T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şer ve hayır

"Her şerden bir hayır doğar" sözü bir kere daha ispatlandı. Olumsuz gibi görünen bir gelişmeyi müspet bir olay takib edebilir.

Sözgelimi, Hüsamettin Özkan, yolsuzlukları soruşturmak isteyen Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'e "Nankör kedi" diye bağırmasa ve Ecevit'i tahrik edip, onun "Devlet krizi başladı" şeklinde bir açıklama yapmasına sebebiyet vermeseydi, ekonomik kriz patlamaz ve Türkiye, Derviş'i tanıma fırsatını elde edemezdi. Derviş, evvelce CHP'ye gönderdiği haber doğrultusunda, Baykal'ın yanında siyasete soyunurdu. O zaman "troyka muhabbeti" siyasette hiç dillendirilmezdi.

Demek Derviş, politikada bir yıldız olarak parlamasını, Cumhurbaşkanı'nın yolsuzlukların üzerine gitmesine ve Hüsamettin Özkan'ın savunma içgüdüsüyle Sezer'e tepki göstermesine borçlu.

Nereder nereye... Siyasette, tesadüflerin rolü çok büyük.

Dimyat'a pirince

Aldığımız ikinci ders de şu: Nehrin akışını değiştirip, siyaset mühendisliği yaptınız mı, taşları yerinden oynatıyorsunuz ama, nadiren arzu edilen hedefe ulaşıyorsunuz.

Sözgelimi, erken seçim Mesut Yılmaz'ın en son istediği şeydi.

Ecevit'in rahatsızlığı ile birlikte bir plan kuruldu: DSP lideri safdışı edilecek; partide Hüsamettin Özkan'ın hâkimiyeti kurulacaktı. İsmail Cem Dışişleri Bakanlığı'nı, Kemal Derviş de -muhtemelen DSP'ye katılarak- Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini sürdürecekti. Avrupa Birliği önünde engel teşkil eden MHP ise bertaraf edilerek, boşluğu DYP ile doldurulacaktı. Veyahut DYP ağır şartlar ileri sürerse, AK Parti'nin dışardan desteği ile zorluklar aşılacaktı.

Avrupa Birliği yasaları çıkarılıp, seçim kanunu, ittifakın yolunu açacak şekilde değiştirilince, Nisan 2003'te seçimlere gidilecekti. O zamana kadar, ekonomide de bir düzelme olacağı tahmin ediliyordu. Anap-DSP ittifakı geçmişin bütün suçunu Ecevit ve MHP'nin omuzlarına bırakarak, yeni umutlarla seçmenden oy isteyecekti. Tabiî malûm medya da arkalarında olacaktı.

İşte bu siyaset mühendisliği hiç istenilmeyen sonuçlar doğurdu.

DSP bölündü. Derviş bir bölen olmamak amacıyla, solu toparlamaya çalışıyor. Ama ittifak yasak olduğu için aslında havanda su dövüyor. MHP'nin, oyunu bozmak için, 3 Kasım'da seçim tarihini ilân etmesi, zaman darlığı yarattı. Bu kısıtlı süre içinde, kamuoyu baskısı ile ittifak yasasını Meclis'ten geçirmek zor.

Ecevit'i ve MHP'yi dışlayarak, Nisan 2003'te yapılacak bir seçimi hedef alan Mesut Yılmaz, 3 Kasım seçimlerinde baraj altında kalma tehlikesiyle karşılaştı. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.

Sun'i merkez

Tayyip Erdoğan'ın önünü kesmeye çalışanlar ve AK Parti'yi Derviş ekseninde oluşacak bir ittifakla dengelemeye çalışanların da, hiç arzu etmedikleri bir sonuca ulaşmaları kuvvetle muhtemel.

Tayyip Erdoğan'ın önünün adaletsiz bir kararla kesilmesi, AK Parti'nin oy oranını arttırabilir.

Ayrıca, sağcıyı-solcuyu toparlayan sun'i bir merkez oluşumu, AK Parti'ye alternatif olacak partileri zaafa düşürebilir. İttifakın, topluca, AK Parti'nin altında oy alma ihtimali mevcuttur.

Zaten ittifak yasasını Meclis'ten geçirmek zor. İsmail Cem, niçin bir de Mesut Yılmaz'ın yükünü taşıyarak seçimlere gitsin? O, Derviş'in nafile turlar sonrasında Yeni Türkiye'nin bünyesine gelmesini bekliyor.

Nabız yoklaması

Bazı gazeteler Anadolu turu yapıyor. Öne çıkan parti AK Parti. Onun hemen ardından CHP geliyor.

Trabzon: "Buralarda AKP ve CHP adı sık telâffuz ediliyor. Yeni Türkiye'ye gelince; İsmail Cem'i izliyorlar ama, Derviş'siz YTP'nin şansı yok diyorlar. Trabzonlulara göre, AKP, iktidardan öç alma hareketini temsil ediyor." (Sami Kohen - Milliyet - 7 Ağustos 2002)

Malatya: "AKP ve CHP iyi, MHP zor" (Hürriyet - 7 Ağustos 2002)

Ağrı : "Hadep birinci çıkar. Ülke barajına takılırsa ibre AKP'ye döner" (Hürriyet - 7 Ağustos 2002)

Samsun: "Burada da Tayyip Erdoğan'ın AKP'si belirgin şekilde önde görünüyor." (Hürriyet - 4 Ağustos 2002)

"Ereğli Demir Çelik'ten emekli bir işçi: 'Benim görüşüm önce Tayyip, sonra Tansu' Bir kamu kuruluşunda çalışan memurun sıralamasına göre 'AKP ile CHP' Emekli bankacı da sıralamayı AKP, CHP ve DYP olarak yapıyor." (Hasan Cemal-Milliyet-5 Ağustos 2002)

Aksaray: "MHP'nin gideceği oyların adresi belli: AKP. MHP, 1999 seçimlerinde Refah'tan aldığı oyları fazlasıyla AKP'ye verecek gibi görünüyor." (Hürriyet - 4 Ağustos 2002)

Edirne: "Bu seçimlerin yeni rüzgârı Tayyip Erdoğan'ın durumunu, geleneksel olarak dinci partilerden uzak duran Edirneli seçmenler nezdinde özellikle sorguladım. 'Hiç kimseye oy vermeyeceğim veya yeni bir isme oyumu vereceğim' diyenlerin aklının gerisinde Tayyip Erdoğan var." (Ege Cansen - Hürriyet - 4 Ağustos 2002)

Niğde: "MHP'den açığa çıkan oyların adresi belli: AKP. Eski Refah Partisi oyları bir bakıma yerine dönüyor. Fazilet Partisi'nin oyunun yarısının da AKP'ye akacağı düşünülüyor. DSP-Anap-MHP iktidarından ancak Tayyip'le intikam alabileceklerinin herkes farkında. Denenmemişi denemek istiyorlar. Milliyetçi-muhafazakâr yapılarına en uygun Tayyip" (Hürriyet - 5 Ağustos 2002)

Iğdır: "Şu anda AKP ciddi bir potansiyele sahip. AKP önemli bir çalışma ve atak içinde. Millet, Tayyip Erdoğan'a güveniyor." (Hürriyet-5 Ağustos 2002)

Yazarların görüşü

Zaten durumu, AKP'ye çok muhalif olan köşe yazarları da kabullenmiş: "Medyaya, anketlere ve öfkeli halkın ağzına bakarsanız, bir Adalet ve Kalkınma Partisi rüzgârı esiyor. Bu rüzgâra göre AKP, tek başına iktidar olacak gibi görünüyor." (Tufan Türenç-Hürriyet - 7 Ağustos 2002)

"Anadolu'yu dolaşan çeşitli meslektaşlarımızın gazetelerinde yayınlanan izlenimlerini okuyunca görüyoruz ki, 3 Kasım seçimleri, değişip değişmediği belli olmayan AKP'nin zaferiyle sonuçlanabilir." (Oktay Ekşi-Hürriyet-7 Ağustos 2002)

Ekşi, bu "tehlike" karşısında ittifakı tavsiye ediyor.

Hasan Cemal de "Aşırı uç tehlikesi"ne parmak basarak, ortak bir program etrafında birleşilmesini istiyor: "Aşırı uçlardan biri İslâmcılıktır. Diğeri şoven milliyetçiliktir. Bu uçlardan birinin kökü AKP'ye, diğeri MHP'ye uzanıyor." (Hasan Cemal - Milliyet- 6 Ağustos 2002)

Liberal-muhafazakâr sentez

Bence gayretler boşuna. Her zorlama tersine tepecektir.

AK Parti'ye çeşitli sebeblerden dolayı büyük teveccüh var. Bu gidişatı da kimse durduramayacaktır.

Bu arada, AK Parti'nin kendi bünyesinde, liberal-muhafazakâr sentezi sağlaması lâzım. Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan ve din felsefesi profesörü Mehmet Aydın'ın, böyle bir sentezin temel taşlarını oluşturacağına inanıyoruz. Kendisini hiçbir siyasi eğilime kaptırmamaya ve teknokrat kimliğini muhafaza etmeye çalışan Mahfi Eğilmez'e de acaba teklif gidemez mi? Hiç değilse ekonomi bahsinde, AK Parti bir boşluğunu doldurmuş olur.

Bunlar ilk çırpıda aklımıza geliverenler.

Ve tabiî ki, demokrasi mücahidi Hasan Celâl Güzel.

Bir dava, "munis görünme uğruna" aynı ilkeler için savaşanları terk edemez. Terkederse, inandırıcılığı zedelenir.

AK Parti'ye oy vereceklerin büyük çoğunluğu Hasan Celâl Güzel'i Tayyip Erdoğan'ın yanında görmek ister. Hele de, Güzel, Yeniden Doğuş Partisi'ni, Cem Uzan'a kaptırmışken.

"Mağrur olma"

AK Parti aslında tahmin edilenin bile üzerinde oy alabilir. Bu beklenmedik başarı bir çok kişinin aklını çelebilir.

Ama Erdoğan'ın çelmeyecektir. Çünkü o, tedbirini yıllar öncesinden aldı; cep telefonunun ekranında "Mağrur olma" yazısı var.

Çocukları, babalarına bir uyarı mahiyetinde yazmışlar. Güne bu hatırlatmayla başlıyor ve nefsini kontrol ediyor.


8 Ağustos 2002
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED