|
Nasıl bir siyaset
Bu başlığa bakıp, günlük siyasetle ilgili bir değerlendirme yapacağım anlaşılmasın. Fakat, günlük siyasetinin de, böyle bir yorumdan alacağı dersler olabilir.
Siyaset; bir yönetim sanatı olarak lugat ve ansiklopedilerde yer alsa da, günümüzde bilim ve sistem anlayışı dışında bir yapılanmayı sembolize etmektedir. Özellikle Batı medeniyetinin dışındaki ülkelerde siyaset; bazı kişi ve zümre hakimiyetlerini "meşrulaştırma vasıtası" olarak fonksiyon görmüştür.
Hal böyle olunca, toplumları bu tür bir siyasete adapte etmek için birtakım "manevi ve olağanüstü güç ve hareket merkezleri" oluşturmak gerekiyordu. Bu tarz bir yola girilerek; "kişi miti"ne dayalı bazı manevi dayanaklar ile kitlenin duyguları harekete geçirilmiştir.
Böyle bir siyaset; tabiatıyla kişi ve grupların arkasındaki manevi, geleneksel, tarihi faktörlerin sis perdesi arasında; ve pek de ahlaki olmayan bir tarzda sürdürülmüş olmaktadır.
Siyasetin bu tarzı; ülkenin inanç, gelenek ve diğer benzeri köklü sosyal değerlerine gönül vermiş; büyük bir kesimini şimdiye kadar etkilemiştir. Tabanda bulunanlar; insanları bu tür manevi ve geleneksel ölçülere bağlılıkları nisbetinde desteklemiş; olayın ekonomik, sosyal ve diğer yönlerine pek irdelememiştir.
Peki, bundan sonra nasıl bir siyaset gerekmektedir?
Öncelikle siyaset; reel faktörler (gerçekçi bulgular) üzerine oturmak zorundadır. Şüphesiz insanların ahlaki ve geleneksel özellikleri; topluma karşı hissi ve manevi yakınlıkları çok önemli birer değerdir. Fakat siyaset; bu manevi niteliklerin insan kişiliklerine yön vermesinin arkasından, kadroların toplumsal sistemi ve işleyiş mekanizmasını olumlu yöne kanalize etme, insan hak ve huzurunun elde edilmesi ile ilgili pratik ve temel hedefleri gerçekleştirebilme mahareti olmalıdır.
Bundan dolayı, ülkeye yön verecek siyasi kadroların; öncelikle toplumla işbirliği içerisinde, onların bakışıyla olaylara bakabilen bürokrat ve teknokratlardan seçilmesi önem arzetmektedir.
İkinci olarak; bu kadroların, ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda temel ve köklü projeler ortaya koyabilen ve onları uygulamaya kararlı bir eylem planını yürütebilecek çapta olmaları gerekiyor.
Kendisine güvenilecek bir siyasi hareket; insanının coğrafi, siyasi ve etnik yönlerini mesele etmeksizin, kadrolarının dökümünü yapıp, en uygun yer ve alanda onları değerlendirmeyi başarabilmek zorundadır. Kadrolaşma hareketinin temelinde; dost, hemşehri, yeğen, amca, arkadaş, ağabey gibi faktörler değil; ehliyet, tecrübe ve nitelik yeterliliği aranmak durumundadır.
Topluma ümit verebilecek siyasi hareket, herkese karşı açık, yakın, güvenilir ve çevresinde sevilen, iş başarmış insanlardan oluşan "tabii ve sosyal yapılanma önderleri" ile kendi bünyesini oluşturan bir anlayışın eseri olmakla, ancak misyonunu yayabilir ve güven sağlayabilir.
Şimdiye kadarki birçok siyasi hareket; ya kuruluşunda veya kuruluşundan bir süre sonra, topluma malolmak yerine; toplumu gütmek ve kullanmak isteyen kimi "zinde güçler"in etki alanına girmiş; halka karşı sürekli "show" yapıp, bu tür grubların isteği doğrultusunda hareket etmiştir.
Bundan sonraki zaman dilimi, siyasetin "zor yapılacağı" bir dönemdir. Siyaset; artık, "sosyal kimliği" oturmuş bir kesimin bilgisi, görgüsü ve cesareti üzerinde yükselmek durumundadır. Sosyal kimlik oluşmadan, siyasi kimliğin gelişmesi ve toplumda yeni bir oluşuma vesile olması; sosyal kanunlara aykırıdır. Fakat, aceleci ve kişi temelli hareketler, böyle bir değerlendirmeyi yapamamışlar veya yapmak işlerine gelmemiştir. Artistik, kuru, yavan ve dar siyasetçilere bundan sonra bu mücadele sahasında fazla itibar edilmeyecektir.
Sosyal kimliği oluşmamış; stratejilerini toplumsal değerler ve gerçekler üzerine oturtamayan grupların, sadece yükselme, itibar elde etmek ve menfaatlere ulaşmak üzere siyaset etme yolları büyük ölçüde tıkanmıştır. Bunun yanında, siyasi konjonktürün büyük bir boşluk meydana getirdiğini görüp, sadece bundan yararlanmak düşüncesiyle hareket edip, büyük başarılar elde edeceklerine inananlar varsa, aldanmaktadırlar. Şu anda toplum, siyaset alanında tüm mevcut yaklaşım ve metodlara büyük bir şüphe ile bakmakta, kendi dünyasını anlayabilecek; problemlerini çözebilecek bir siyasi oluşumu beklemektedir. Bu bakımdan, böyle bir ortamdaki siyasi hareketin; kendine ve imajına güvenmekle yetinmeyip, toplumu kucaklaması ve ülkedeki geleneksel siyasetin hata ve eksikliklerini ilmi bir incelemeyle belirleyerek politikasını oluşturması gerekecektir. Toplumu, sadece potansiyel güç olarak kabul edip, onunla işbirliğine ve bütünleşmeye gitmeyen siyasi yaklaşımlara, hangi görüş olursa olsun, pek prim verilmeyeceği görülecektir. Türkiye'de önümüzdeki günlerde heyecanın, kavganın ve tarafgirliğin değil; aklın, ihtiyacın ve sistemli hareketin yönlendireceği bir siyasetin hakim olacağı anlaşılmaktadır.
7 OCAK 2001
|