|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ankara'daki esnaf mitinginin provokasyonla çığırından çıktığı muhakkak. Devletten beklenen de provokatörleri tesbit edip, yargıya teslim etmek... Denebilir ki, bu gerçekleşinceye kadar provokasyonun kimliğine dair ortaya konan her görüş, spekülasyon, daha ötede bir başka provokasyon olmaktan ileri gidemez. Eğer birisi çıkıp, THK'nın taşlanmasından bahsederken söze "Atatürk'ün kurduğu..." diye başlayarak, (Hürriyet gazetesi) buradan provokasyon kimliği çıkarmaya yöneliyorsa, burada en azından çirkin bir istismar, daha ötede de adi bir provokasyon vardır. THK'dan yola çıkıp "Kurban derileri intikamı"na (Hürriyet gazetesi) uzanan provokasyon iddiaları da benzeri bir çirkinliğin içindedirler. Bu çirkin istismar, bir ara, Sabah grubunun karşı karşıya bulunduğu yolsuzluk soruşturmaları sırasında sergilenmiş, gazetenin manşetleri ve köşe yazıları, patronlarına yönelik yolsuzluk iddialarını "dinci kesim"e yönelik suçlamalarla cevaplandırmaya yönelmişti. "Gazete rejimin bekçisi idi ve buna karşı dinci kesim yoketme kampanyası yürütüyor"du. Vıcık vıcık bir istismar vardı bu üslûpta... Kaldı ki bu üslûp, yargıyı etkilememiş, süreç olağan yolunda ilerlemişti. Son olayda, "Din" eksenli provokasyon iddiaları da, iddia niteliğini aşıp, duyarlı kesimlerin hassasiyetlerini kaşımayı tercih ediyor. Görüntüler içinde neredeyse bayan gazeteciler dışında bir tek kadın görüntüsü mevcut değilken, göstericilerin "açık kadınlar"a saldırıda bulunduğu (Kanal D, 11 Nisan ana haber) iddiası da, benzeri bir hassasiyet kaşıma eylemidir. Bunun da ötesinde, bu ve benzeri eylemlerin gerçekleşmesi, provokatörlerin kimliği konusunda gene de sağlıklı ipucu vermeyebilir. Çünkü 100 bin kişilik bir kalabalık içinde provokasyonu yapan, bunun şu veya bu gruba mal edilmesiyle sonuçlanacak sembol hareketleri devreye sokmayı da kolaylıkla başarabilir... Dolayısıyla, daha hiçbir soruşturma gerçekleşmeden medyada "din eksenli provokasyon" ihtimallerinden söz etmek tam da provokatörün amacına uygun bir davranış olmuştur. "Provokasyon"dan bahsedildiğinde işaret edilmesi gereken bir başka husus, ülkede, derin bir kışkırtma ortamının zaten mevcut olduğudur. İnsanlar burunlarından soluyor. İnsanlar barut gibi... İnsanlar, kibrit çaksan tutuşacak gibi... Türkiye'nin sokak sokak hareketlendiği başka zaman var mıdır? Demek fitili ateşleyen asıl, ülkedeki anormal zemindir. TOBB toplantısına Başkan Fuat Miras'ın "hükümet istifa" talebiyle gelmediği, önceden hazırlanan bildirisinde istifa talebinin bulunmadığı biliniyor. Peki nasıl oldu da "istifa çağrısı" çıktı bu toplantıdan? Nasıl oldu da Fuat Miras imza attı istifa çağrısının altına? "Altımı tutamadım" diyor Miras... İşte bu kadar! Demek ki o da provokasyona geldi. Kimin provokasyonuna? Oda başkanlarının! Yani kendi tabanının... TOBB Başkanı'nın bile kendi oda başkanları tarafından "provoke" edilebildiği bir ortamda, meydana çıkan 100 bin insanın, işinden olmuş, haftalarca siftah edememiş, vergilerden yılmış, çekleri geri dönmüş, çeklerini ödeyememiş, itibarını kaybetmiş 100 bin insanın, patlaması zor mudur? TÜSİAD'ın sözcüleri bile "dev millî şirketlerin yok pahasına el değiştirme tehlikesi" ile karşı karşıya kalacağı endişesini taşıyorsa, bunu en net biçimde ifade ediyorsa, küçük orta boy işletmelerin nasıl bir boğulma hissi yaşadığı tahmin olunabilir. İşsizler kadar iş sahipleri de yangın içinde... Her birinin konuşması çığlık gibi vurgu taşıyor. Hükümet tarafından "6 ay sıfır zam" vadedilen bir işçinin duygularını düşünmek gerekiyor. Nasıl tutacaksınız bu işçileri? Bu, kışkırtma değilse nedir? Yüzde 2.5 zam vaadedilen memurun hislerini nasıl kontrol edeceksiniz? 14 ay süreyle, Hazine Müsteşarı ile birlikte, geçmiş programın bürokratik patronluğunu yapan Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in, krizde, bir günlük çalımla, üstelik yönetimini üstlendiği Merkez Bankası'nın bilgilerini kullandığı kuşkusunu uyandıracak biçimde, servetini ikiye katladığını duyan insanlar ne hisseder bu ülkede? 14 ay nasıl teslim edildi bu ülkenin Merkez Bankası bu şahıslara? (Başsavcı Sabih Kanadoğlu'nun Erçel için soruşturma sürecini başlatması, yine Merkez Bankası'nın dalgalı kura geçiş sırasındaki işlemlerinin incelenmeye alınması son derece olumludur. Bu arada Gazi Erçel, o kuşkulu işlemle kazandığı paranın 31 milyarını Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bağışlayacağını açıklıyor. Bu ilginç bir jest. Çağdaş Yaşamcılar, laik-kemalist yapıları ile tanınıyorlar. Buna bakarak bu jestin aynı zamanda ilginç bir mesaj ya da savunma mekanizması olduğu da düşünülebilir. ) Ya yolsuzluklar? Ya toplumu vuran krize rağmen bir biçimde köşeyi dönmeyi becerenler? Buna bir de, polisin yanlış kullanımı, havayı dolduran silâh sesleri, yere düşen insanlardan bile esirgenmeyen cop, tekme darbeleri, panzerler, tazyikli sular eklenince ortalık toz duman içine giriyor. Evet, Türkiye bu haliyle zaten derin bır kışkırtma zemini halinde... Umutsuzluk, öfke, güven tükenişi birbiri üstüne binerek, toplumu geriyor... Bu gerilimin içinden dindar muhitleri yaralayacak bir provokasyon iddiası çıkarmak, başlıbaşına provokasyona katkı niteliği taşır. Türkiye'yi kanatacak bir tavırdır. Türkiye'de istisnasız herkes bir basiret sınavından geçiyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |