![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Shipman'ın cesetleri, medyanın beklentileriİngiltere'de bugünlerde kamuoyu, yeniden katil doktor Harold Shipman'ın öldürdüğü hastaları ile ilgileniyor. Nedeni de, doktorun öldürmüş olabileceği hasta sayısının giderek artmakta oluşu… Bu sayının 345'in bile üzerine çıkabileceği söyleniyor. Şimdi, geçtiğimiz yıl yargılanıp ömür boyu hapse mahkum edilen doktorun, 24 yıllık doktorluk kariyeri didik didik inceleniyor ve çalıştığı hastanelerdeki ölüm olaylarında doktorun rolü araştırılıyor. Korkunç bir olay. İnsanın içi ürperiyor. Uygar bilinen toplumlarda da bu türden vahşet olaylarının yaşanabileceği sık sık görülüyor. Tabii bu tür istisnaların genel uygarlık anlayışı ile bir ilişkisi de bulunmuyor. Mesela, mahkum ve tutukluların hapishanelerde açlık grevi yapması da çok sık görülen bir şey değil. Böyle birşey olsa sanırım medya bu meseleyi, en az Doktor Shipman meselesi kadar önemser. Buradaki gazetelerde Türkiye'deki ölüm oruçlarıyla ilgili pek birşey çıkmıyor. Opersyon sonrasında bazı haber ve yorumlar çıkmıştı. Sonra arkası kesildi. Ama görüyorum ki Türkiye'de de durum aynı. 395 kişinin ölüm orucunda olması ve bunlardan çoğunun da ölüm sınırında bulunması nedense medyanın önemli bir bömünü ilgilendirmiyor. Hatta bazılarında, İngiltere'deki katil doktorun haberini gördüm, ama cezaevlerindeki ölüm oruçlarıyla ilgili haberlere rastlayamadım. Şimdi önümde duran kitaba bakıyorum da, onu yeniden okumanın tam zamanıdır diyorum. 'Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir, Noam Chomsky' İçimden. "böyle dedirtir" diyorum. Aynen Türkiye'de olduğu gibi. 1118 tutuklu ve hükümlü açlık grevi yapıyor, bunlardan 395'i ise ölüm sınırında, ama bakıyoruz özellikle TV'lerde ses seda yok. Yetkililer, gerekirse 2'inci bir operasyon yapacaklarını söylüyorlar. Sanıyorlar ki, onları zorlayarak bu meseleyi halledebilecekler., Medyayı hala bu olayı örtülemek konusunda kontrol ediyorlar. Aslında etmelerine bile gerek yok. Bugun medya Türkiye'de, değişime karşı, otoriter ve özgürlük karşıtı odakların sözcüsü durumunda. Özgürlük, demokrasi ve insan haklarından söz eden birkaç gazetecinin kibarca çabaları bu genel tabloyu değiştirmiyor. Kabul etmek lazım ki, medya, halkın bu olaydan soğuması ve hatta bu olaya cephe alması için çok iyi görev yaptı. Şimdi insanlar, onlara yapıştırılan 'terörist' yaftası ile giriştikleri bu umarsız mücadelede kendi ölümleriyle başbaşa bırakılmış durumdalar. Sanki olay Türkiye'de cereyan etmiyor; sanki medyanın ara ara ilgisiz haberler vererek duyurduğu başka bir ülkedeki ölüm oruçları bunlar… Katil doktor Shipman olayını verir gibiler. İngiliz basını şimdi açlık grevlerinden pek söz etmiyor ama, -bunu düşünmek bile istemiyorum-, ölümler başladığı zaman gelişmeleri en iyi şekilde vereceğinden de hiç kuşku duymuyorum. 395 insan, 395 genç 'arkadaş', ölümün sınırında ve kamuoyu, bunlar kendi çocukları olmadığı için duyarsız davranıyor. Belli odaklar böyle istediği için. Haklı haksız, örgüt hatta terörist laflarını bırakın şimdi bir kenera. Unutmamak gerekir ki ölüm olayı, insanı çok etkiler. O zaman da iş işten geçmiş olur. Evet, ölümlere alışığız, alıştırdılar bizi, ölümlere, şiddete, insanlığı dışlamaya. Ama bu ölümleri kimsenin kolay kabulleneceğini sanmıyorum. Hepimiz bu genç ölümlerin sorumluluğu altında ezilir gideriz. Türkiye artık bir tek insanının bile ölmesine izin vermemeli. Burada insan hayatı söz konusu iken devlet otoritesinin gibi lafların yeri mi olur? İnsanlık konusunda medyayı değil, vicdanınızın sesini dinleyin yeter.
kduzgoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|