YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Bir başka Yunanistan öyküsü

Geçen yıl Selanik'i konu alan bir belgesel hazırlamak üzere hazırlıklara başladığımda kafamda flu bir resim vardı. Mübadele ile Müslüman ve Türk unsurun tümüyle boşalttığı, beş yüzyıllık tarihî dokunun hemen hemen yok edildiği bir Selanik resmi vardı. Zaten ilk bakışta Selanik bir Yahudi şehriydi, biraz da Dönmeler vardı. Selanik Yahudiler'in ışıltılı şehriydi. Peki ama Müslümanlar ve Türkler burada yaşamamış mıydı? Hıristiyan ahalinin bu şehirle alakası ne kadardı? Dışardan bakan birinin Selanik imajı bu konularla sınırlıydı. Bu imajın oluşmasında yapılan yayınlar ve Yunanistan muhabbetinin etkisinin büyük payı vardı.

Konuyu araştırmaya başladıkça kafamdaki resim değişmeye başladı. Selanik sadece bir Yahudi şehri değildi. Buranın Müslümanlar ve Türkler; Rum ve Bulgarlar'ın da içinde olduğu Hıristiyanlar'ın yüzyıllarca bir arada yaşadığı Osmanlı mozaiğinin tüm unsurlarının toplandığı bir harmoninin adı olduğunu farkedecektim.

Evet Müslüman ve Türk unsur hiç kalmamıştı. Fakat tahmin ettiğimden daha fazla sayıda gözle görülür bir Osmanlı eseri ayakta kalmayı başarmıştı Türkler gitmişti ama Anadolu'dan buraya gelen Rumlar Anadolu'yu Selanik'e taşımışlardı. İşte bu yoğun çalışma sırasında tanıştım Mehmet Ali Gökaçtı tam bir Selanik tutkunu bir araştırmacıydı. Onu diğer Selanik "muhibbanları"ndan ayıran farkın, Selanikli olmasının yanısıra, Selanik'in sadece Yahudiler'den, Rumlar'dan ibaret olmadığının bilincinde ve bunun bilgisine vakıf bir araştırmacı olduğunu keşfetmekte gecikmedim..

Georaphika

Sonuçta araştırmacı M. Ali Gökaçtı'nın yıllardır Yunanistan üzerine yaptığı araştırmalar ürün verdi. Bir yanda Osmanlı arşivlerini incelerken fırsat buldukça diğer tarafta yaptığı gezilerinde Yunanistan'ın hemen her köşesini görmüştü. Yıllardır yaptığı çalışmalar sonunda kitaplaşarak hacimli bir eser meydana geldi: Geographika, Yeniden Keşfedilen Yunanistan. (İletişim Yayınları).

Kitap üç bölümden oluşuyor: İlk bölümde, antik dönem Yunan dünyasından Hıristiyanlığa kadar olan dönem ele alınıyor. İkinci bölümde Hıristiyanlığın ortaya çıkışından sonraki dönemi içeren Yunan dünyası inceleniyor. Son bölümde ise, Osmanlı döneminden 20. yüzyıla kadar Yunanistan kısmına ayrılmış.

İlk iki bölüme ilişkin bilgiyi Yunanistan hakkında yazılmış kaynakların tümünde bolca bulmak mümkün. Ancak Yunanistan'ın Osmanlı dönemiyle birlikte bir bütün içinde incelendiği kaynak yok denilecek kadar az. Osmanlılar'ın bugünkü Yunanistan topraklarına girişleri, kurdukları yönetim biçimi, oluşturdukları toplum modeli hakkında epey ipucu veriliyor kitapta.

Osmanlı döneminde nasıl bir toplum oluşturulduğu, başta mimari olmak üzere hâlâ ayakta kalmayı başarmış Osmanlı sanat eserlerinin kül altında kalan hikayesini okurken yeni bir dünyanın keşfine çıktığınızı farkediyorsunuz. Bu kadar çok sözü edilmesine rağmen çok değil 80 yıl öncesine kadar o topraklara rengini veren mirası açığa çıkaran bir tür kazı çalışması.

Haritaları ve renkli resimleriyle 616 sayfa hacmindeki Georaphika'nın yarısı Osmanlı dönemine ayrılmış. Pekçoğu ortadan kaldırılmış, ayakta kalanların büyük kısmının da ya restorasyon adına deforme edilerek farklı amaçlarla kullanıldığı ya da kendi kaderine terkedilmiş halde bir dönemin tanıklığını yapan, bir döneme işaret eden Osmanlı eserleri titiz bir çalışmayla gün yüzüne çıkarılıyor.

Yüzlerce yıl bir arada yaşadığımız gayrimüslim halkın içinde en fazla kaynaştığımız, zevk ve gelenekleriyle birbirinden çok şey alıp verdiğimiz topluluk herhalde Rumlar'dır. Dînî simgeler tümüyle yok edilse de hayatın içine girdiğinde ortak kültürel unsurların ne kadar çok olduğunu keşfetmek kaçınılmazdır. Ancak bu ortaklığın hep Yunan, Rum tarafına vurgu yaparken Osmanlı unsurunun veya daha doğru bir ifadeyle Türk ve Müslüman rengini atlayan yaklaşımlar kendimizin de Yunanistan'ın da tanınmasını engellemektedir.

Tekrar benim Selanik hikayeme dönecek olursak, Osmanlı sonrası oluşturulmak istenen Yunan ulus-devletin kompleksli politikalarının olanca kıyımına uğramasına rağmen ayakta kalan mimari eserlerin çeşitliliği dikkat çekici. Sadece dînî eserler değil Osmanlı modernleşmesinin, sanayileşmesinin ilk örneğini oluşturan eserlerin hikayesini dinlemek, ayrıntılar arasında gizlenen noktaları ortaya çıkarmak eksik ve yanlış okunan tarihin işlevsel hale gelmesine katkıda bulunacaktır. Belgesel çekmeye başladığımda her şeyden evvel bu şehrin bir Müslüman şehri olduğunu farkettim. Yahudiler önemli bir unsurdu ama her şeyden önce bir Osmanlı ve Müslüman şehriydi. Yahudiler vardı, Hıristiyanlar da vardı burada. Egemen, şehre rengini veren en önemli unsur ise Müslümanlar'dı. Müslüman Selanik'i görmeden yapılacak Selanik resmi eksik ve yanlıştı. Dahası modern Türkiye'yi anlamak ve anlamlandırmak bile mümkün değildi.

Eğer bir Türk-Yunan dostluk hattı oluşturulacaksa bu ancak iki tarafın da Osmanlı'yı doğru okumalarıyla mümkündür. Türkler ve Yunanlılar Osmanlı geçmişleriyle barışmadıkça (bunun ne kadar zor olduğunun farkındayım) iki ülke arasında var olan temel sorunları çözmeleri, bunları konuşmadan kurmaya çalıştıkları dostluğun gerçekleşmesi mümkün değildir.


16 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...