|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İşsizlik, yokluk ve sefalette tahammül sınırlarının sonuna gelmiş kitlelerin ufak bir kıvılcımla patlayacağı hukümet dışındaki her kesimce biliniyor, böyle bir neticeden endişe ediliyordu. Önceki gün Ankara'da o korkulan gerçekleşti. Olayda elbette provokasyon var, durumdan kendilerine yarar çıkaranların kışkırtmasının rolü mevcut. Ancak bu durumu sadece provokasyona hamletmek, gelecek daha büyük olaylara zemin hazırlayan bir gaflet olur. Unutmayalım küçük bir azınlık dışında herkesi derinden etkileyen ve fakirleştiren krizin 40. gününde "galiba yeni bir ekonomik politika belirlememiz gerekiyor" diyen bir başbakanla yönetiliyor Türkiye. Aynı başbakan Türkiye'deki siyasi yapının krizdeki rolünü henüz anlayamamış, "ikisinin birbiriyle ilişkisi ne?" diye soruyor. Ve bu başbakanı kendi parti gurubu birkaç dokunaklı söz karşısında avuçları patlayıncaya kadar alkışlıyor. Evet olayların palisi ve kamu araç ve gereçlerini taşlamaya kadar götüren boyutunda "tahrik" unsuru mevcut. Fakat aynı unsur bizzat başbakanın ve partisinin bu umursamaz tavrında daha fazla var. Siz milletle dalga mı geçiyorsunuz, Allahaşkına!... Aynı tavır, kimi mahalli yöneticilerde de var. İstanbul valisi çıkıyor, "Tespit ettik", diyor bu gösterileri yapanlar 24 bin kişilik küçük bir azınlık". İstanbul'un muhtelif yerlerinde her gün yapılan gösteri yapanların 24 bin gibi kesin bir rakam oluşturduğunu vali nasıl tespit etmiş acaba? Şimdi bu, milletin ısdırabını hafife almak değil mi? Bir tür tahrik unsuru taşımıyor mu? Kimi medyanın tavrı ise ayrı bir provokasyon unsuru. Sadece THK binasının da hedef seçilmesine dayanarak bazı medya kuruluşları dünkü provokasyonların üzerine hemen "dinci" damgasını bastılar. El-insaf! Bugüne kadar "dinci" denilen kesimin bir çok hak arama gösterisi oldu, kapalı öğrenciler polisler tarafından yaka paça götürüldü. Bunların hangisinde polise saldırıldı? Hangisinde kamu araçları taşlandı, tahrip edildi? Bu tavır "dinci" denilen kesimin protesto tipine benzemiyor. Daha yakışan guruplar var. Polisin açıklamasını beklemeden bu protestoları belli bir kesime malederek belli bir odağın menfaati adına kar devşirmek de bir provokasyondur. Bu provokasyonları yapanlarla, bunun faturasını "dinci" kesime çıkaranların aynı merkezden talimat aldıklarını düşünmek bile mümkün. Ortada her türlü provokasyona müsait bir elektrikli bir ortamın bulunduğu gerçek. Bu olayların çıkacağı çok önceden sosyologlar, sosyal bilimciler tarafından söylenmiş, ilgili makamlar uyarılmıştı. Kim kulak verdi bu uyarılara? O halde yapılması gereken bu elektrikli havayı doğuran şartları değiştirmek, milletin içine düştüğü yangını söndürecek tedbirleri almaktır. Bunun için de her şeyden önce başarısızlığı sabit olmuş bu hükümet artık çekilmeli, yerine ülkenin meselelerine sahip çıkacak bir başka sivil hükümet kurulmalıdır. Provokatörleri suçlayarak, gösterileri yasaklayarak bu yangını söndürmek mümkün değil. Gün "Vah, vah, vâh, yazık oluyor Türkiye'me" diye hayıflanmanın değil, akıl ve basıretle tedbir almanın günüdür.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |