YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

'Filler ve çimen', ya da hayal kırıklığı...

Sizin bu yazıyı okuduktan sonra vereceğiniz tepkileri ben baştan kabul ediyorum: Evet, Susurluk konulu bir film oluşu beni aşırı heyecanlandı... Evet, gösterime girdiği gün gidip izlememde reklâm bombardımanına tutulmamın etkisi büyüktü; hayal kırıklığımda bu da rol oynamış olabilir... Evet, şu sıralarda çok Amerikan filmi izliyorum... Bunları kabul ediyorum, yine de bir tepkinize baştan itirazım olacak: Hayır, Türk filmleri konusunda olumsuz peşin hüküm sahibi değilim...

Aslına bakılırsa, Derviş Zaim'in yazıp yönettiği 'Filler ve çimen' filminde 'Susurluk' denilince akla gelen herşey var: Mafya-bürokrat-politikacı üçgeni... Tetikçiler... PKK ile işbirliği halinde Kürt mafyası... Türkiye içinde ve Orta Asya'ya yönelik kumarhane ve uyuşturucu trafiği... Rus mafyası ve Amerikalı istihbaratçı figürleri bile unutulmamış... Sonra tanıdık tipler: Tetikçilerle içiçe, uyuşturucu kaçakçılarından rüşvet alan politikacıyı bir yerlerden tanır gibiyim... Kumarhanesini satmadığı için öldürülen 'patron' ile her işe bulaşan 'istihbaratçı' da göze âşina... Öldü diye ilân edildiği halde yaşamaya devam eden 'sakallı tetikçi' de...

"Susurluk" denildiğinde zihinlerde uyanan her tip, her kurum, her ilişki bir biçimde yer alıyor filmde... Filmde herşey var, ama ortada elle tutulur bir film yok...

Bir hafta önce, çekildiği yıl 'en iyi film' oskarına aday gösterilen, Gene Hackman'ın başrolünü oynadığı 'The Conversation' (Konuşma) filmini izledim. 'Filler ve çimen' ile benzer bir konu işleniyor onda da. Hackman, müşterisi çıkınca insanları dinlemeye alan, gözetleyen güvenlik uzmanı Harry Caul'u canlandırıyor filmde... Parkta, kalabalıklar arasında fısıltıyla konuşan genç bir kadın ile erkeği dinlemeye alıyor... Bu arada güvenlik sektörünü bir yan motif olarak ekrana taşıyor yönetmen Francis Ford Coppola. Avın avcıya, dinleyenin dinlenene dönüştüğü karmaşık ilişkiler ağı, iki saatlik filmin nasıl geçtiğini unutturuyor izleyiciye...

"Amma da yaptın ha, Amerikan filmiyle Türk filmi karşılaştırılır mı?" diye itiraz edecekleri hemen uyarayım: 'The Conversation' bundan tam 27 yıl önce çekilmiş ve 1974 yılında gösterime girmişti... O bildik, vurdulu kırdılı, müthiş teknolojik efektlerin kullanıldığı bir film değil bu... Dış mekânlar 'Filler ve çimen'de olduğu kadar sınırlı... Gene Hackman henüz orta yaşta, bugünün ünlüsü Harrison Ford üçüncü derece rollerden birini üstlenmiş... Coppola'nın iki 'Godfather' (Baba) filmi arasında çektiği 'Konuşma', kullanılan trükler ve teknoloji bakımından üstün değil 'Filler ve çimen'den; izleyiciyi, sağlam bir öyküye dayanan senaryosu ve inandırıcılığıyla ekran karşısında teslim alıyor...

Susurluk'tan ortalığa saçılan pislikler, kanun kaçaklarının politikacılar, istihbaratçılar ve Emniyet mensuplarıyla al takke ver külâh olduklarını gösterdi. PKK ve uyuşturucu bağlantılarına ışık tuttu. Kumarhane mafyası olgusunun varlığını pekiştirdi. "Kurşun atarken de kurşun yerken de şerefli" olduğuna inandırılan tetikçilerden haberdar etti bizi. Bu işlere bulaşan devlet görevlilerinin gerektiğinde zâlim olabildiklerini de öğrendik. Ancak, Susurluk ile irtibatlı ilişkiler, Derviş Zaim'in öyküsündeki kadar şematik, onun anlattığı kadar yoz ve kör parmağım gözüne değildir. Keşke olsaydı; o zaman, telefonla rüşvet isteyen bakan hemen tespit edilir, cezaevlerinde kimlik değiş-tokuşu yapılan tetikçi kolayca enselenirdi...

Filme verilen olumlu tepkiler Derviş Zaim'in iyi niyetli çabasına alkış olmalı. Antalya Film Festivali'nde altı ayrı dalda birincilik ödülü alan bir film bu. Şematik de olsa politik sinema örneği pek yok ülkemizde; olanlar belli bir ideolojik pencereden olayları yorumluyor. Zaim, bu filmle, devlet içinde uzantısı bulunan çeteler konusuna uzatmış kamerasını; bildiği ve anladığı kadarıyla... Sorun, bildiklerinin fazla kategorik oluşu, bir de bazı ayrıntıları yanlış anlaması... Bu da, senaryo üzerinde biraz daha çalışılsa çok inandırıcı olabilecek bir filmin ayaklarının yere basmasını engellemiş...

Politikacı, istihbaratçı, çeteci, tetikçi arasındaki ilişkilerin gerçek yüzü anlaşılmıyor filmde ve bunları birbirine yaklaştıran 'omurga' ortada hiç görünmüyor... Başkahraman maratoncu kızın her günü yasadışı tiplerle kesişiyor filmde, her olayın merkezinde o var, ama tamamen tesadüfen... Gün kızın sokakta olduğu saatlerden, İstanbul da onun uğradığı yerlerden ibaret sanki...

Filmi kategorik kılan, ekrana yansıttığı tiplemelerin 'kendine özel' birer vak'a sanılacak kadar sistematiklikten yoksunluğu... Kirli işlere bulaşmış 'bir' politikacı var; o ortadan kalktığında Susurluk'un üçüncü ayağı kırılacak gibi duruyor... İstihbaratçının hangi güdülerle hareket ettiği tam anlaşılamıyor; politikacıya 'namussuz' olduğu için mi, yoksa başka bir sebepten mi karşıdır, bilemiyoruz... 'Sakallı tetikçi' gaddar mı gaddar, ama ona yüklenen esas rol 'uyuşturucu' ticaretine trafik memurluğu... Mayın ayında yapılan Avrasya Maratonu sırasında Noel Baba kıyafetli tipler ortalıkta dolaşıyor...

Susurluk'un uyandırdığı bilinç daha pek çok filme maya teşkil edecektir, etmelidir... Umarım, bundan sonrakilerde inandırıcılık ihmal edilmez...


7 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...