T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Çocuk ruhlu yalnız adam

Ödül üstüne ödül aldı, şarkıları Ulus'ta da dinlendi, Dudullu'da da. Farklı frekanslardaki insanların hepsinin beğenisini kazanan sanatçı- sosyolog Teoman'la yaptığımız söyleşinin sonunda, duygusal ama dengeli ve sıcakkanlı, hayal dünyası zengin, politize söylemlerden sıyrılmayı başarmış, çocuk ruhlu ve yalnız bir adam portresi çıktı.

b>Babasız ve yalnız bir çocukluk geçirmenizin müziğinize bir etkisi olmuş mudur sizce?

Babamı iki yaşında kaybettim ve, annem ve anneannem, teyzem ve çocuklarının olduğu, çok kadınlı bir ailede büyüdüm; ekonomik olarak da çok rahat bir çocukluk yaşayamayınca, insan can sıkıntısından kurtulmak için çareler arıyor. Ben de misket ya da futbol yerine kitaplara sığındım. Müzikle de o arada tanıştım, ama hakikaten âşık oldum müziğe. Hâlâ da öyleyim.

Müziğinize kitapların etkisi olmuştur herhalde.

Evet, en azından şarkı sözlerime olmuştur. Bilgiye açtım o zamanlar, hâlâ da aynı şey sürüyor. Meraklı biriyim, kitaplar da insanı geliştirdiğine göre, bunu büyük ihtimalle müziğime kanalize etmişimdir.

Sosyoloji mastırı yaptınız. Şarkıcı Teoman'la sosyolog Teoman'ın ilişkileri nasıl gidiyor?

Pek iyi gitmiyor. İyi geçindirmeye, mümkün olduğunca bir kişi olmaya gayret ediyorum. Yoksa bu ikili yaşam hakikaten çok rahatsız edici oluyor.

Çaba harcıyorsunuz yani...

Evet çünkü, bir taraftan sizi olmadığınız yere çekmeye çalışan, bu sektörün zorunlulukları diye dayatılan bir şey var. Bir taraftan da sizin baştan beri oluşturmaya çalıştığınız bir kimlik ve prensipler var. Eğer prensiplerinize bağlıysanız adınız kavgacıya, şımarığa veya küstaha çıkıyor. Öbür tarafın dediklerini yapmaya çalışırsanız isminiz yalancıya çıkıyor. Ben de sakin bir şekilde ortak bir platform oluşturmaya çalışıyorum. Sosyoloji öğreniminin öne çıkartılması da çok maganizel bir şey aslında.

Sosyolog müzisyenimiz pek yok biliyorsunuz.

Evet, Türkiye'de pop ve rock müzik şarkıcılarına baktığınız zaman genelde, ülke meseleleriyle hiç ilgisi olmayan, averajın çok altında insanları görürsünüz. Sanatın diğer alanlarındaki sanatçılar çok daha iyi pozisyonlardalar, beyin olarak da, üretim olarak da, toplumu kavrama olarak da. Türkiye'de müzisyenler çok donanımsız. Benim biraz öne çıkışımın nedeni de o.

Bu biraz da dönemsel bir şey değil mi? 60'larda70'lerde dünyada neler olup bittiğine dikkat eden insanlar şarkı yapıyordu. 80'lerden sonra yaşanan bireyselleşmeyle birlikte toplumsal sorunlara değinenler de azaldı.

Manevi nitelikler, değer yargıları da öyleydi o vakitler. Ben 80'de 13 yaşındaydım ve kendimi de ona göre kurguladım. Ama insanları çok da suçlamamak lazım. Şu anda 20 yaşında olan biri 1980 yılında doğdu. Onların aldığı prensipler ve dünyayı algılamak için elde ettikleri araçlar 90'larda oluştu.

O dönemlerde sizin yaptığınız müziği yapanlar sizin bulunduğunuz yere gelemedi, kitleselleşemedi.

Ben kendimi tam anlamıyla onlarla aynı kefede hissetmiyorum. Onların sosyal anlamda toplumu çekip çevirme ve mesaj verme gibi çabaları vardı, bende o yok. Ben sadece kendime birtakım prensipler edindim. Bunlar zaten çok klasik, ahlaki şeyler. Çok uydurmaya gerek yok ama üç kağıtçılık, hırsızlık gibi şeylere karşı çıkmak yeterli herhalde. 80'lerden sonra yerleşen uyanıklık ve kurnazlığın harika bir şey olduğu yönündeki kanının aksine benim için zeka, akıl ve dürüstlük çok daha önde tutulması gereken kavramlar.

