T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Orhan abi buraya yumruk havaya...

Orhan abi, yaptığı müziği eleştiren ve "Ona gösterilen ilgi eğitimsizlik göstergesi" diyen Fazıl Say'a, "Bizim gönül dostlarımız kendilerini eğitimsizlikle suçlayan bu kişiyi yuvarlarlar" diye tepki gösterince, "kendi kendine" bir gönül dostu, bir Orhan Gencebay muhibbi olarak, kendimi cevap vermek zorunda hissettim.

İnsanın, "Allah'ından bulsun" diyesi geliyor ama...

Bir şey demiyorum.

Orhan Gencebay'a gösterilen ilginin temelinde "tarih bilinci" bulunduğunu ona anlatmam mevcut sözcükler çerçevesinde mümkün görünmüyor; çünkü sadece tarihimizi ve idrakimizi değil, sözlüğümüzü de kaybettik.

Şu kadarını söyleyeyim:

"Cehlin mertebesi sehl olmuyor" ve ne yazık ki Fazıl kardeşim, muhibbanın, doğu ve batı ilimlerine vakıf; İbn-i Arabi'yle de, Palahniuk ve Djian gibi serseri takımıyla da imtizaç eden; hem Orhan Gencebay hem Fazıl Say, hem Leonard Cohen hem Dede Efendi dinleyen "kaymak takımı"ndan olduğunu çözemiyor...

Tabii buradaki "kaymak takımı" sosyolojik bir kategoriye değil, gusto ortaklığına işaret ediyor.

Fazıl Say bunu da bilmez...

"Harika çocuk" olarak başladığı müzik hayatında pek çok başarılar kazandı, pek çok ödül aldı, uluslararası camiada yüzümüzü güldürdü falan filan da, keyfiyet "öteki"ni aşağılamayı, "yerli" ve "sahici" olanı "medeniyet dışı" saymayı gerektirmez.

Seçkincilik bir "duruş" değildir.

Bir hastalıktır.

Söylemek istediğim çok şey var ama yerim dar. Ancak Mehmethan Fırat'tan tornistan edebilirim:

Orhan abi hüzünlü şeyler söylüyor; kış güneşi gibi içimizi ısıtan, eviçleri gibi müşfik, mahmur şarkılar... Fazıl Say ise, "acının verdiği mutlulukla başetmenin yollarını" (!) öğretiyor.

Orhan abi, bizi makinaların tutsağı olmamış bir dünyaya çağırıyor. Fazıl Say ise konfora ve uygarlığa...

Orhan abi iyilik ve anlayışı yüceltiyor. Fazıl Say ise zekayı ve gücü...

Çünkü bolluk ve konfor bizi yoksullaştırdı. Uygarlık ruhumuzu zehirledi. Dünyayı bir nefret çemberine aldı. İnsanlığı "uygun adım" sefaletin içine sürükledi.

Bizim zekaya, konfora, uygarlığa değil, iyilik ve anlayışa ihtiyacımız var...

Bizim Fazıl Say'a değil, Orhan Gencebay'a ihtiyacımız var...

Hazır yakalamışken bir çift söz de Orhan abiye:

İktidarla ilişkilerinde hep "uygunsuz durum"da yakalandı abimiz. Bazı devlet büyüklerinin elini öptü, bazılarına reverans yaptı. Bir "seçkin müzik adamı"nın, "Onun müziği içinde tek ses barındıran çok sesli bir çorbaya benziyor" sözlerini ciddiye alıp sazını ve akortunu bozdu. 25 yıl sonra "Batsın bu dünya"nın "kitlelere uygun" versiyonunu çıkardı.

Daha güzel, daha yaşanabilir, daha aydınlık bir dünya için batsınmış bu dünya.

Pöh...

Daha güzel, daha yaşanabilir, daha aydınlık bir dünyanın, aynı zamanda "çirkin ve yaşanmaz bir dünya tasavvuru" olduğunu idrak edemedi.

Bu dünyanın çok çalışan, çok kazanan, ama az hisseden, az yaşayan insanların tahayyülündeki "cennet" olduğunu, mutlaka batması gerektiğini çözemedi.

Sonra, nedense, "ağır abi" imajından sıyrılıp "Batsın bu dünya"yı popa uyarladı ve çok ayıp etti.

Ama yine de umut bizim itilmiş, koğulmuş, "esmer-karaşın" çocukların yükselttiği "ses"te...

"İnadına" Orhan abide...


9 Aralık 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED