T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Delikanlı adam "singıl" yapmaz

"Demek adın Mehmethan? Ne güzel bir ad! Çok güzel! Müthiş! Yazıyorsun ha? Ne tür şeyler yazıyorsun? Demek sana yazdığın saçmalıkları yırtmanı ve edebi kamudan uzak durmanı söylemediler?"

İmgelemime çarpıp duran sesleri andım.

O çok güneşli Mayıs öğleden sonrasını.

Bir ses, "Batsın bu dünya" diyordu.

Yalnızdım ve deliler gibi sinemalara, kahvelere, arasat çarşısına, cümbüşlü sokaklara, aydınlık bulvarlara kaçıyordum.

Yalnızlığımı kalabalıklar sağaltabilirdi.

Her yerde onlar vardı.

Yüksek hayat seviyesi, Amerika'nın sunduğu konfor, bilboardlar, "mutluymuş gibi" yapan insanlar, onların sahte sağlıkları, gözbebeklerindeki boşluk.

Yazıyordum evet.

Onlar kuralları ne kadar değiştirirse değiştirsin, ben oynanan oyunu öğrenmeye devam ediyordum.

Müthiş bir adaptasyon gücüm vardı.

Çağa ayak uyduruyordum.

Çünkü mutlu olmak istiyordum.

Bunun çirkin, incitici, aşağılayıcı bir şey olduğunu bile bile...

O Zürih'te sardunyaları görmüştü. Güneşin alnında oturmuştu. Robert Walser'i anmıştı. Bir ölümden bir ölüme koşmuştu. Prag'da Kafka, Viyana'da Bachmann, Roma'da Pavese. Frankfurt'ta Orhan abi.

Hüzünlü şeyler söylüyordu Orhan abi.

Kış güneşi gibi içimizi ısıtan, eviçleri gibi müşfik, mahmur türküler...

Leonard Cohen, acının verdiği mutlulukla başetmenin yollarını öğretiyordu.

Orhan abi, acının altını boşaltmış, bizi makinaların tutsağı olmamış bir dünyaya çağırıyordu.

Çünkü bolluk ve konfor bizi yoksullaştırmıştı.

Leonard Cohen zekaya tapınıyordu.

Orhan abi iyilik ve anlayışı yüceltiyordu.

Çünkü edindiğimiz bilgiler bizi alaycı, zekamızı ise katı ve acımasız yapmıştı.

Bizim zekaya, konfora, uygarlığa değil, iyilik ve anlayışa; Amerika'ya değil, insanlığa ihtiyacımız vardı.

Ama biz bu yolu yitirdik.

Uygarlık insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi "uygun adım" sefaletin ve nefretin içine sürükledi.

Umut, bizim itilmiş, koğulmuş, esmer-karaşın çocukların yükselttiği "güneş yanığı ses"teydi...

Orhan abideydi.

Orhan abinin yükselttiği ses kebap ve lahmacun kokuyordu, bizi yeise sürüklüyordu, olmadık hüzünlere garkediyordu, hatta çağdaşlaşmamızı engelliyordu; ama bu, yoksulların, varoşların, bu topraklarda iz bırakmış "sessiz yığınlar"ın sesiydi ve uygarlığın insanlığın yararına olmadığını haykırıyordu.

Devletimizin seçkinleri Orhan abi'den nefret eder.

Müzik adamları katlanılmaz ve tahammül ötesi bulur.

Aydınımız ise gülünç ve ilkel...

Gülünç olmak insana mahsustur oysa...

Ne diyordu Doktor Adrien İlie?

"Düzenli aralıklarla tiranların, egemenlerin alay konusu olmayan biri insandan sayılamaz; insanın var olup olmadığını anlamasının tek yolu budur."

Herşey, bir "seçkin müzik adamı"nın, "İçinde tek ses barındıran çok sesli bir çorbaya benziyor Orhan Gencebay'ın müziği ve üstelik kitlelere umutsuzluk veriyor" sözleriyle başladı.

Önce akortunu bozdu Orhan abi.

Sonra sazını ve sözünü değiştirdi.

25 yıl sonra "Batsın bu dünya"nın "kitlelere uygun" versiyonunu çıkardı.

Daha güzel, daha yaşanabilir, daha aydınlık bir dünya için batsınmış bu dünya.

Yarınlar için, kardeşlik için, mutluluk içinmiş....

Pöh!

Eleştirileri ciddiye alıyordu Orhan abi.

Bu saçma dünyayla bir alıp veremediği olmadığını söylüyordu ve bizi, biz "uygarlık kaçkınları"nı nadim olmaya çağırıyordu.

Üzüldük.

Daha güzel, daha yaşanabilir, daha aydınlık bir dünyanın, aynı zamanda çirkin ve yaşanmaz bir dünya tasavvuru olduğunu çözemiyordu.

Bu dünyanın çok çalışan, çok kazanan; ama az hisseden, az yaşayan insanların tahayyülündeki "cennet" olduğunu, mutlaka batması gerektiğini idrak edemiyordu.

Sonra "ağır abi" imajından sıyrılıp "Batsın bu dünya"yı popa uyarladı ve çok ayıp etti.

Remix yaptı.

Daha güzel cıstaka cıstaka, daha yaşanabilir cıstaka cıstaka, daha aydınlık cıstaka cıstaka, bir dünya için cıstaka cıstaka, batsın bu dünya

İcabında dans edeceğimiz, icabında tatil beldelerinde dinleyeceğimiz, icabında içip içip ağlayacağımız, icabında "pazara kadar değil mezara kadar" yerine koyacağımız çok sesli, çok tempolu, her derde deva, hızlandırılmış remix-arabesk...

Olmadı Orhan abi...

Yakışmadı...

Oysa biz acı çektiğimiz için gülünçtük.

İnsanlığın çöküşüne tanıklık ettiğimiz için...

Kurumları, genelgeleri, filozofları, seçkin müzik adamlarını katlanılmaz bulduğumuz için...

Hiyerarşiden ve güçlü insanların "sağlıklı" dünyalarından nefret ettiğimiz için...

Gülünç olduğumuz için densiz ve megolomandık.


25 Ağustos 2002
Pazar
 
MEHMETHAN FIRAT


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED