|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir soru: Türkiye'de, beğenmediği bir iktidarın devrilmesi için ülkenin bombalanmasına ne kadar insan razı olur? Bir soru: Türkiye'de "muhalif bir grup" iktidarı devirmek için Amerika ile işbirliği yapmaya kalksa ve bunun için gerekirse ülkenin bombalanmasını talep etse, bu gruba hangi gözle bakılır? Ve bir soru: Irak'ta Saddam'ın devrilmesi isteği toplumun yüzde kaçı tarafından paylaşılmaktadır? Kendi dışımızda düşündüğümüzde bazı eylemleri içimize sindirmek daha kolay oluyor sanki. Mesela Saddam'ı devirmek için Irak'a Amerikan müdahalesine onay vermek... Amerika Irak'ı kendi bildiği gibi görüyor, gösteriyor ve kendi bildiğini okumak, herkese de öyle okutmak istiyor. Türkiye olarak biz nerede duruyoruz, Amerika'nın hesaplarını ve tavrını nasıl okuyoruz, doğrusu görüntü hiç de net değil. Ama sanki Washington Türkiye insanından daha net görüyor Türkiye'yi ve daha net hesaplar koyuyor ortaya. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz "Eğer, en kötü durumla karşılaşırsak, Türkiye'nin bizimle birlikte olmayacağını tahayyül bile edemem. Dün duyduğumuz her şey, Türkiye'nin bizimle birlikte hareket edeceği yolundaydı" diyor. "Saddam'a karşı kuzeyden de inandırıcı bir tehdit koymak"tan söz ediyor. ABD'nin Kürt grupları da böyle bir operasyon için kullanmayı düşünüp düşünmediği sorusuna "askeri sır" diye cevap vermek istemiyor. Belli ki Kürt gruplar da "Saddam'a yönelik caydırıcılık" beklentisi içinde askeri operasyonda rol alacak. Bu konuda Türk tarafının endişelerini "Herkesin birbirine karşı endişesi var" diye cevaplıyor. "Türkiye'nin kendi inisiyatifiyle Kuzey Irak'ta bir güvenlik koridoru oluşturması" görüşüne karşı tavır koyuyor. İşte soru, işte cevap: "-Türkiye'nin güvenlik koridoru niyetlerini destekliyor musunuz? "-Bu aşamada bunu söyleyemem. Ama bütün Irak'ta değil, özellikle de Kuzey Irak'ta bizim görmek istediğimiz, koordine bir çabadır. Ankara'ya daha önce geldiğimiz geçen temmuz ayından beri Türk muhataplarımıza söylediğimiz husus hep şu oldu: Maksimum ABD katılımı, Türkiye açısından da iyi bir şeydir. Doğru yaklaşım bizce şudur: Kuzey Irak'ta kuralların ve kırmızı hatların neler olduğu konusunda çok açık bir ortak anlayış üzerinde yürüyen bir koalisyon halinde yol almak daha doğru olacaktır." Wolfovitz "Türkiye'nin koridor oluşturmak için tek taraflı harekete geçmesi ihtimali"ne karşı daha net şeyler söylüyor: -Türkiye'nin Kuzey Irak'a tek başına girmesi doğru olmaz. ABD, Türkiye ve Kürt gruplar bir araya gelerek karar almalı, kırmızı hatların neler olduğu konusunda anlaşmaya varmalı ve koordinasyon yapmalı." Ve Kuzey Irak için Ankara'dan alınan taahhütlere ilişkin son sözler: "-Türk tarafından şu güvenceyi aldık: Türkiye bir şey yaparsa, bunlar bir işgal olmayacak, Türk çıkarlarını korumaya dönük geçici önlemler olacaktır. Bu, Saddam sonrası dönemde Irak'taki en hassas konulardan biri olacaktır. Şu sözler de ABD'li Bakan Yardımcısının rezerv hanesinde yer alıyor: - Hedefimiz Irak'ın bütünlüğünün korunması ve kaynaklarının bizim tarafımızdan ya da Türkiye ya da başka bir dış güç tarafından koparılıp alınmamasıdır.' - Ne Kürtler'in, ne Türkler'in ne de bir başkasının kendi tek taraflı görüşlerini Kuzey Irak'a dayattıkları bir durumla karşılaşmak istiyoruz." ABD'li Bakan Yardımcısı'nın "Yeni hükümet" yorumu da şöyle: "Bundan sonraki planlamada nasıl hareket edeceğimiz konusunda somut bir mutabakatımız var. Bu, yeni hükümetin kuruluş sürecinde şekillenmekteydi. Şurası bir gerçek: Yeni hükümet eskisine kıyasla hareket edebilme konusunda daha muktedir ve aynı zamanda Irak'ın yarattığı sorunu daha iyi anlıyor. Buradaki görüşmelerimden çok cesaretlendiğimi söyleyebilirim." (Wolfovitz'e ait sözleri Hürriyet'te yer alan demecinden aldık) Bu değerlendirmeler bizleri sevindirmeli mi, üzmeli mi, kaygılandırmalı mı? BM silah denetçileri Irak'ta henüz hiçbir sonuç açıklamamışken neyi veriyoruz, neyi alıyoruz, hangi savaş ortamını konuşuyoruz. Amerika'ya "Silah denetçilerinin hiçbir anlamı yok mu?" diye soru soran bir Ankaralı mevcut mu? Acaba "Yeni hükümet" olarak davranışlarımızı "Amerika ile problem çıkarmamak" biçiminde bir duygu etkiliyor mu? Bu coğrafyaya ilişkin, ABD'ye endeksli olmayan bir strateji üzerinde kafa yorma gereği duyuyor muyuz? Yoksa "her stratejinin olmazsa olmaz"ı gibi mi bakıyoruz Amerika'ya? Yoksa diplomatik trafik öylesine abandı ki, kafamızı toparlayacak zaman mı bulamadık? Bu bayram günü umudu yazmak varken, böylesine sorularla boğuşmak doğru mu? Ben, Körfez Savaşı sonrasında gittiğim Bağdat'ta Iraklı bir profesörün sözlerini unutamıyorum: -Bizi vuran uçaklar sizin topraklarınızdan kalkmamalıydı... Acaba Irak'taki insanların yüzde kaçı böyle düşünüyor? Yüzde kaçı Amerikan bombalarına selam durmaya hazırlanıyor?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |