|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ülkeyi kaosun eşiğine getiren cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımının temel nedeni Hazine'nin borçlanma politikasıdır. 1998 yılının başından beri iç ve dış kamu finansman açığını kapatabilmek için devlet çok yüksek reel faizlerle borçlanmaya gitti. 1997 yılında 18 milyar dolar olan iç borç stoku, kamu bankası açıklarıyla birlikte 54 milyar dolara yükseldi. Hazine'nin ödediği ortalama faiz döviz bazında % 35 civarındadır. Devlet'e 100 bin dolar borç veriyorsunuz, bir yıl sonra 135 bin dolar olarak geriye alıyorsunuz. Son üç yılda ödenen aşırı faiz 30 milyar doların üzerinde. Bu paranın bir kısmı yabancı spekülatif sermayeye ödendi. Devlete borç para verenler yüksek faizleriyle birlikte paraları yurt dışına çıkardılar. Üretime ve istihdama hiçbir katkısı bulunmayan spekülatif sermayeye sadece parasal oyunların karşılığı olarak aktarılan kıt kaynakların yurt dışına çıkışı adeta teşvik edildi. Bu ortamda özellikle hükümetin kurulmasına ve ayakta kalmasına destek veren sermaye ve gruplar da tatlı kârlar elde ettiler. Yüksek faiz ve borçlanma politikasının gereği olarak dövizin fiyatı, olması gerekenden düşük tutuldu. TL aşırı değerlendi, cari işlemler açığı patladı. Banka yolsuzlukları da hatırı sayılır bir kaynağın yurt dışına çıkışına neden oldu. Yabancı spekülatif sermayenin Borsa'da kazandığı paralar da dövize çevrilerek yurt dışına çıktı. Sonunda ülkenin döviz açığı devalüasyonu kaçınılmaz hale getirdi. Derviş de borçlanmayı sürdürüyor
Kemal Derviş'le değişen bir şey yok. Hazine yine borçlanmaya devam ediyor. Hatada ısrar ediliyor. Sıcak para ve borçlanma politikası terkedilmeden ekonomide kalıcı istikrar sağlanamaz, Türkiye tahrip edici döviz krizlerinden kurtulamaz. Yüksek reel faizle borçlanma bir taraftan ülkenin döviz kaynaklarını tüketirken diğer taraftan bütçe üzerine ağır bir yük olarak karşımıza çıkmaktadır. 2000 yılında toplanan vergilerin % 80'inden fazlasının faiz ödemelerine aktarıldığı gerçeği hatırlanırsa olayın vahameti ortaya çıkar. Devletin gelirlerinin çok büyük çoğunluğu faiz ödemesinde kullanılınca ülke kalkınması ve devletin asli fonksiyonlarının sürdürülmesi için gereken finansman yetersiz kalmaktadır. Özellikle sosyal amaçlı harcamaların GSMH'dan aldığı pay sürekli azalmaktadır. Çözüm iç borçların tasfiyesi
Krizden çıkışın tek bir çözümü vardır: Borçlanmayı durdurup, iç borçların Merkez Bankası kaynakları kullanılarak tasfiye edilmesi. Bunun dışındaki politikalar problemi çözmez, sadece ağırlaştırarak ileri bir tarihe atar. Kemal Derviş tarafından bulunacak dış kaynak ile piyasaların sakinleştirilmesi imkan dahilindedir. 10-15 milyar dolarlık bir kaynak ile dövizdeki artış bir süre kontrol altına alınabilir. Hatta, düşüş dahi yaşanabilir. Ancak, bu sakinlik uzun ömürlü ve kalıcı olmayacaktır. Zira, krizi oluşturan temel faktörler aktif konumdadır. Borçlanma temeli üzerine oturan politika sürdürülürse, muhtemelen içinde bulunduğumuz yılın son aylarında Türkiye yeni bir döviz krizine ev sahipliği yapacaktır. Yurt dışından gelecek kaynak piyasaların beklentilerinin altında olur ise ekonomi tamamen kontrol dışına çıkar. Dövizin önü açılır. Dolar 2 hatta 3 milyona ulaşabilir. Geçici ve günü kurtarmaya yönelik çözümler ülkenin geleceğini daha da karartır. Çözüm önerimizi özetleyelim. Hazine borçlanmayı durduracak. Kamu finansman açığı Merkez Bankası kaynakları kullanılarak yani para basılarak kapatılacak. Bunun için gerekirse Merkez Bankası Kanunu'nda değişiklik yapılarak, Merkez Bankası'nın Hazine'ye verdiği kısa vadeli avans oranı yükseltilebilir. Dövizin fiyatına müdahale edilmeyecek, piyasa şartlarında oluşması sağlanacak. Dövizin fiyatı istikrara kavuştuktan sonra, enflasyon oranında artırılacak, gerçekçi kur politikasından taviz verilmeyecek. Vergi oranları düşürülecek. Başta KDV oranı olmak üzere tüm vergilerde oranlar aşağılara çekilecek. Matrah artırımı esasına dayanacak vergi affı getirilecek, vergi borcu bulunan mükelleflere ödeme kolaylığı sağlanacak. SSK prim borçları için düşük faizle ödeme imkanı getirilecek. Özel Finans Kurumları'ndaki tasarruflar da garanti kapsamına alınacak. Bu önerinin olumlu yönlerine bakalım. Devlet iç borçtan ve bütçe üzerindeki faiz yükünden kurtulacaktır. 6 ay sonra iç borç stoku 15 milyar doların altına inecek ve faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı % 40'ın altına inecektir. Faiz oranları düşecektir. Devlet tarafından piyasadan çekilerek çar-çur edilen kaynaklar yatırıma ve tüketime yönelecektir. Piyasalar hareketlenecek, üretim ve istihdam imkanları artacaktır. Dış ticaret açığı ve cari işlemler açığı küçülecek, hatta cari işlemler dengesi artı bakiye verir hale gelecektir. Oranların düşürülmesine rağmen vergi gelirleri artacaktır. Olumsuz yönlerini ortaya koyalım. Enflasyon oranı üç haneli rakama yaklaşacak veya % 100'ün biraz üzerinde gerçekleşecektir. Ancak, hiçbir şekilde hiper-enflasyona yol açmayacaktır. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı ve buna bağlı olarak bütçe açığı azaldıkça enflasyon oranı en geç bir yıl sonra düşmeye başlayacaktır. Dövizin fiyatı biraz daha yükselecek, 6 ay sonra istikrara kavuşacaktır. Küçük bankaların birçoğu batacaktır. İlk bakışta olumsuz gibi görünen bu sonuç, ekonomideki zayıf ve finansal sistemi sarsan bankaların ortadan kaldırılmasına ve yeterli sayıda güçlü bankalarla yola devam edilmesine yol açacağı için olumluya çevrilebilir. Mevduat üzerinde devlet garantisi bulunduğundan 'panik' yaşanmayacaktır. Ücretlilerin satın alma güçlerinde azalma meydana gelecektir. Bu sakınca, faiz ödemelerinin azalması nedeniyle oluşacak kaynağın bir bölümünün ücretlilere aktarılmasıyla hafifletilebilir. Toplumun genel refah seviyesi azalacaktır. Son 3 yıldaki fiktif refah düzeyi ve üretim miktarının üzerindeki tüketim nedeniyle bu sonuç kaçınılmazdır. Bu kadar hatadan sonra bir bedel ödenmeden ekonomide kalıcı bir istikrarın sağlanması mümkün değildir. Bu bedel refah seviyesinin düşmesi, üretim düzeyi ile uyumlu bir tüketim seviyesine dönülmesidir. Öneri uygulandığında devlete TL cinsinden borcu olanlar büyük zarara uğrayacaktır. Keza, döviz cinsinden borcu bulunanların kayıpları yükselen dövizle birlikte artacaktır. Alternatif çözüm önerisi, harcamalarda tasarruf, vergi kayıp ve kaçağının azaltılması, Hazine arazilerinin değerlendirilmesi ve benzeri kaynak sağlayıcı paketlerle desteklenmelidir. Diğer taraftan, 2001 yılında ödenmesi gereken yaklaşık 30 milyar dolarlık dış borcun en az üçte ikisinin vadesinin uzatılması sağlanmalıdır. Mevcut şartlarda bu borcun tamamının ödenmesi zaten imkansızdır. Ana hatları yukarıda çizilen politikaları içermeyen hiçbir programın başarıya ulaşma şansı yoktur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |