|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sözün en kıymetli yerinde anlatmaktan vazgeçip de “sudan hikayeler” işte diye dudak bükenler vardır ya hani, nasıl öfkelenirim onlara. Suyun hikayesi küçümsenir bir şey midir. Hepimizin hikayesi bir avuç suda başlamışken bu ne haddini bilmezliktir. Niye yazıyorum bunları. Başlığı izah etmek için şüphesiz. Benim için sudan hikayeler küçümseme ifadesi taşımıyor. Su yoksa hayat yok. Hepimizin hayatında sudan bir hikayenin olması gerektiğine inanıyorum. Aşağıda okuyacağınız satırlar aynıyla gerçek. Hacen Hanım 83 yaşında dinç görünümlü, yalnız yaşayan temiz pak bir hanım. Sular seller ile arası daima hoş. Menevişli gözleri gençlik yıllarındaki kadar parlak ve ışıl ışıl. Ne var ki sularla arası hoş olan Hacer Hanım'ın Sular İdaresi ile arası hiç hoş değil. Tek başına yaşıyan bu hanıma ikidir 40 milyonun üzerinde fatura gelince eşin dostun tavsiyesine uyarak bir itiraz dilekçesiyle İSKİ'ye müracaat etti. Sora sora Bağdat'ı değil ama kendisinin muhatabı olacak bir kulağı buldu. Dilekçesini alan memurlar “İstersen derdini şifahi olarak da müdür beye anlat” diye onu bir kapının önüne bırakıverdiler. Hacer Hanım müdür beyin odasına girdi. Selam verdi. Müdür bey henüz telefondaydı. Selamını baş işaretiyle aldı. Telefonla konuşmasına devam ederken “ne oldu, anlat” gibilerden Hacer Hanım'a baktı. Hacer Hanım dinleyene musıkî zevki veren 'Türkçe'siyle tane tane anlatmaya başladı. “Efendim ben tek başıma yaşayan bir insanım. Yanlış anlamayın parası için değil itirazım. Bu fatura doğru ise ben çok su harcıyor olmalıyım. Fakat düşünüyorum bu mümkün değil.” Hacer Hanım anlatmaya devam ederken müdür bey bir fatura itirazı ile karşı karşıya olduğunu anlayarak dinleme katsayısını telefondan yana kullanmaya karar verdi. Nasıl olsa konuşmasının sonunda “tamam teyzeciğim sen hiç merak etme, gereken yapılır” diyerek dilekçesini işleme koyacağını söyler ve yaşlı kadını uğurlardı. Hacer Hanım tane tane anlatmaya devam etti. “İşte böyle efendim. Ben lavaboda abdest almam. Akıp gidiyor su. Yazık israftır. Abdest suyumu plastik kovanın içinde biriktiririm. Biriktirdiğim su ile balkondaki çiçeklerimi sularım. Benim makinem merdaneli. Çamaşırların suyunu da biriktiririm. Gerektiğinde balkonu yıkar ya da söylemesi ayıp tuvalet temizliğinde kullanırım. Sebze yıkadığım suları da...” Müdür bey telefonu “Ben seni sonra ararım” diyerek alel acele kapattı. Yaşlı kadına tekrar baktı. Önceki dikkatsiz bakışını bertaraf etmek istercesine “Bir çay içer misiniz? Ihlamur, elma, ada çayı...” diyerek Hacer Hanım'ın lafını balla olmasa da ikram ile kesmek istedi. Kadın karşısındaki adamın tavrındaki ani değişikliği iyilikten yana yorumladı. “Sizi daha fazla meşgul etmek istemem” dedi. Dilinin ucuna kadar gelen “Evladım” sözünü itina ile yutarak. Makamında evladım demek yakışık alır mıydı hiç. Müdür bey “Lütfen” dedi “Biraz önce bana anlattıklarınızı telefonda da anlatır mısınız? Eşimi arayacağım. Sizin gibi insanların hiç yaşamadığını zannediyor da.”
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |