T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ali ve Necati döndü... Niçin ayrılmışlardı ki?

Ali döndü. Ali Kırca... Niçin ayrılmıştı ki? Rivayete göre bankacı-gazeteci arkadaşları Etibank'tan “kredi” kullandırmışlar, faraza kağıt üzerinde 300 bin dolar gösterip aslında 3 milyon dolar çekmişler.

300 bini Ali'ye, 2 milyon 700 bini de tabii cebe...

Sesi detone filan ama, Ali onurlu adam.

Bastı istifayı.

Hem göz göre göre “hortum sanığı” olmak var, hem de başkalarının cebine giren paradan hesaba çekilmek...

Necati de dönüyor.

“Dürüst kalem” Necati Doğru...

Necati Doğru, “Basında yeni bir dönem açıldığı, artık iyi yazı yarışı başladığı” için Sabah'ta.

O niçin ayrılmıştı ki?

Ayrılmadan önce yazdığı yazıda, “Bizim Sabah Gazetesi'nin kurucusu, geliştiricisi, lider yapıcısı Dinç Bilgin'in bankası kendisine dedesinden kalma bir banka değildi. Zaten devletin bankasıydı... Devlet bu bankayı çalıştıramadı, yük haline getirdi” diyordu.

Ama Dinç Bilgin gazeteciydi.

Akçalı işlerle uğraşması doğru değildi.

Bu, ayrıca, “gazetecilik etiği”ne sığmazdı.

Herkes ağız birliği etmiş, Dinç Bilgin'e, “güçlü bir bankan olursa daha güçlü gazeten olur...” diyordu.

Dinç Bilgin de saftı ve bunlara inanıyordu.

Sonra?

Banka kumaş tüccarından (Sabri Doğan) pazenciye (Cavit Çağlar), pazenciden de gazeteciye (Dinç Bilgin) geçti.

Gazeteciye geçerken “bir şeyler oldu.”

Necati Doğru dili varıp da ne olduğunu açık etmiyor ama, banka gazeteciye geçerken battı. Yani soyuldu.

Neyse...

Banka battı.

Dinç Bilgin Kartal Cezaevi'ne gönderildi.

Necati Doğru da düşündü taşındı ve şu sonuca vardı:

Banka sahibi olmak, gazeteyi/gazeteciyi güçlü kılmıyor. Aksine bankanın kamburu da gelip gazeteye yükleniyor. Dolayısıyla, bankacı bankacılığını, gazeteci gazeteciliğini bilmeli...

Güçler (maazallah) tek elde toplanırsa faşizm, diktatörlük ve de (hiç temenni etmeyiz ama) “oligarşi” doğar. Basın gücü ile banka gücü tek elde toplanırsa iki gücün de ahengi bozulur...

Sonra ne olur?

Soygunlar, hortumlamalar, banka boşaltmalar başlar.

Bankaların içinin boşaltılmasını önlemek, “sırf soymak için banka satın alma arzularını kurutmak istiyorsak” (ki, bunu hepimiz istiyoruz), sistemi sarsıp sallamalı ve sorgulamalıyız.

Çünkü, gazetecinin görevi, olanı biteni “bütün saydamlığıyla en ince ayrıntısına kadar”, çoğu zaman kuralları, gelenekleri, yasaların sınırlarını da zorlayarak açıklamaktır.

Ama Necati Doğru, “hukuk”un tepetaklak edildiği, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin ayaklar altına alındığı, “Andıç”larla gazetecilerin susturulduğu mahut “ara-dönem”de gazetecilik görevini hatırlamadı.

Sustu ve araziye uymayı tercih etti.

Üstelik bu dönem Necati Doğru'nun şekvacı olduğu “banka soygunları”nın da miladıydı.

Şimdi yeni gazetesinde “basının bağımsızlığını savunacak”, “çıtayı biraz daha yükseltecek”, ama Cumhuriyet'ten niçin ayrıldığını, transfer bedeli olarak cebine kaç para gireceğini (bir rivayete göre 200 milyar Türk lirası), kaç bin dolar maaş alacağını açıklamayacak.

Artık Turgay Ciner aleyhinde de yazamayacak.

Sağlık olsun.

Sabah'a dönmesi, yine de kutlanacak bir davranış.

Gazetenin şu dar gününde Dinç Bilgin'i yalnız bırakmadı, vefa borcunu ödedi, hele “aile”den geçinen bazıları gibi parasını yiyip bir de hapse tıktırdıktan sonra sap gibi ortada bırakmadı...


16 Ağustos 2002
Cuma
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED