmiyormuş..

Moskova Belediye Başkanı'nın bir yanında heykeltıraş, bir yanında da ressam var sanıyormuş.. Çernomirdin'le de, resimden konuşmuş..

Birlikte "Mavi Akım"ın "yeşil dolarlar"la renklendirilmesini konuşmuşlar..

Ruslar da şimdi Yılmaz'ı, bir sanat eleştirmeni sanıyorlarmış..

ŞAKİR SÜTER

Rüyada bile olmayacak şeyler..

Bazan "rüyalarda bile olamayacak" şeyleri, hayal şeklinde yazarız..

Arkadaşımız Şakir Süter de, dünkü "Akşam"daki yazısında böyle birşey yapmış..

Hayal kurmuş.. Şöyle yazmış..

- Başbakan Ecevit, Meclis kulisine koşarak geliyor.. Yanlışlıkla F.P kulisine girdiğini anlayınca, yine koşar adım, bu kez yanlışlıkla ANAP kulisine dalıyor.. Bu kez ANAP'lılar yol gösterince, yine koşarak dönüp DSP kulisine geçiyor Ecevit.. Doğru, Sema Pişkinsüt'ün yanına gidip onu kucaklıyor.. "Size kurultayda haksızlık yaptık Sayın Pişkinsüt.. Hatta adınızı, soyadınızı bile sehven yanlış söyledim. Özür dilerim. Bundan sonra demokratik savaşımımızı birlikte sürdüreceğiz" diyor..

Görüyorsunuz işte..

Şakir Süter'in rüyasında bile gerçek olması imkansız şeyler, bu yazıda var..

Dikkat ettiyseniz, Süter'in rüyasında Ecevit, kulisleri ya "koşarak", ya da "koşar adım" dolaşıp, DSP kulisini arıyor..

Bu yüzden de, yazı, inandırıcılığını kaybediyor..

Ecevit'i, 1936 Olimpiyat Oyunları'nın koşu şampiyonu Jessie Owens'e benzeten bir rüyaya, kim inanır?

Ecevit'in koşmaya başladığı gün, Hüsamettin Özkan'ın da uçması gerekir!.


11 Mayıs 2001
Cuma
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED