Vaka-yı adiye mi yoksa bunlar?

Peş peşe yapılan operasyonlar Türkiye'de kokuşmuşluğun ne boyutlarda olduğunu ortaya koyması bakımından dikkat çekici. Her operasyona ayrı bir isim vermeleri olayları takip bakımından iyi. Ancak korkarım, yakında sözlüklerde kelime kalmayacak, temizlik operasyonlarına isim bulmak için. Paraşüt, Hayal, Serhat, Kartal, Balina, Kasırga 1, 2, 3, 4, Bufalo, Sis, Fırtına, Beyaz Enerji, Kirli Perde. Şimdilik tespit edebildiklerim bunlar. Affedersiniz bir de çiçeği burnunda bir Hasat operasyonumuz var. Şüpheniz olmasın, kararlılık devam ederse arkası gelecek.

Burada üzerinde durulması gereken bir kaç nokta var. İlk önce eğitim sistemimiz üzerinde durmak gerekir. Bu nasıl sistemdir ki sahtekar yetiştirmekte üzerine yok. Eline fırsat geçen bir daha ya geçer ya geçmez diyerek bulunduğu konumun imkanlarından sonuna kadar yararlanıyor. Bunu yaparken de hiçbir düşünce, bağlılık, aidiyet buna engel olmuyor. Mecburi eğitimin kaç sene olacağı, kesintili mi kesintisiz mi yapılacağı probleminden daha hayati olan, bu sistemin insanımıza neyi vermesi gerektiğidir. Eğer "devlet malı deniz..." anlayışını yerleştiren veya bunun doğmasını engellemeyen bir eğitim sistemimiz varsa, onun hangi şekil şartları içinde yapıldığı önemli değildir.

Denetim ve yargılama sistemimizin bu tür yolsuzluklarda neden bu kadar geç ve güç devreye girdiği de ayrı bir problemdir. Bu yolsuzlukların hiç birisi yeni değil. Daha da önemlisi bu yolsuzlukların bir kısmı denetim mekanizmaları tarafından ortaya çıkarılmış, ancak daha etkin makamlar tarafından üstü örtülmüş. Eften püften meselelerde durumdan kendilerine görev çıkaran kişiler, kuruluşlar neden bugüne kadar bu yolsuzlukların önlenmesi gibi bir görevi kendilerine çıkarmadılar?

Denetim ve yargılama sistemindeki eksiklikten dolayı yolsuzlukları yapanın yanına kâr kalması dürüst insanların ahlakını da bozmaktadır. Eline her fırsat geçenin malı götürdüğü bir ortamda dürüst insanların bir süre sonra kendilerini "fırsatları değerlendirememiş bir kimse", haydi adını tam koyalım "enayi" hissetmemesi nasıl önlenecektir?

Ortaya çıkan yolsuzluklardan da anlaşıldığı gibi, "dört başı mamur" bir "hortumlama" için hem bürokrasi (sivil asker) hem etkin siyaset adamları hem de özel sektörden bu işe yatkın olanların beraber hareket etmesi şarttır. Bu sacayağını tamamlayamayanlar sonu hüsranla biten bir maceraya atılmış olurlar. Şimdiye kadar ortaya çıkan yolsuzluklarda hep iş adamları ve bazı bürokratlar hesaba çekildi. Bürokrasinin bütünüyle hesaba çekildiği de şüphelidir. Ama en önemlisi bu yolsuzlukların siyasi ayağı hiç ortada görünmüyor. Bu mümkün müdür? Bazı siyasiler tarafından yapılan "Siyasi partiler 'kara para aklama' mekanizmaları olmamalıdır" tesbiti doğru ise bu hortumlamalarının siyasi ayağı da ortaya çıkarılmalıdır. Aksi halde bünyedeki kanserli hücrelerin yeni bir "metastaz" yapması kaçınılmaz.

En çok neye hayret ediyorum, biliyor musunuz? Başörtüsüne serbesti talebini Cumhuriyete, devlete yönelik bir tehdit olarak görüp kök kazımak, bel kırmaktan dem vuranlardan devletin altını oyan bu yolsuzluklar konusunda hiç ses seda çıkmıyor. Demek ki bu soygunların Cumhuriyete, devlete yönelik hiçbir yönü yok. Belki de bütün bunlar bir vaka-yı adiye, biz gözümüzde büyütüp pireyi deve yapıyoruz. Ne dersiniz?..