|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Puan veya puanlar alacağız." Son yılların en büyük keşfi belki de bu. En büyüklerinden biri hiç değilse. Spor camiasında sık kullanılıyor. Futbol müsabakalarında bildiğiniz gibi beraberlik bir, galibiyet üç puan. "Puan almak" değil... "Puanlar almak" da değil. İki ihtimali bir arada söylüyor futbolcumuz, teknik direktörümüz.. "Puan veya puanlar almak..." Bu ifadenin anlattığı, ya yeneceğiz, ya berabere kalacağız... Asla yenilmek yok. "Bu maçtan puan alacağız" dese, yetmeyecek demek ki. Halbuki bizim dilimizde o şekilde çoğul eki kullanma mecburiyeti yok. Üç değil, onüç puan da alınsa, "puan aldık" demek yeterlidir, İngilizce'deki gibi "puanlar" denmez. Evine odun alan birine sorsanız, "odunlar aldım" demez, "odun aldığını" söyler. Fakat dilimizde ilginç birtakım çoğullar yok değildir. Üç silahşör demek yeterliyken, şörler deriz. Yedi kalem, sekiz at, beş domates dediğimiz halde, Pamuk Prenses'in yanındaki yedi cüce sözkonusu olduğu zaman, "Yedi cüceler" deriz. Halbuki kastedilen malumunuz olduğu üzre, yedi tane cücedir. Yoksa, söylendiği şekliyle "yedi tane cüceler" değil.
YANLIŞIN TADINI ÇIKARMAK
Trafikte yol şaşırmak, yanlış istikamette ilerlemekle ilgili sohbet sırasında sözü Temel aldı. - Yol düz gidiyorsa şaşırmam. Niye şaşırayım? Ama eğer çatallanıyorsa, hiç merak etmeyin, mutlaka yanlış tarafa yönelirim. Kaç defa denemişimdir. Bu sefer de yanlış yöne gitmeyeyim diye çok dikkat ettiğim halde, iki ihtimalli yolda yanlış olanı seçerim. Eğer yolda karşıma üç yönlü bir çatal çıkarsa, o zaman yanlışın tarafa sapmanın tadını çıkartırım. Dinleyenler arasında şaşıranlar oldu. "Yanlış tarafa sapmanın tadı nasıl çıkar?" diye sordular, Temel açıkladı. - Mesela Topkapı altgeçidindeki gibi üçlü bir yol çıktı karşıma. Edirnekapı tarafından geliyorum, Bakırköy'e gitmeye niyetliyim. Karşımdaki üçlü yol, Aksaray, Sahilyolu, Merter, şeklinde üç seçenekli. Ortadaki yoldan sahile inip gitmem gerekirken, ben önce en soldakine saparım. Bir tur attıktan sonra tekrar aynı yere gelir, bir de sağdaki yola saparım.
NE DEMELİ?
Kayseri Derebağ'da yaşanmış bir olayı Mustafa Süs bildiriyor. "Fakı" lakaplı bir adam, "Buruklu" lakaplı bir adamla hısım olur. Fakı camiye giderken kendi kendine söylenmektedir... - Şimdi biz bu adama "Buruklu" dersek ayıp olur... (Buruklu o yörede biraz buruk bir lakap, adamın adı ise Halil) Halil Ağa dersek kafası büyür, ne diyelim? Biz en iyisi, Buruklu Hallağa diyelim.
Kar tanesi duası
Üzerimize cemâliyle yumuşacık ve şeker tadında karlar indirip celâliyle dağları ve yolları kara bürüyen Rabbimiz, kalblerimize kar tanesinin pâklığını indir, mutluluklarımızı kar taneleri sayısınca çok eyle, hüzünlerimizi rahmetinin dokunuşuyla kar taneleri gibi erit, dostluklarımızı her bir kar tanesi gibi özel ve güzel olarak halkeyle, bizi Senin rızan yolunda uçuşan kar taneleri eyle, günahlarımızı gufranının karında yıka ve temizle. Senai Demirci, Her Güne Bir Dua kitabından.
KISACA Murat Kayacan, en kısa fıkrayı göndermiş...
Bir yamyam lokantaya gitmiş, garsonu çağırmış, yemiş.
HA KAMUSAL ALAN
Bugün bayram günü derler, âlem eğlenir; biz ise çalışırız...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |