T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Baba damar arayışında

Arabesk denilince zihne düşen ilk isim belki de onun. Pop ve rock parçalar seslendiren, şarkıları gibi dinleyicileri de değişen Müslüm Gürses, yeni bir damar arıyor.

Yılların "Müslüm Babası"na bir şeyler oluyor. Acının, hicranın, onulmaz dertlerin, vuslatsız aşkların, kederinden kararan kalabalıkların, kentlerin kenarlarına konuvermiş gurbetçilerin derdini o boğuk ve hırıltı sesiyle dillendiren Müslüm Gürses kabuk değiştiriyor. Gibi.

Bir kaç yıl önce, pop şarkıcısı Asya'nın yorumladığı, sözleri Nilüfer'a ait olan "Olmadı Yar"ı söylediğinde dinleyenlerini de, dinlemeyenlerini de şaşkına uğratmıştı Müslüm Baba. Aslında şarkının sözlerine, içerdiği duygu dünyasına bakıldığında, hiç de şaşıracak bir şey yoktu ama, o ağır ve usul bir adamdı. Beyaz Türklerin dinlediği bir "pop" şarkısını söylemek ona ne kadar yakışırdı? Ama söylemişti işte, ve yakışmıştı da... Bir iki yıl önce de, Leonardo da Vinci'nin bir tablosunun modern yorumu amacıyla Esma Hatun Yalısı'nda sosyetenin katılımıyla düzenlenen bir etkinliğe katılmış, oradakilerin dışında herkeste hayret nidalarına neden olmuştu.

Sonra, geçtiğimiz aylarda, eğitimli, kentli, beyaz gençlerin üstüne rockçı tanımadığı Teoman'la yanyana çekilmiş gülümseyen resimleri yayınlandı gazetelerde. Teoman'ın Paramparça adlı parçasını yorumlayacaktı. Şarkıyı daha söylemeden ve söyledikten sonra günlerce haber konusu oldu. Müslüm Baba, Paramparça'yı nasıl okursa öyle okudu. Şarkıya klasik kanatlı 1956 model kırmızı bir Chevrolet'eye binerek klip bile çekti. Arka koltukta oturuyor, onunla birlikte daha çok "hovarda arabası"na benzeyen Chevrolet'e sağa sola manevra yaptıkça biraz sarsılıyor ama asla parçalanmıyordu.

Değişmiyor gibi değişiyor

Yıllarca kara kalabalıklara kanın gövdeyi götürdüğü konserler veren Müslüm Baba, artık jiletini kapıp gelenlerle yetinmek istemiyor. Light bir damar arıyor sanki. Tarzını değiştirmiyor ama. Yine bir kaç düğmesini birden açtığı ipek gömleğinden altın kolyesi, künyesi görünüyor. Yine beyaz papuç altına beyaz çorap giyiyor. Kruvaze takım elbisesinin sadece rengi değişiyor. Herzaman pırıl pırıl görünen yeni boyanmış kıvırcık saçları, bıyıkları hep simsiyah.

Rahat, mutlu ve huzurlu görünüyor. Çokça da muzip. Yüzündeki derin izlere inat, siyah bıyıklarının arasından bembeyaz dişleriyle gülüyor, espriler yapıyor. Quasimodo'nun ağlama nöbetine tutulmadan önceki vücut devinimlerini andıran kaba kıvranışlarla hareket ediyor, hırıltılı konuşuyor. Başını kalın gövdesinden ayrı çeviremiyor. Çevirmiyor. Dikilip durduğu yerde hafif salınımlarla, gözü kapalı okuyor şarkılarını.

Tıpkı onun gibi kıvırcık saçları ve kalın gövdesiyle, hafif öne, bir yana eğilip onun şarkılarına benzeyen şarkılar söyleyen Hakan Taşıyan'ı tanımıyor. Ellerindeki jiletlerle vücutlarını doğrayanlardan pek hoşlanmadığını sık sık tekrar etse ve hatta konserlerini yarıda kesip gitse de, kendi kitlesinin bütünlüğüne, büyüsüne iman etmiş durumda. Kendisinden rol ve dinleyici çalan Müslümcüklerin onun indinde pek bir kıymeti yok. Konfeksiyon atölyelerinde, oto tamircilerinde terini damıtan, aşık olduğu kıza bir türlü içini dökemeyip onun şarkılarında demlenen, ayrılığı ölüm bilip ölüp ölüp dirilen kitlesinin sadakatine yürekten inanıyor.

Zaten arabesk de 'light'laştı

Artık hayat eski hayat, arabesk eski arabesk değil. Tabii Müslüm Baba da öyle. 1960'larda 70'lerde, kentin kenarına tutunmuş alt gelir gruplarının, kara kalabalıkların çevreden merkeze yürüyüşü, para ve rahatla buluşması oranında değişen kitleyle birlikte bir dönüşüm geçirdi arabesk de. Önde aşk, arka fonda hayat acısını anlatan şarkılar söyledi.

Hicranı dillendirdi. İçinde isyan ve başkaldırı öğeleri taşısa da, söylediği şarkılarla o kara kalabalığın mevcut sisteme eklemlenişine aracı oldu. Ekonomik, siyasi açılıma paralel olarak değişen 1980'lerin kültürel ortamı o karamsar havayı dağıttı önce. Parayla buluşanların önce ağlaya ağlaya içip sonra göbek attıkları tavernalarla boyut değiştiren, poplaşıp "light"laşan arabesk 1990'larda ise artık züppe bir arabeske bıraktı yerini.

Sözkonusu acılar ne hayat karartan acılardı, ne de göz yaşartan. Herkesin en azından bir ayağı havadaydı artık. İnsanlar, acılar, şarkılar değişti. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bir dünyada Müslüm Baba da değişti elbette. Kemikleşmiş kitlesiyle birlikte yeni dinleyiciler edindi. Kara kalabalıgın rengi yer yer açıldı. Pus kalktı. Müslüm Baba'nın dinleyicileri Müslüm'ü artık tanıyamayanlarla, tanımak isteyenlerden oluşuyor şimdi.

Bu akşam Açıkhava'da, artık biraz da 'hovarda'

Zaman, herşeyi olduğu gibi arabeski ve yılların Müslüm Gürses'ini de hafif dokunuşlarla değiştiriyor. Müslüm Baba'nın dinleyici kitlesi artık sadece jiletlilerden oluşmuyor. Değişimden korkmayan Gürses bu akşam bir ilke daha imza atarak Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda saat 21:00'de, onu artık tanıyamayanlarla tanımak isteyenlerin karşısına çıkıyor. Sözlerinde bolca acının, hicranın, ayrılığın, derdinden içmenin, hayatın çekilmezliğine sığınak ölümün yer aldığı "damardan" şarkılar söylese de, kendisi evinde hiç arabesk dinlemiyormuş! Favorileri Dean Martin ve Frank Sinatra'ymış. Ama her şey bir yana güzel türkü okuyor. Yeşilçam sinemasının gözü yaşlı aktristi Muhterem Nur'la yıllardır süren mutlu bir evliliği var. Zaman zaman yanyana görünüyor, aşklarının her dem taze olduğunu söylüyorlar. Onun yanında, Müslüm Baba imajının çağrıştırdıklarından uzak düşüyor. Hatta biraz kılıbık olabileceğini bile düşündürtüyor!

  • Fadime Özkan

  •  
    Korkun!'Hepiniz öleceksiniz'
    Yönetmenliğini Marcus Adams'ın yaptığı "Öldüren Oyun" bu haftanın korkutan filmi.
    Aysu'dan yine, yeni bir polisiye
    1936 doğumlu olan ve 1994 yılından bu yana da kaleme aldığı polisiye ve gerilim romanlarıyla tanınan Osman Aysu'nun son romanı "Bıçak Sırtı", İnkılap Yayınları arasından çıktı. Polisiye roman Karaca Ahmet Mezarlığı'nda, soğuk ve ıslak bir gecede işlenen bir cinayetle açılıyor. Benzeri cinayetler birbirini izleyince artık şehirde herkes bu "şair katil"den korkuyla söz etmeye başlar. Bilgi tel: 0 212 514 06 10
    HASRET HİKAYELERİ
    Jeoloji mühendisi İsmail Bilgin'in Hasret Hikayeleri adlı kitabı Babıali Kültür Yayıncılığ'ndan çıktı. Hasret hikayeleri, özlemi duyulan çocukluk hatıralarından günlük dramlara kadar uzanan yaşanmış olayların anlatıldığı bir eser. Otantik havaya sahip hikayeler, kitapta bazen mizahi bir üslupla, bazen hissedilen acılarla okuyucuya ulaşıyor. Özellikle unutulmayan depremden bir hatıranın, bir deprem uzmanının kaleminden yazılması dikkate değer. Bilgi tel: 0 212 454 21 65
    HAYAT İKSİRİ
    Kadınlar Kültür ve Dayanışma Birliği KAD-BİR Başkanı Serap Şahiner'in Kayseri'de tanıştığı ve Kayserililerin annesi dediği Nevin Akyurt isimli dostuna ithafla yazdığı Hayat İksiri adlı roman dostluk, hizmet ve vefayı anlatıyor. Gençlere örnek olması için Akyurt'un çalışmalarını anlattığı kitap Emre, Nilgün ve Nevin karakterleri arasında geçen ilişkileri konu alıyor. Bilgi tel: 0 312 484 76 12
    Vapur'da caz akşamı
    Bergama Vapuru'nda düzenlenen ''Caz Akşamları''nın ikincisinde, piyanist Burçin Büke İzmirlilerle buluşacak. İzmir Sanat'tan yapılan yazılı açıklamaya göre, 14 Ağustos Çarşamba günü saat 19.30'da Pasaport İskelesi'nden kalkacak Bergama Vapuru'nda, sanatseverler Körfez'in eşsiz manzarası eşliğinde müzik ve dans dolu bir gece yaşayacaklar.
    8 Ağustos 2002
    Perşembe
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED