YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Sonunda birisi moraracak, ama kim?

Ne yalan söyleyeyim, gönlüm "Karşı çıkmaya cesaret ettim" diyen meslektaşımdan yana, ancak aklım "Cevap vermeye cüret edemezlerdi" diyen emekli generalin doğru söylediğine inanıyor...

Konuyu artık biliyorsunuz. Kimliğini Hindistan'daki Sağır Sultan'ın bile duyduğu 'düğmeci asker' aranıyor ya, "Düğmeye bakan değil, biz bastık; bakanın üzerini çizin" sözünü manşete taşıyan Hürriyet, "Haber kaynağımızı açıklamayız" diye babalanıyor. Bu tavrını güçlendirmek için, gazete yönetmeni, "28 Şubat sürecinde manşetleştirdiğimiz, 'Bu defa işi silâhsız kuvvetler çözsün' sözünün sahibini de, Genelkurmay ısrar ettiği halde, açıklamamıştık" diye yazdı. 28 Şubat'ın Genelkurmay genel sekreteri Tümg. Erol Özkasnak'ın tepkisini çeken bu açıklama işte... "Sıkardı" anlamına "Cüret edemezlerdi" diye kendilerinden söz ettiği kişiler, Hürriyet'in yönetmeni Ertuğrul Özkök ile Ankara temsilcisi Sedat Ergin...

Bu olayda "Özkasnak doğru söylüyor" diyebilmek isterdim; ancak Genelkurmay'ın varlığını kabul ettiği 'Andıç' için, "Uydurmadır" demekten çekinmediğini bildiğimden yoğurdu üfleyerek yemekte yarar görüyorum. Doğrudan bir kere bile şaşanın sözünü ihtiyatla karşılarım ben. "Bu olayda doğruyu Sedat Ergin söylüyor" diye kestirip atmam da imkânsız; çünkü, tepkiye cevap verirken bile, "28 Şubat'ı destekledim, o gün doğru yaptığıma bugün de inanıyorum" diyen kişi doğrulara sâdık kalmayabileceğini alenen duyurmuş oluyor...

Özkasnak'ın tepkisi zehir zemberek. Şu satırları beraberce okuyalım: "O dönemde Genelkurmay karargâhıyla çalışabilmek için askeri kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargâh bir şey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalemler, bugün benim kaynak soruşturması yaptığımı iddia eden kalemlerdir." Şunları da okuyun: "Bugün (..) 'Haberin kaynağını sordu, ama söylemedim' ifadeleriyle böbürlenerek sunulan masa başında oluşturulmuş haber, bana, kundakçıların yangını çıkardıktan sonra karşısına geçip keyifle seyretmelerini anımsattı. Belki, bu görüşlerim yayınlandıktan sonra da lâf cambazlarının saldırıları ile karşı karşıya kalacağım."

O günleri hatırlayınız. Türkiye'yi sözde 'irtica' tehlikesinden kurtarma amaçlı bir cephe oluşturulmuş ve bu amaçla en olmayacak cephe arkadaşlıkları kurulmuştu. "En olmayacak" dememin sebebi açık: Ortalığa salınan korkunun sanallığını ve kamu kaynaklarını hortumlamaya yaradığını keşfedip teşhir etmesi gereken medya, süreci yönlendiren iradenin emrine girmişti. Hürriyet, grup gazetesi Milliyet'te çıkan Özkasnak'ın açıklamalarını, "Milliyet'in Ankara temsilcisi Fikret Bila'nın eline tutuşturulan metin" diye küçümsüyor bugün, ama o günlerde benzer metinleri alabilmek için karargâh kapısında onlar da kuyruğa giriyorlardı... 'Andıç' olayını hatırlayınız: Karargâh, "Bu yayınlanacak" tâlimatıyla gönderdiğinde, kendi meslektaşlarını haksız yere suçlayan metni, hiç sorgulamadan, manşete taşıyıvermişti Hürriyet...

Olup biteni tasvip etmeyen bizler, 'gazeteci' kisveli tiplerin ne zaman karargâha çağrıldıklarını ertesi günkü haber ve yazılarından çıkartıyorduk... Başta 'beşi birarada' gerçekleşiyordu ziyaretler; sonra herbirine ayrı gün tahsis edildi. En çok 'mama'nın ona saklandığını sezdiğim günden beri, ziyaret günü cuma olanın güya sezdirmeden yazdıklarını okuyabildiğim cumartesileri iple çekiyordum... O günkü karargâhla o günkü cuma ziyaretçisinin arasının bugün açılması ilginç...

Kayınpederi emekli paşa olan bir dostum, "Hiç üzülme" demişti bir gün bana, "Esas üzülmesi gerekenler başkaları..." Sonra da eklemişti: "Fikirlerinizi tasvip etmiyor ve sizlere müthiş kızıyorlardır; ancak kendileriyle işbirliği yapanlardan iğrendiklerine emin olabilirsin..." O bu sözleri söylerken, o sırada bir kanalda canlı yayınlanan, 28 Şubat paşalarından biriyle iki 'gazeteci' arasındaki sohbeti izliyorduk ve dostum, "Paşa'nın şu adamlara bakarkenki yüz ifadesine dikkat" dedikten sonra o tespiti yapmıştı... Benim burnum 'iğrenç' kokulara ayarlı olmadığı için tereddütteyim; Tümg. Erol Özkasnak'ın Sedat Ergin ile Ertuğrul Özkök'ü hedef alan açıklamasında o dostumun tespitine hak verdiren bir ton var mı?

Özkasnak'ın "28 Şubat'ı ve rahmetli Oramiral Erkaya'nın ruhunu rahat bırakın" haykırışı önemli. "Erkaya ölmeseydi bunu yazamazlardı" demeye getiriyor... "Koşulların değişmesinden yararlanıyorlar" diye de yakınıyor Özkasnak... 28 Şubat'ta muhbirlik yapan, 'karargâha yaranmak için haber değeri bulunmayan kırıntıları manşete taşıyan' tiplere, "Şimdi kahraman ve etik sorumlusu geçiniyorlar" diye isyanını da anlıyorum...

Acaba kim doğru söylüyor? "Beni aradı, 'Beyaz mı, mavi mi?' diye sordu, ben de 'Mor' cevabını verdim" diyen Sedat Ergin mi, "Kimin söylediğini bildiğim için karargâhta kararlaştırılmış sözlerin sahibini sormadım" diyen Tümg. Erol Özkasnak mı?

Belki de 'gerçek' ikisinin ortasında bir yerde. Sözgelimi, Tümg. Özkasnak, albay rütbesiyle bulunduğu Washington günlerinden tanıdığı Hürriyet'in Ankara temsilcisi Ergin'e, "Hastanede ziyaret ettiğinizde oramiralimiz sizleri hangi renk pijamasıyla karşılamıştı?" diye sormuş, o da, "Mor" cevabını vermiş olmasın?

Bu hamur daha çok su kaldıracak...


16 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...