Ulus-Dudullu kanka

Şarkılarını belli bir kesim insanı için yapmadığını söyleyen Teoman, varoşlardaki gençlerin duyularının daha açık olduğunu söylüyor: "Çünkü onlar değişimin farkındalar, statik değiller. Ulus'taki çocuk çok statiktir. Onun ne yapacağına babası çoktan karar vermiştir. O çocuk sonradan bu ülkenin bilmem ne fabrikasının başına geçecek olsa da, duyuları büyük ihtimalle Dudullu'daki çocuktan daha kapalıdır. Daha sonra ne yazık ki o da körelecek." Ve, yaşadığı bir "farkediş"ten bahsediyor: "Kral TV ödül töreninde salonda otururken birden kendimi bazılarına daha yakın hissettim; İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ahmet Kaya. Nedenini bilmiyorum ama kürsüye çıkan biri Orhan Gencebay'ı onore ettiğinde, ben de çok sevindim. Tam olarak akrabalık nerede kuruluyor bilmiyorum, müzikal anlamda kurulmuyor ama bir şekilde ruh abisi, kardeşi gibi. Onları dinlemiyorum ama sanki onlarla biraraya gelsek konuşacak çok şeyimi var gibi geliyor bana."

Her Pazar başka Teoman

  • Çizgi roman okurum; Zagor, Mister No, Texas vs. Hepsi de haktan-hukuktan yana kahramanlar. Hâlâ da okuduğuma göre, belki de öyle şeylere hâlâ ihtiyacım var.

  • Vokalin öne çıktığı şeyleri dinlemeyi seviyorum. Kayıt kalitesine falan bakma-dan atmosferi, şarkının kendisini ve şarkıyı söyleyeni daha çok öne alıyorum.

  • Dördüncü albüme hazırlanıyorum. Şu an da aklım orada. Onun haricinde çocuksu bir kişiliğe sahibim, bin tane planım var. Eskiden her pazar, izlediğim filmlerin ardından başka biri olurdum. Gelecekte hayatımda hem sinema hem edebiyat olacak. Ama yine de bana en çok haz veren, kendimi güvende hissettiğim ve yapmaya heves ettiğim tabii ki müzik.

  • Maks Jacop'dan öğrendiğim gibi, elimi attığım herşeyi şarkı sözüne nasıl dönüştürürüm diye düşünüyorum. Sürekli şarkı sözü yazıyorum ama kırk yılda bir beste yapıyorum. Sözleri isteyerek yazıyorum, besteleri mecburen.

  • Kliplerime, neler yapma-yacağımı söylemenin dışında katkım olmaz. Havuzda içki yudumlamak, 2001 model arabalara binmek gibi profan şeyler istemediğimi, yapay zenginlik gösterileri yapmayacağımı söylerim o kadar. Ama tercihim klipte hiç olmamaktır.

  • Lenin'e katılıyorum; sinema en büyük kültürel silah. Türk filmleri de eskisi gibi değil, artık sıkılmıyorum. Sinan Çetin'in Romantik'i de çok sevdiğim bir süreç oldu ama kamera önünde olmayı bir daha düşünmüyorum. Senaryo çalışmalarım var, film müziği yapmayı düşünüyorum.

  • Kamplaşmaya karşıyım ben. Konuştuğumuzda birbiri-mizi tanıyıp seveceğimizi düşünüyorum. 'Hadi birbirimiz sevelim' havarisi değilim ama en azından birbirimizden nefret etmeyelim. Çocukluğu-muzdan beri bize yüklenen paranoyayı yenelim. Gardımı-zı indirelim. Bütün bunlar her-kes gibi beni de kötümser yapıyor. İyimser ve umutlu değilim aslında. Kendimi yal-nız hissediyorum. Kötümser bir şarkı sözü yazarıyım.

  •  
    Tren yarın kalkıyor
    29 Nisan'a kadar devam edecek olan 20. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin sinema yolculuğu yarın başlıyor. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nca düzenlenen festivalde yerli ve yabancı sinemalardan 180 film 20 ayrı bölümde gösterilecek. Festivalde tam biletler 4 milyon, 19.00 ve 21.00 seansları dışında, öğrenci ile 65 yaş ve üstü izleyiciler için 3 milyon, sabah 10.30 seanslarında ise herkes için 2 milyon lira. Festivalin yarınki programı şöyle: Emek: Evrenin Melekleri, Sıcak Çikolata, Gece-yarısına Doğru, Sıcak Çikolata, Hatırlıyorum, Evet Hatırlıyorum. Atlas: Şah Mat, Meleklerin Yolu, Yedinci Kıta, Meleklerin Yolu, Yedinci Kıta. Sinepop: Terörist, Kısa ve Acısız, Gregory Peck'le Bir Sohbet, Baş Dönmesi, Kutsal Dil. Beyoğlu: Suzhou Nehri, Himalaya, Sachs'ın Hastalığı, Himalaya, Sachs'ın Hastalığı. Rexx: İkinci Kattan Şarkılar, Eksik Öpücük (Gösterimler sırayla ve beş seansta)
    13 Nisan 2001
    Cuma
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED