T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Eser Gürson da.. öyle mi?

Eser Gürson'un bir trafik kazasına kurban gittiğini ilk kimden işittim, şimdi hatırlamıyorum. Çünkü bu habere nerdeyse inanmak istememiş veya hemen zihnimden kovmaya çalışmıştım. Herhangi bir yayın organında da haberle ilgili bir bilgiye, duyuruya, hiçbir şeye rastlamadım. Nihayet geçen haftanın Gerçek Hayat'ında (2-8 Ağustos, 2002, sa: 93) Fatih Altuğ'un yazısı haberi doğruladı.

Eser Gürson, 60 kuşağının nitelikli, ama az verimli yazarlarından biriydi. Kendisiyle 1967 yılının ilkbaharında İstanbul'da, Marmara Kıraathanesi'nde tanışmıştık. Bize, Ankara'da yaşayan Akif İnan'ın selamını getirmişti. O sırada Soyut dergisi yeni yayınlanmaya başlamıştı. Orada bizim öykülerimiz de yayımlanıyordu. Eser, Ankara'daki arkadaşlarından da bahsederek bizim (Cahit'le beni de aralarına katarak) yeni bir kuşak olduğumuzdan bahisle yeni bir dergide buluşmamızın gereğinden söz açıyordu. Birkaç defa, bazı arkadaşlar, Refik Durbaş, Egemen Berköz, Nihat Behram, şu anda ismini çıkartamadığım daha başka arkadaşlar, Yeni Kapı'da bir çay bahçesinde çay içip sohbet ettik. O sohbetler esnasında, Eser Gürson, sonradan Akif İnan'a, benim: "Biz, sizinle aynı kuşaktan olamayız. Biz, farklı bir telakki tarzına mensubuz. Kuşak kavramı, yaş denkliğinden çok, anlayış denkliğini işaret eder." Dediğimi aktarmış ve: "O zaman biz Rasim'i anlamamış, ukalâlık ediyor diye düşünmüştük, ama zaman onu haklı çıkardı." Demiş. Bilahare bu fikrini, bu kez Akif İnan'ın evinde bana da söylemişti. Cahit (Zarifoğlu)'in de, benim de itirazlarıma rağmen, çıkartmaya karar verdikleri Alan adındaki derginin çıkış duyurularında bizim adlarımıza da yer verilmişti. Bu durum bizi üzmüştü, ben sert bir mektup yazdım, ama sonradan Cahit'in de telkiniyle mektubu göndermedim.

Eser, kendisiyle tanıştığımız anda, İkinci Yeni ile ilgili bir kitap yazacağını söylemiş ve ilave etmişti: "Bu kitap 500 sayfa olacak!" Ama bu kitap sanıyorum hiç yazılmadı. Gene aynı dönemdeydi, Eser, Sezai Karakoç'la ilgili bir yazı kaleme almıştı. Bu yazının bir bölümü (acaba Alan dergisinde miydi?) yayınlandı, arkasının da gelecek sayılarda yayınlanacağı duyuruldu. Ama o yazının da arkası gelmedi. Sezai Karakoç o zaman: "Ağabeyleri müsaade etmemiştir." şeklinde bir tahmin ileri sürmüştü.

Eser Gürson'la ondan sonra uzun yılar karşılaşmadık. Ta ki, onun, Kültür Bakanlığı'nda yayın işleriyle ilgili bir göreve getirilmesine kadar. O tarihte (1978), tebrik için ziyaretine gittim. Eser, kendisinin o sıralarda sosyal demokrat görüşleri benimsediğini söylüyordu. Bu arada bir Bulgaristan gezisi yapmış. Bu geziyle ilgili izlenimlerini yazmasını istediğimde, bana, şimdi herkes oralara gidiyor, böyle şeyler yazıyor, demişti. Ancak Sofya'da bir "Amerikan Pazarı"nın kurulmuş olduğunu görmesinin kendisine ilginç geldiğini ifade etmişti. Bunu, sosyalist ülkelerin, artık kapitalistlerden bir korkusunun kalmadığı biçiminde yorumladığında, ben de ona, çok uluslu şirketler üzerine bilgisi olup olmadığını sormakla yetinmiştim. O sırada Yeni Devir'de çok uluslu şirketlerin faaliyetleri üzerine aralıklarla yazılar da yazdım.

Eser Gürson'la en son Ankara'da bir kitapçıda karşılaştık, Bilkent Üniversitesi'nde ders verdiğini söylemişti. Görüşme dileklerimizle ayrıldık. Oralarda zaman zaman Hüseyin Cöntürk'e de rastlıyordum. Eser'le sık sık buluştuklarını, görüştüklerini söylüyordu. Her defasında hepimizin bir araya gelmesi dileklerimizi tekrarlamamıza rağmen bu dileğimiz de gerçekleşmedi.

Eser, kaliteli ve çelebi bir insandı. Ölümüne bir değerin yitirilmesi olarak bakıyorum. Yazık olmuştur.


8 Ağustos 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED